yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKayıtsızlıkla uçuşan gerçekler arasında sıkışıvermek - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kayıtsızlıkla uçuşan gerçekler arasında sıkışıvermek – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Cumartesi gecesi medya taramasına geçtim. Amacım, Türkiyede Cumartesi Anelerinin yediyüzüncıı etkinliğinin sonuçlarını bulmak olmaktaydı. Birkaç ekran dışında ve özellikle Uluslar arası haber ajansları dışında, Türkiyenin Ana akım dan Havuz medyasına konuya ilgi gösterilmedi. Bizim iletişim ağına söz edecek değilim! Malum olan oldu… Oysa, Kayıpların anaları Yediyüzüncü eylemi ile evlatlarının enazından kemiklerini bulmak istiyorlardı! Böylesi bir acıtıcı tarihi gerçekle bu etkinlikler yapıldı. İzlediğim Tele Bir de polisin Öfke dolu saldırılarıyla, nineleri yaşındaki kadınları nasıl dehşetle engelemek istediklerine tanık oldum. Biber gazından tutun direk öteki esrumanlarla nineleri yaşındaki kadınlara, sırf kayıp evletlarını aradıkları ve adalet istedikleri için, dövüyor, tutukluyor, ve seksenlik Emine Ocağın gözaltı alış şekline şahait oluyordum. Gerçekten, dehşet verici bir olaydı yaşanan…

Ertesi gün gazeteleri internet aracıyla taradım. Türkiyenin yine birkaç yayın dışında konuya önem veren olmadı. Başka magazin veya popilist haberlerle donatıldılar. Köşe yazılarını da okudum. Özellikle Hakan Aksayın “T 34” Makalesi birçok kayıtsızlığın isyanını yaşamış gibi oluyordum! Bir Gün gazetesinde de Korkut Hocanın makalesi de çarpıktı: adeta konuya daha genel yaklaşım getiriyordu: Birkaçgün önce Kemal Canın Cumhurieytdeki yazısını da referans gösterip Lütüflü olmak ile Krizi birlikte işledi. Özellikle Hocanın şu uyarısı herkese beynine kazılacak derecede önemliydi: “Türkiyenin faşizme geçiş sürecinde olduğunu* Normal koşullar gibi olayı tartışmamak gerektiğini” gayet basit dil ile uyarıyordu… Artı Gerçekte Ayşe Düzgün ve Cumhurieytde Çiğdem Toker de konuyla alakalı gayet güzel akıcı dil ile olayı özetliyorlardı. Özellikle; Çiğdemin yazısının bir bölümünde eğer bizdeki Çevre örgütleri gerçekten çevreci iseler, Kıbrıslı alakalı da makalede bir uyarı vardır! Okuyup hem dikate almaları, hem de adamızda nekadar kaldıysa uyarı yapmaları şart….

Daha birçok yazı okudum. Aklımda zaten Pazar günü klavyeye geçince mutlaka konuyu işlemem gerektiği inancı da vardı. Buna şimdi girişle birlikte Kayıp evlatlar gerçeği insani acı kadar, duyarlılık ve politik ele alma tamamlayıcı olgularla bunu birlikte dizmek de gereksim haline geldi. Fakat aklımdan geçen önemli bir kıyasa girmeden ötelendirdiğim Kıbrıs ayağına da değinmek gerekir. Kıbrısta da bolca kayıp vardır. Politikacılar yeri geldiğinde bunun insani değil de ırksal yönüyle probaganda yaptıkları için, Türkiyede Yediyüzüncü durumuna gelen Kayıplar eylemlerine pek de ses vermediler. Dünya dayanışma gösterirken, K. Kıbrıstan Kayıp yakınları ayni duyarlılığı göstermediler. Tıpkı yerel basın gibi. Dünya basınında yer bulan ve özellikle polisin tavrına eleştiriler yağdırılırken, Pazar sabahı yerel basında mahşete sadece Afrika gazetesi çekti. Afrika, haklı olarak şu ince dokunucu cümleği de koydu: “Türkiyenin garantisi olmaz sa olmaz” anlayışımızın da düşünülmesi gerektiğine dayir tekrardan uyarı gibi oldu. Boşuna değil Afrika Linç hareketi yaşanıp burada görmezden gelinmesi için muhalefet dahi onu saptırdı!*****

