Yazımı yazmaya başlarken, saat gecenin 21 cıvarında bulunuyor. Gün tarihi ise “7 Ağustos” olmaktadır. Tam da bu saat ile gün tarihini 54 yıl öncesine alıyorum. Şimdiki gibi atmışlı yaşlı denecek konumda değil, tam da çocukluk sıcak gelişme sürecinde olduğum günlere kayıyorum. Yaşamımda önemli adına ne korsanız koyun, “göç, mülteci veya çekilme” denilen savaşın zorunlu yıkımını yaşıyordum. Türkçe adı Bozdağ, temel ismi AYtotoro olan ve benim doğup çocukluğumun önemli kesimini yaşadığım köyden anılarımla göç ederek göçmenliğin savaş bölümünü yaşamaya başlıyordum….
Günün sıcak çatışmaları aralanmış, çöken gecenin karanlığına da sığınan sığınaktaki insanlar, duvarlardan da korunan yerlerde toplanıp olanları konuşuyoarlardı. Bazılarının gördüğü “Mali tepesinin düşme” hikayesi yeniden anlatılırken, başlangıçta Mevsili fetihciliği beklentisi yerine, ne olacağı kuşkuları sözcüklerde damlıyordu. Mali tepesi Aytotoro ve Mansura köyleri için önemli tepeydi. Düşmesi demek iki köyün de bağlantılarının kopması ve kuşatılmaları demekti. Konuşma şüpeciliğini, kahveden gelen ortaokul öğrencisi Nevzatın haberiyle iyice alevlendi: “Erenköye çekiliyoruz”! Değişik sözlerle hem beklenmek hem de istememenin şaşkınlığı oluştu. Ardından gelen tanıdık bir mücahit de ayni haberi verdi. Mevsili hetihciliğinden birden Erenköye kaçma düşüşünün şaşkınlığı başladı. Sonradan adının Tuncer olduğunu öğrendiğimiz Türkiyeden gelen öğrencinin telaşla, hemen kocan ve tüfekleri alıp merkeze gidilmesi sözleriyle insanlar iyice şaşkınlaştı. Sonuçta, ben Köye kahvesine gelince, elimdeki bataniye ile öteki elinmi tutan kız kardeşim ile birlikte gecenein ürküten sesinden sonra, gelen Barışgücü arabasına binerek, büyüdüğüm köyden adeta karanlığa teslim edercesine uzaklaşan arabalarla göç yoluna düştük.
*****
Ben Dilirga olaylarını dierk yaşayarak tanık oldum. Konuşulanlarla, yapılanların önemli kısmı da hala aklımda. Göçmenliği de erenköyde çok yönlü yaşadım. Batan çıplak ayaklarımdaki diken sızıları veya mağrada damlayan yağmur korkusu, rüzgarla yıkılacak çadır içi yaşamla bunun nedemek olduğunu yaşayarak beynime kazıldı. Çocukluk sürecinde gelen Kıbrıslı Türkiyede okuyan öğrencilerden, düşülen Erenköy göçmen olma sosyolojik kuramı, çocuk beynimle yaşayarak kazındı. Sonra, gidrek merak ve siyasalaşma sonucu, olaylardan çok kısa zaman içinde Yetmişlerde bu yaşananları tanıklarıyla ve söylenmeyenleri de öğrenerendim. Bunlar yetmedi ki Türkiyede Kıbrıs sorunu ile alakalı yoğun araştırma yaparken, Dilirga olaylarının salt bölgesel olan yüzünü değil, Uluslar arası boyutuna da ulaştım. Açerson planı, bölge savaşında piskolojik ve askeri yönü olan Grivasın adaya geliş biçimi gibi bilgileri de yakalayınca; resmen travma geçirdim. Yeniden belgeleri yan yana koyup hem Kıbrıs ve hem de Dilirga olaylarını daha geniş yorumlayıp, günümüz hem Kıbrıs hem de genel dünya görüşümü de şeklendim. Anlayacağınız, hem yaşayarak, hem yöresel araştırarak ve hem de genel evrensel boyutunu da deşerek, kendimce önemli bir birikim oluşturdum. Bundandır ki özellikle yazılan birçok eserin hem yetersiz, hem de gerktiğinde yalanlar içerdiğini de kolayca yakaladım.
