Düzen çirkin yüzünü göstermeye devam ediyor – Alpay Durduran

4865

İnsanlık tarihinde gelişen başarılı yönetim usulleri araştırmalarla kayda geçmiş ve sürekli öğretilmeye çalışıldığı için işlenmektedir de… İnsanların kendi yaşamlarında “bu iş böyle olur” dediği işleri yapması başka yazılı ve uygulayıcılara anlatılmış işlerin yapılması başkadır. Her yerde arada fark olur ama bazılarında çok büyük fark oluşmaktadır.

Farkın büyüğü insanın çıkarlarının o anki işini etkilemesidir. Çıkarı uğruna bilerek hukuku çiğnemek suçtur ve cezası vardır ama “ey yahu!” hakkı değil mi?”, yahut “kötü niyetle mi yaptı?” yahut “yasaya bakmayı aklına getirmedi” ve daha çok mazeretle başarılı yönetim usullerini uygulamaktan kaçınılır. Bu da hoş görülür. Hukuki görüşü sorulan başsavcılığın cezai bir durum yoktur deyip soruşturmaya bile gerek görmediği örnekler bunlara işaret eder. Böylece halkın parasını çarçur eden kimselerin ne başarısızlıktan ne de yolsuzluktan ceza görmelerine olanak bırakılmaz.

Onun için sistemin incelenmesine katılmalıyız. Sisteme göre seçilenler tepede görev alır. Parlamenter sistemde karar organı meclistir. Onun kararı olmadan yürütme olamaz. Anayasa öyle der. Yürütme bunu umursuyor mu? Hayır. Elimizde yasa yetki vermediği halde yürütmeden tüzükler çıkarıldığı, yani yasaya aykırı tüzük ve diğer düzenlemelerin yapıldığı bir kitapta da gösterilmiştir. Ama kimse umursamamıştır. İhale yasalarını, kamu sektörünü, kooperatifleri, evkafın servetini ilgilendiren konularda yağmaya izin verilmekte ve görevliler önlem almaya çalışmamaktadır. Yüzlerce ilgili görmekte ama yetkilerimi kullanayım dememektedir. Yani yasal düzen yerine keyfi ve yasadışılığı açık bir düzen sürdürülmektedir.

Hal böyleyken seçilmiş biri tarafından bir girişim yapılsa ve mecliste bir sakatlık düzeltmek istense seçmen ne düşünür? Hemen girişimi yapan kişi muhalif ise meclis aritmetiğine bakar ve boşuna uğraşırlar der. İktidardan birisi bu girişimi yapsa kazan kaldıran var derler ve şaşarlar. Onun için kol kırılır yen içinde anlayışı sakatlığın düzeltilmesine engel olur.

Siyasi partinin bir seçilmişi iyi bir iş yapmak isterse, muhalifse peşin kötü niyetli görülmemek için parti içinde kavga etmelidir. O zaman da bozguncu, başka partiye geçip bakan olmaya hevesli kişi olur.

Siyasiler kamu görevini ikiye böldü. Siyasi kamu görevlileri ve siyasi olmayanlar diye ikiye ayırdılar. Üst kademe görevlileri dediler ve üçlü kararname ile atanır kuralı konuldu ama anayasa üçlü kararnamelerle atanacakların kimler arasından atanacağını tanımlamadı. Onun için iktidar bir yasa yaptı ve dilediğini dilediği üst kademeye atama yapmaya yetkilidir sonucu çıkarıldı. Zaman içinde de sokaktan birini çevirip atama yetkisi verilir oldu diye konuşulup yazıldı.

1975 anayasasında şiddetle eleştirilen bu duruma ondan sonra karşı çıkmayan parti kalmadı. Ancak bazıları azaltılacak gibi yumuşatmaya rağmen dokunulmaz olarak kaldı. Yeni iktidar da azaltma vaadine sarıldı ve müşavir yerine “danışman” demeyi uygun buldu!

Anayasa ve yasalar yapılırken iyi örneklerden yararlanmak da hukuk dışı işler yaparken yapılan iş gibi “ey yahu bizde böyle olur” denilirken yapıldığı gibi alışkanlıktır ama sonrası acıtır çünkü anayasa ve yasaların uygulaması da “ey yahu” ile yapılır. Örneğin anayasada meclis başkanı vekiller uzlaşsın diye ilk oylamada özel çoğunluk ister, sonra Türkiye’de askeri darbeye yol açtı diye korku ileri sürülerek özel çoğunluk şartı diğer oylamalarda kaldırıldı. Kim darbe yapacaktı diye bakılmadı, ille de başkan seçilmesi gerekir miydi diye de düşüneni görmedik. Aslında sorun anayasaya saygının ve uzlaşma isteğinin halkın isteği olduğunu düşünmeye çalışılmaması idi. Vekiller sayımız uygun uzlaşmayalım ki sonunda bizim istediğimiz seçilsin demesi idi. Partisinin sözde çıkarı uğruna hiç çaba harcayanı görmedik. Anayasanın bir ruhu vardır derler ve o ruha uygun yorumlamak gerekir derler ama dinleyen olmaz. Onun için bizim anayasanın ruhu da tuz ruhu gibi uçar gider.

Vekil halkın vekili değil partinin vekilidir ilkesi egemen olur.

