Hem yazık, hem de ayıp ediyoruz, kendimize ve bu adayarısına – Halil Paşa

3710

GİRNE’DE ÇEVRECİLERİN VE İNİSYATİFLERİN ROLÜ:

Girne’nin plansız ve alt yapısız betonlaşmasına ve kirlenmesine karşı üç yıl kadar önce dikkati çekmeye çalışan çevre hareketleri, Templos ve Girne İnisiyatiflerini doğurdu. Aynı anda yabancı bir şirkete peşkeş çekilmek istenen kamu arazisi için Ayyorgi halkı ayağa kalktı. Lapta’da seçimi kaybeden belediye başkanı Fuat Namsoy’un, Gorno Tepesine teleferik projesi ile başlatacağı dağdaki tahribat, Vasilya halkının tepkisi ve onlara destek veren diğer çevre örgütlerinin yol kesme eylemleriyle son anda önlendi.

Girne bölgesinde İnisiyatifler ve çevre örgütleri, son iki yıl içerisinde, ortaya koydukları her eylem ve gösteride, gazetelere verdikleri her demeçte, televizyonlarda katıldıkları her programda, dağıttıkları her bildiride, hazırladıkları her pankartta, bakan-vekil-belediye başkanı, teknokrat ve bürokratlarla yaptıkları her görüşmede, taleplerinin başköşesine acil bir “İmar Planı” talebini yerleştirdiler.

Bugün “Girne-Çatalköy İmar Planı” varsa; bunda İnisiyatiflerin aktif desteği ile “hızlandırıcı” rolünün payı olduğu unutulmamalı.

KAYA PALAZZO ÖRNEĞİ

Kaya Palazzo’nun devletin bakanları ile bürokratlarının desteğinde, yasakları ortadan kaldırarak bölgede çok katlı yapılaşmayı zorlaması, Girne İnisiyatifini doğurdu. UBP-DP hükümeti zamanında bir gece yangından mal kaçırır gibi geçirilmeye çalışılan emirname ile Kaya Palazzo’ya daha çok kat çıkması olanağı yine Halkın Partisi ve Girne İnisiyatifinin aldırdığı ara emirlerle engellendi. Kaçak çıktığı katlardan birisi ise, Girne İnisiyatifi tarafından mahkeme emri ile yıktırıldı.

Karaoğlanoğlu’nda, yakınında Kıbrıs’ın tarih miraslarının yer aldığı, eski eserlerin bulunduğu, insanların balık avlayıp denize girdiği bu koyda, bölge halkının ve inisiyatiflerin karşı çıkmasına rağmen büyük bir beton blok dikilerek inşa edilen otelle birlikte, artık o koyda vatandaşın eskisi gibi ücretsiz olarak denize ulaşması imkansız.

Dahası da var. Kaya Palazzo inşaatından çıkan tüm molozunu hemen yandaki kamu arazisine boca etmiş. Taşımacılık ucuz olsun ve inşaatının maliyeti düşsün diye mi? Orası kendisini ilgilendirir. Ama 15 dönümlük bu kamu arazisinde şimdi moloz tepelerinden ibaret. Bir çevrenin fiziki yapısını değiştirmek de suçtur, çevreyi moloz döküp kirletmek de.

Denizin içerisine vatandaşın girişini, kamunun menfaatini, sırf daha çok kar elde etmek için engelleyecek inşaatlar ve müdahalelerde bulunmak da.

Ses yalıtım panellerine gelince… Deniz kenarında yaşarken, denize girmek ya da denizi görmek bir yana, deniz havasını bile soluyamamanın ne demek olduğunu görmek isterseniz, bunun bir yeri de bu oteldir. Orada yaşamayan bakanlar ve bürokratlar değil ama Ayyorgide yaşayanlar, işin bu yüzünü çok iyi bilir.