Dilirrga veya özleştirerek Erenköy olayları hakında anısal veya bazıları etiketini bilimsel koyup kitaplar da yazdılar. Bunları önemine göre de değerlendirdim. Nedense genelin etkisi veya kendini eleştirecek olgular hep yok saydırtıldı. Anıdan ve kendini aklama kitapalrından bilimselik çıkarsama gibi acayip kuramı da burada yakaladım. Bence, Orhan Oydaşın kitapı Antropolojik ve takvimsel olay oluş bilgi bakımından önemlidir. Siyasal yönüyle de deşmek isteyenler ise Halil Satrazamın Kıbrısla alakalı tarihsel kitaplarındaki Erenköy bölümü de önemli değeri vardır. Ötekiler, hep kişisel aklama veya anısal yaşanmışlıklarla yeniden duyulan biraz da geçmişe özlemle yazıldı. Bunalrla ve yapılan resmi belgeseller le Dilirga ve özünde Erenköy savaşı doğru öğrenilmesi mümkün değildir. Probaganda veya kişiselikle yapılan eserlerdir…
Öyle ki tüm tarihsel olaylarda olayın başlangıcı veya sonucu konunun başlığı veya kutlama günü olurken, Dilirga olaylarında bu kulanılmadı! Geçen yılki yazımda bunu deştim. Dileyen arşivlerden bulup okur. Ama, Erenköy olaylarında da tüm Kıbrıs gerçeğinin aynasıdır.Tıpkı 1 Ağustos TMT kuruluşu gibi…. Türkiye uçaklarının müdahale yaptığı tarih hem de ortasındaki dönem olarak anma veya kutlama günü yapıldı. Hani teşkilat hep ne diyordu: “Bizim amacımız, Türkiyeyi buraya getirmektir”! Birçok olay da buna göre günleştirildi.
*****
Yarın 8 Ağustos! Erenköy direnişi kimine göre anma,kimine göre kutlama olacak. Çok sırıtan bu günleştirmenin yanında başka bir olgu daha var: renköy Yolu hala Rumlara açılmadı! 67 Yılında tüm Kıbrısta yollar dolaşıma açılıp yumuşama yapılırken, yine de Erenköy yolu açılmadı. Yine; 67 Anlaşması ile çoğu göç eden köyler yerlerine dönerken, Dilirga köyleri dönmedi. Hat ta Bozdağ Mansura köylülerinin talebine rağmen izin verilmedi teşkilat tarafından! Erenköy resmen yeri geldikçe Kıbrıs haritasından dahi çıkarılıyordu…….
Bu sonuç dahi bizi Dilirga olaylarında salt bölgesel değil, genele ulaşan birçok olguyla birlikte tarihi gerçeği ile yazmamızı konuşmamızı dayatıyor. Örneğin; neden Türkiyede okuyan Kıbrıslı Türk öğrenciler başka yere değil de Dilirga yöresine çıkarıldı* Bunun şüpesiz genel siyasal hesabı vardı. Zaten, son olayların savaşsal şidetinin yapıldığı zamanda, Denktaş, Buruşkan, Nalbantoğlu gibi önemli TNT liderleri de bölgede bulunuyordu. Karşıt olarak önemli sayıda Yunan askeri ve Grivas gibi diktatörlerin de ayni savaşta rol aldığı da kesin. İlk Kıbrısa Türkiye ve Yunanistan uçaklarının da katıldığı savaş oldu* Görüldüğü gibio dönem çoğu yerdeki savaşların yöreseliği veya Kıbrıslılığı burada üst düzeye sıçradı. Fakat, savaş sonrası nedense tıpkı Geçitkale olaylarında olduğu gibi anlaşmayla göç edenlerin köylerine dönmeleri dahi sağlanmadı!*****
Dilirga olaylarını incelerken, basitce şu sorgularla başlamak ve deyerlendirmek şart! Neden Türkiyedeki okuyan öğrencielr bu bölgeye çıkarıldı? Öğrenciler gelince lehte sıçrama yapılırken ilk Havan ve Bazuka kulanımı da oldu. Bu Türk lehindeki gelişme yani Mart ayı sonu başlayan öğrenci taşıması 18 Haziran Mevsili saldırısıyla doruğa ulaştı. Örgütsüz ve hamlelerin acem,iliği ile birlikte oluşan başarısızlık Dilirga savaşlarında yeni karşı hamleği getirdi. Kıbrıs Cumhuriyeti uyandı ve içişleri bakanı Yorgacis Mevsiliğe birgün sonra gidip mesajı verdi. Özellikle Grivasın adaya gelişiyle de bölgede piskolojik dengeleri altüst yaptı. Verdiği demeçlerle acayip mesajlar veriyordu. Herkes anlıyordu ki yeni bölgesel savaş olma ihtimali artıyordu. Grivas tetiklemesi ve bölgedeki Türk komutan krizi ise ikili dengeleri değiştiriyordu! Sonuçta, Denktaş, Buruşkan ve Nalbantoğlu ile yüzlerce öğrenci Türk köylerinde yığılırken,Yunan askerli rum kesimi de saldırılara hazırlanıyordu. Böylesi bir gelişme eylimlerle 5 Ağustos 64 Dilirga saldırıları başladı….