En iddialı hukuk için davranış sözünü verenlerin hükümeti seçim yasasını da değiştirdi. Anayasal deneyim seçimden önce seçim yasasını değiştirmenin uygunsuzluğuna işaret eder ama olsun varsın! Değiştirdiler ve Yüksek mahkeme demek olan Yüksek Seçim Kurulu seçim yasasını uygulayabilmek için özel yorumlar yaparak zorla uygulayabildi ve hepsini baştan ele almalı dedi. Karma oy bir haktır ama aşırı kullanmaya karşı önlem alındı idi, sonunda gene işe yaramasın diye koşullar konuldu. Tercih güya parti baskısını adaylardan kaldırmak için icat edildi ama ona da pek işe yaramasın diye sınırlandı. Vekille seçmen arasında bölgeciliği azaltmak için seçim çevresi de değiştirildi ama çevrelerle oynanarak o da budandı. Seçilme hakkı da bağımsızın kazanmasına izin vermeyecek şekilde korundu.

Ne yapıldığını kimse değerlendiremedi. YSK da değiştirin bunu dedi.

Her seçimde esas mücadele ünlü kişileri aday yapmak, para bulmak laf ebeliği ile dikkat çekmek oldu.

Projeleri tanıtma güzel örnek haline geldi. Dikkat çekmek önemli olduğu için atış serbest oldu. Herkes çalışmayan bir devlet yönetiminden şikâyet ettiği halde birileri de reform yapacağım lafını etse bile nasıl olacak derken kimsenin umurunda olmadı. Başlattık yapacağız dediklerinde de umursayan olmadı. Üzerinde konuşan birkaç kişi de yankı uyandırmadı çünkü ortada ciddi bir devlet yönetimini uygulayacak kimse görülmedi. “Bizden bu kadar olur” inancı her şeyden güçlü çıktı. “Adamın kadrosu var çalışmasına uygun değil deyip de başka yere mi tayin edeceksin” düşüncesi egemen olarak kaldı.

 

O kadar çok zavallı bir durumdayız ki seçimlerde belediyelerin batışını sağlayan başkanlar yeniden seçildi. Çünkü seçmen o gitse başkası gelse ondan daha dikkatli mi olacak diye sorarak oyunu bazı gerekçelerle kullanmaktan çekinmedi.

Onun için seçimler, seçilenler ve kamu yönetimine bir bakalım. “Siyasiler hep kendilerini düşünür ve yolsuzdurlar” “bunlar hep böyle” diyerek oy verenler siyasiye oy verenin kendisi olduğunu düşünmelidir. Kendisinin olan kamu servetini har vurup harman savuranlara olanak vermemek için siyasi partilere ilgi göstermeli umutsuzluğun kendisinden kaynaklandığı, siyasilerin aday olmalarının kendisinin pasifliğinin sonucu olduğunu görmelidir.

Sırasıyla en üst ve üst kademe insanlarını ele alırsak aslında hiç de iddia edilenin görevlerde değil yaptıkları benzeridir; ama aynı değildir.

Cumhurbaşkanı fiili değil saygınlığından kaynaklanan çok önemli bir kişidir. Amma parlamenter sistemde görevi çok azdır. Yasaların ruhuna önem verilen ülkelerde ise büyük bir rol oynar. Bizde ise Türkiye desteklediği için görüşmeci de oldu ve dış politika diye bir şey olmadığı için dış politikanın başına da geçti. Yani yasal durumda değil benzer durumdadır ve bu iş böyle olur durumu vardır.

Başbakan hükümetin işlerini organize etmekle görevlidir. Ancak bakanlar organizasyona yatkın değildir. Hükümet işi ayrı ayrı prenslikler gibi hareket eder ve birbirlerine yardım etmek zorunda oldukları işleri başka bakanlarla iş birliği yaparak çözerler. Bakanlar kurulu toplantıları birbiriyle fiskos eden bakanları susturmak için aranızda konuşmayın uyarılarıyla yapılır.

Milletvekilleri kendi çalışma koşullarını ve yetkilerini kendileri belirler ve bütçenin sahibidirler. Ancak kendi kendilerine yetki vermezler. Bilgi alma haklarını bile kullanamazlar çünkü kendilerine yetki vermezler. Hükümet ve özellikle başbakan ki aynı zamanda parti başkanıdır, milletvekillerinin işine karışamaması için yetki vermeye karşıdır. Milletvekilleri de sorumluluktan kaçınır ve yetki almaya çalışmaz. Tam tersine yetki ve olanaklarının elinden alınması için içtüzüğü her değişiklikte budarlar. Güya daha hızlı yasa yapmakla işleri düzeltecekler iddiası yaparlar.

Onun içindir ki olgun ülkelerde en uzun süren görüşmeler ve en uzun süren değişmeden uygulanan yasalarla övünürler. Bizimkiler ise çok yasa geçirmekle övünürler. Meclisi bir çalıştırdık diyebilmek için ellerinden geleni yaparlar. Vekiller sözlerini kısıtlayan değişiklikler yapılmasını da alkışlarlar.

Halbuki meclisler çok büyük bir izleme ve araştırma hizmeti vermek zorundadır. Bir tane bile övünülecek meclis araştırması veya soruşturması örneğinin konuşulmaması tam bir rezalete işaret eder.

Muhalefetin durumu daha da vahimdir. Mecliste muhalefetten önerilen biriki yasa önergesi bile görüşülmeden yıl kapanır, dönem sona erer. Geçenler hep tasarıdır.

Milletvekilinin görevinin okkası sıfıra yakındır.

DEVAMI GELECEK YAZIMA KALDI ÇÜNKÜ SIRADA ÜST OLSUN OLMASIN YASADAN YETKİ ALANLARIN HALİNİ EKLECEĞİM