Devam edeyim. Kaya Palazzo, 30 küsur dönümlük bir araziyi de spor dairesinin taraf olduğu bir antlaşma ile 49 yıllığına kiralamış. Koşullar elbette Kaya Palazzonun lehine ve birisi de arazide 148 kişilik bir otel daha yapılmasıyla ilgili. Çok dahası da var ya… Hem Girne İnisiyatifi hem de Ayyorgi sakini vatandaşlar bu konuda Ayyorgi Parkında yapılan toplantıya katıldılar ve orada antlaşmaya taraf olan spor dairesi sorumlularına, kamunun aleyhine olan maddeleri teker teker sırladılar. Daire müdür ve amiri not aldılar mı bilemeyeceğim.

Başbakan da konudan haberdar ama konuyla ilgili tek bir açıklama yapmış değil.

AÇGÖZLÜ SERMAYE

1)Ayyogideki 15 dönümlük kamu arazisi tıpkı Yenişehir Mahallesindeki gibi bir özel bir şirkete, üstelik de yabancı bir şirkete peşkeşe çekildi.

2)Ayyorgililer ellerinde bir yürüyüş alanı ve Girne için modern bir park projesine sahiplerken, yangından mal kaçırır gibi yapılan ÇED toplantısıyla illa da bu arazi betonlaştırılmak isteniyor.

3)Yeniden seçilen Girne Belediye Başkan Nidai Güngördü, “siz bu yeşil alanı alın, ben park projeniz için belediyeye ait bitişiğindeki 5 dönümü de buraya ekleyeceğim” diye destek vermişken…

Hala ne Başbakandan ne de bakanlardan bu konuda “çıt” çıkmıyor!..

Lefke İnisiyatifinden Teoman arkadaşımız, “Açgözlü Sermaye” diye bir kavram kullanmıştı. Çevreyi tahrip eden, yasa tanımaz bir biçimde yatırım yaptığı yerde yıllardır yaşayan insanların yaşam kalitesini düşüren, trafikten kanalizasyona, sağlıktan eğitime,  özetle alt yapı ile zerre kadar ilgilenmeden kendi azami karını düşünen sermaye ve yatırımcılar için kullanmıştı bu kavramı.

Devleti yönetenler, bu gibi yatırımların yol açtığı çevre felaketlerini ve yol açtığı sosyal maliyetleri, ya bilgisiz bürokratlarından ya da öngörüsüz yöneticilerinden veyahut da görmek istemediğinden dolayı ilgilenmeyince, yatırım adı altında adamızın daha da kirlenmesine aracılık etmiş oluyorlar.

Bu adayarısı küçüktür. “Açgözlü Sermaye” nin “aşırı kar” hırsına kurban edilmeyecek kadar.

Öte yandan bu adayarısında, çevrenin ve doğanın tahrip olmadan korunmasının önemi de o denli büyüktür. İnsanlarımızın yaşam kalitesini beton ormanlarına hapsedip, adamızı çevre felaketine sürüklemeyecek kadar.

REKLAM, ŞOV VE ALGI OPERASYONU

Kim temizleyecek bu pisliği?

Hükümete soruyoruz kim temizleyecek?

Çevre Dairesine soruyoruz Kaya Palazzonun yanı başındaki bu moloz aylarca bu araziye dökülürken siz neredeydiniz?

Kaymakamlık da mı fark etmedi aylarca dökülen bu molozu?

Çevre Dairesi ne işe yarar? Ya onun üzerindeki Turizm Bakanlığı?

Ama insanların evleri, tarihi eserlerimiz, moloz tepeleri yükselince görünmez olmuş. Bölge halkı bırakın denize girmeyi, denizi göremez, havasını teneffüs edemez duruma sokulmuş.

Eylem sürerken, bir hafta önce bölgeye gelip moloz yığınının fotoğrafını çeken bir gazete muhabiri yanaşıyor yanıma: “Abi bu moloz yığınları yeni dökülmüş olmalı! Geçen hafta ben geldiğimde şu iki yığın burada yoktu!.”

Ama ne gam!

Ne hükümetinde, ne bakanlığında, ne dairesinde…

“Aynı hamam aynı tas!” Mı?

Evet abartmıyorum, ne yazık ki şimdiki durum da tam da öyle!

Toplum bu hükümetten yanlışların tekrarını değil, kamu yararına yeni ve dinamik işler üretmesini bekliyor.

Halbuki hesap basit. Gazetelere ve dergilere ve televizyonlara ve sanal haber sitelerine ve havaalanı ve de yol boylarındaki panolarına, hatta neon ışıklı otel reklamlarına harcanan paralarla, çoktan o moloz tepeleri temizlenirdi.

Ama burası KKTC. Eserimiz KKTC’de reklam, şov, hasılı algı operasyonu önemli.

Altında kalan vatandaşının da boynu mu kopsun diyeceğiz?

BİR ÇED HİKAYESİ

Bir moloz tepesine dönüşmüş 15 dönümlük molozu başka bir özel şirkete 10 yıllığına kiraya verilmiş! Çevreye duyarlı vatandaşlar, İnisiyatifler ve de en önemlisi bölge halkı katılıp da sizi rahatsız etmesin diye “yangından mal kaçırır” gibi mümkün olduğunca ÇED toplantısı da onlardan gizli tutulmaya çalışılmış. Girne Belediyesinden de, Tarihi Esrelerden de, Yüksek Anıtlar Kurulundan da, Şehircilikten de, Kaymakamlıktan da tek bir kişi hazır bulunmamış toplantıda!

Neden?

Haberleri olmadı da ondan!.

Siz ki bu otel için bu kamu malını verdiniz, Girne Çatalköy İmar Planında yazılan ve Girne’de bundan sonra devasa büyük otellerin değil, küçük butik otelleri teşvik edilmesi gerektiğini de mi okumadınız sayın bakan!.

Ha de onu okumadınız, gelinen durumda Girne’de alt yapının artık başka beş yıldızlı beton blokları kaldırmadığının da mı farkında değilsiniz?

Sahi ama “İyi İdare Yasası” neden çıkarıldı? ÇED neden yapılır?

İnşaattan etkilenecek vatandaş varsa, yaşam kalitesi kötüye gidecekse,  gelip görüş bildirsin diye.

Ne Ayyorgi muhtarının, ne çevrede evleri olan vatandaşların ve ne de İnisiyatif adına katılan arkadaşların sorularına cevap verecek olan yukarıda yazılı makamların olmadığı bir ÇED’in “laf ola beri gele” yapılmaktan başka ne anlamı olabilirdi.

Ve Çevre Dairesi, ÇED toplantısı için ilgili kurumlara duyuru yapılmadığı, toplantının yarıda kaldığı ve tekrarlanması gerektiğiyle ilgili Girne İnisiyatifinin yazılı raporuna 20 gün sonra cevap verme lütfunda bulundu. Cevapta özetle;“29 Mayıs tarihinde yapılan ÇED toplantımızı inceleyip dairece değerlendirilmiş ve halkın katılımı ile ilgili yasal sürecin uygulandığını, tekrarlanmasının mümkün olmadığını, görüş ve önerimiz varsa yazılı yapmamız gerektiğini” diye bildirmiş.

Ne zaman? 20 Haziran 2018’de.

Ancak Lefkoşa Çevre Dairesinden beni arayan kadın memur, İnisiyatif sözcüsüne 22 Haziran Cuma günü telefon edip bildirmiş. Mektup Lefkoşa’da günlerden Cuma içeriğini bilmem gelip alın! Diye buyurmuşlar. Bir arkadaş bulup mektunu aldık. İçinde; “en geç 27 Haziran’a kadar şikayetimiz varsa yazılı yapmalıymışız” diye buyrulmuş.

Daire hizmet etmiyor, adeta buyuruyor.

Sorgulamadan üstünden buyruk almaya alışmış olan bir toplumun yöneticileri de, vatandaşını anlamak yerine, ona buyruk vermeye aşina olur. Son anda. Bu elbette kişilerin suçu değil. Toplumda kanıksanmış bir kültür erozyonu. Tabii anlayışla karşılayacak da değilim…

Bizdeki İyi İdare Yasası gereği yapılan ÇED toplantılarının hikayesi de böyle bir şey işte…

KAMU MALI, KAMU MENFAATİ İÇİN KULLANILIR!.

İyi İdare Yasası’nın 5’nci maddesi “Hukuka Uygun Davranma Yükümlülüğü” altında düzenlenmiş olup (1)’nci fıkrası “İdare, Anayasaya ve yasalara uygun faaliyette bulunur” diye yazar. İdare ile anlatılmak istenen devleti yöneten hükümet yetkilisi ya da bürokrattır.

Aynı maddenin (3)’ncü fıkrasında ise; “İdare, yetkilerini ancak kamu yararı amacına uygun biçimde

kullanabilir” diye belirtilmiş.

Maddenin (4)’ncü fıkrasında ise; “İdareye mevzuatta takdir yetkisi tanınması, keyfi karar alma olanağı vermez. Mevzuatta idareye takdir yetkisi tanınan durumlarda, idare, bu yetkisini, eşitlik ilkesine, kamu yararına ve kamu hizmetinin gereklerine uygun olarak kullanır” deniyor

Sayın Turizm Bakanı ne yazık ki bahse konu yukarıdaki olayda, kamu arazisini bir yabancı-özel şirkete kar elde etmesi amacıyla kiralamakla “İyi İdare Yasasının” bu maddesi ve ilgili fıkralarına uygun davranmamıştır.

Ayrıca aynı yasanın “Katılım İlkesi” ile ilgili 11. Maddesinin (1)’nci fıkrası, “İdare, özel kişilere, hak ve çıkarlarını etkileyen idari işlemlerin hazırlığına ve uygulanmasının denetlenmesine uygun araçlarla

katılma olanağı tanır” derken; ilgili maddenin (2)’nci fıkrasında da “Çevre ve imarla ilgili konularda, ilgili bölgede ikamet eden özel kişilerin tamamına açık danışma toplantıları düzenlenmeden idari işlem yapılamaz” diye yazar.

Yangından mal kaçırır gibi yapılan “halkın katılımı” toplantısında ise ilgili bölgede ikamet eden özel kişilerin tamamına açık bir danışma toplantısı düzenleme yapılmaktan kaçınıldığı gibi, onların kaygılarına, sorularına verecek daireler ve kurumlar da davet edilmediği için, laf ola beri gele bir toplantı yapılmıştır. Bu konuda Çevre Dairesinin Girne İnisiyatifine cevabi yazısı da kabul edilir değildir.

Demem o ki; ÇED sürecinin tamamlayıcıları olan halkın katılımı gibi prosedürler yapılıp bitirilmeden, bir proje ile ilgili hiçbir işlem yapılamaz. Aksi takdirde “İyi İdare Yasası” altında ÇED ve benzeri prosedürlerin bir anlamı olmaz. Bu nedenle Ayyogideki 15 dönümlük arazinin daha halkın katılımı toplantısına gidilmeden bizzat hükümet yetkilisi (Turizm Bakanlığı) tarafından Rock River Investment şirketine devri konusunda yasaya uyulmamıştır.

Eğer halkın katılım toplantıları yapılmadan bu tür kamu malları özel şirketlere devredilecekse, o zaman “İyi İdare Yasası” vb. yasal prosedürlerin yasak savmaktan öteye bir anlam taşımadığını söylemek mümkündür.

Her gün biraz daha yabancılaşıp kendimize, biraz daha kaybediyoruz adamızı.

Yazık ediyoruz denizinden dağına, yeşilinden toprağına, insanından hayvanına, velhasıl bu adanın kendimiz dahil tüm canlılarına, hem yazık, hem de ayıp ediyoruz…

Ne zaman anlayacağız bunu?