Hiç konuşulmayan ve birkaç kişinin söylemeğe çalıştığı genel durum da göz önüne konulmalıdır: Uluslar arası Açerson planı da bu yıl içinde gündeme geldi. Grivas da adaya gelirken Türkiye kabulu da vardı! “Hani türk Dilirga tarafında önemli piskolojik olumsuzluk yaratan Grivas”! Açerson Planını okuyan ve Dilirgada yaşananları da yaşayarak aklına gelince, elbet bazı soru işaretli sorulara da kolay yanıt bulur. Örnek; Onca Türkiye uaçağı etrafa bonba yayarken Yunanistan uçaklarının arada gelip saldırı yapma acayipliğini Halil SAtrazam da bilgielriyle yazdı. Fakat, her Kıbrıs olayında olduğu gibi, bizler ezberlerle öylesine beyin doldurulup inanca kapıldık ki genel sistemsel planı düşünmeden olan birçok gerçeği de hala konuşmamakta direniyoruz.
*****
Tam 54 yıl önce, doğduğum köyden göç etmek zorunda kaldım. 40 yıl sonra doğduğum köye gittim. Atotoro köyü o tarihten beri donduruldu. Yıkılan evlerin temelleri hala kalıntı şeklinde. Teraçelerle örülen toprak tuturup tarla oluşturup, ağaç dikmeler ise yola doğru kaydılar. Fakat, nedense buraya insan yerleştirilmedi! Kıbrısın savaşının en bedel ödenip dondurulan yerlri, 64 Yılında göç edilen köyler oldu.
Not, konuyla alakalı birçok yazım bulunmaktadır. Yeni Çağ, Ortam gazetelerinde özellikle adına nederseniz deyin 8 Ağustoslu her yılda bir konuda yazı yazdım. Tehlikeli olan, konuları bilen insanların yaşamdan göç etmesi, durmadan uyduruk veya eksik bilgielrle yazılan tarihlerin, bilmeyenlerin olduğu dönemde yanlışın doğru olarak tabulaştırılmasıdır. İlginç bir örnekle yazımı noktalıyorum:
Geçenlerde ayni köylü arkadaşım bana bir başına gelen olayı anlatı. Oda, benim gibi eski kölerimizin bilgilerini topluyordu. Benimle ortak olan eski şarkıların da olduğu kaset de doldurduk. Yalnız onda ve bende var! Bir türk erkek ile rum kadın ona gidip eski şarkı söylemesini ve eski giysi giymesini söylediler. Önce, araştırma yapıyoruz deseler de işin tılsımını kolay bozdum. Meyerlim: zamanında Barışçılarla görülmesin ve baremini veya müdrülüğü alamayacağını söyleyen Türk “sanatcı”! Şimdi dün karşı olduğu çalışma şekline, sırf başta AB ve bazı başka kesimlerden para alma adına, bu bilgileri alıp para elde etmek için “araştırma yapma” çabasına girdi. İşte bizim garip barışçıl Kıbrıs ironisinden de tanık olduğum konu…