Önemli bazı konuları yazarken ve Türkiye gerçeği olurken, nedense kıyas için Arjantin ülkesi aklıma geliyor. Nitekim, Cumartesi günü Türkiyede Cumartesi anelerinin etkinliği gündeme gelirken, uzun yıllar süren bu eylemin daha uzun zaman süren Arjantin benzeri olayın da olduğu hep anımsatıldı. Gerçekten, Türkiyedeki Cumartesi anelerinin kayıplarını arama eylemi en uzun süren dünyada ikinci etkinliktir. Birinciliği Arjantinli anaların ayni amaçla yaptığı etkinlik gelmektedir. Demokratik örgütlerin tarihi böylesi bir gerçekliği vardır. Tabi ki K. Kıbrısta da insan hakları içerikli böylesi örgütlerin olmasına ve Kayıplar sorununun da yaşanmasına rağmen, nedense Türkiyedeki analara eylemsel olarak destek vermemeleri de olayın acı öteki gerçeğidir…Bir başka örnek de Arjantinli analar bu konuda önemli kamuoyu desteği ile de başarılar kazanıp bazı devlet yetkililerini de yargılatıp cezalandırdılar! Oysa, Türkiyede bu konuya daha çok uzak durulmaktadır. Hala, kamuoyu desteği yok! Devletin imha etme veya okuldan sokağa, iş yerinden eve varan insanları alıp kaybetme olayları devam ediyor. Çoğu defa söylenmesi dahi tehlikelidir. Kayıp anaların eylemi ise evlatlarının resmini alıp, onların sağ veya ölü olduğunu öürenmek talebinin çığlığıdır….

Ben bildim bileli Türkiyede bir yerden alınıp sonra ya ölüsü veya hiç haber alınmayan insanlarla normaleşen politik gerçeklik vardır. Bunun örgütlenip çığlık haline gelmesi Gazi Mahalesinde Hasan Ocağın alınması ile anası ile çevresinin başladığı arayışlarla önemli bir başlangıç oldu. Hasan Ocak gömülü bir ormanda bulunsa da bu kıvılcım öteki kayplar için de örgütlü tepkiye doğru gelişti. Adı da Galatasarayda yapılan meydan toplanması ve gün Cumartesi olması nedeniyle Cumartesi aneleri olarak geçti. Daha önceleri Kürtlerin olduğu illerde bu tip kayıplar olurken, Türkiyenin batısı pek ses vermiyordu. İş İstanbul merkezine gelince de olay örgütlenme sürecine geçti. İşte Cumartesi Anneleri olayı bu birikimin sonucunda kamuoyuna taştı. Analar kaybolan evlatlarını isterken, bazen suçlandılar, bazen engelendiler de kayıp evlatlarının kemikleri veya ne oldukları konusunda devlet bilgi dahi vermedi.

Yediyüzüncü buluşmasında eğer ülke polisi bu feryata yanıt verme yerine bibergazından öteki saldırı esrumanları kulanması ise kuşkuların da daha doğrulatan sonucu ortaya sermektedir. Sadece, resimlerle evlat arayan bu insanları yaşlı kadınları sıkılmadan tartaklayan, gazlayan emniyet çevrelerinin ilerde nasıl tarihi yere gelecekleri de belli.

Arjantinli kadınlar, cuntalar ve baskılar da sorgulandığı için, ülkedeki muhalefetin ve basının da konuya sahip çıkarak, kayıplarla birlikten sistemi de sorgulayarak enazından analara evlatlarının kemiklerini bulup ne hale sokuldukalrının da yanıtı verildi. Türkiyede ise hala brakın ortak sorgulama olayını, hala haber yapılmama noktasında konu unuturulmaya çalışılınıyor. Yetmedi mi saldırılar ve korkutmalarla yaşlı analar adeta dövülmekten tartaklanmaktan ve kelepcelemekten çekilinmiyor.***

Türkiyede 25 Ağustos Cumartesi günü böylesi kirli bir sayfa daha yaşandı. Tabi ki Ekonomik kriz de sürmektedir. K. Kıbrısta da kayıpların olmasına karşın, onca “uluslar arası” edebiyata karşılık, bu acılara dahi ortaklaşamıyoruz. Tabi, Türkiyeleşme gerçeği ile son krizin türbilasyonu burayı da etkilerken; bizim makamcılar krizin Türkiye gerçeğini söyleme yerine “bolibif fiaytlanması” ezberi ile olayı geçiştirmekle meşkuldular. Ama, kaptan Mustafa Bey, market gezme kriz takipcisi Tufan bey, Muhalefet olsun diye, “Türkiye ile görüşelim veya TC yardımlarını daha fazla kulanalım” atarlı tutumlarla aslında uçuşan gerçekleri değil de kayıpsız kalıp hesaplarıyla fırsatı deyerlendirme rolu oynanmaktadır. Akıncı bize “sığınacak limana doğru” taşıyor! Peki, kayalara çarparak ve batmaya aday yelkenlinin yolunu neden değiştirmiyor? Buda bizim kayıtsızlığımızın gösergesi.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin