Eğer medya yapıncıları geriye dönük yazılanlarla günümüzü yorumlamada dürüslükk ararlarsaydı, belki de ekrandan ekrana çıkacaktım! Yok, şimdiki gibi hala sisteme dokunmadan, gerçekleri çıkara göre dıştalayarak, hala sistemi överek bilimselcilik savunanları tekrardan “akıl hocası” olarak karşımıza çıkarmaktadırlar. Konuşmayarak, gerçekleri söylemeyerek ve sistemi savunarak oluşan üçken, bizi doğruları konıuşmadan,neden sonuç ilişkisini gözetmeden, durmadan haber yorum izleyen kesim haline getirdi. Nitekim, son ekonomik gelişmelerden siyasal olaylara dek yaşamaktayız ki burada hala çıplak gözün görüp, güncel yaşama yansıyan gerçekleri dahi duyamıyoruz. Ama, onlara bolca ünvanla hala uzman kelimesiyle de kabulenmeye devam edilmektedir.
Sanırım şu birkaç konu dahi bize nereden nereye veya nedir olanlar sorularını sordurtup sorgulama yapmaya yetiyor! Kuzey Kıbrısta eskiden beri bilinen ve birielri yazınca da “ekonomik düşman” edilen Kazinolar gerçeği bu defa Türkiye medyası ile gündeme düşer. Öyle düşer ki milyarlık dolarlarla buradaki yapı haberleşip soruşturma eksenine sokuldu…. Öteki gelişme ise iyice sıkışan ve adı hükümet olsada,ekonomisler denilen bolca diplomacı olsa da, döviz krizinde daha doğru eriyen TL konusunda çaresiz kalınca, hemen ağızlar banbaşka sözler de eder. Hükümetci birden değişik para birimli seçenek ağaız kaçırması yapar, hemen Türkiye yandaş medya bunu kapar! Akademisyenler banbaşka telden basit insanın dahi kalıplaşan sözleri söylenir de hepsi kısa zaman sonra tersdüz söyleme döner. Kimse, bunların neden olduğu veya Kazinolardaki bilinen para akışının şimdi sorgulanma alınmasını sorgulamaz. Böylesi gerçeklerle konuşmama gerçekleri yeniden tekrardan yaşandı. Ama olmayan konuşulması gerekenin konuşulmadığı, dünyada örneklemlerin olmasına rağmen yokmuşcasına konuşup, sistemi savunma travmaları ekranlarda akmaya devam ediyor….
Zaman zaman ezberlere takılıp içeriği doldurulamayan para birimi veya genelde Türkiyeleşmenin boyutları olduğu gibi değil, sistemin izniyle sınırlanıp brakıldı. Hele de dünyada 98 yılında miyadı dolan Neoliebralizmin ezberleri çözüm diye aktaran önemli “akademisyenlerimiz de” çare olarak sunmaktadırlar.
Bir ufak anımsatma: Ben ikibinlerde kemal dervişle başlanan yeni dönemin nedenli tehlikeleri ve kırılgan olduğunu memleketde yazanlardan birkaç kişiden birisiyim. Başta o dönemin “sol denilen” belirli kesimler dahi bana hep eskide kalmakla suçladılar. Onlara yanlışların sıralasam da “AKP Kıbrıs sorununu çözüyor” ezberiyle anlamsız başka yerden yanıt verdikelrini zanederek tatmin oluyorlardı. Ben ısrarla onlara” italat temelli ekonomi, borçlarla tüketim artırma, özeleştirmelerle kamunun yok edilmesi ve dış sermaye hareketleriyle sıcak para etkilerinin” ekonomide büyüme görülse de sermaye kazansa da bu yapının kırılgan olup negatif enerjhiye dönüşeceğini yazdım. Kemal Derviş hayranı başta Barış Burcu her konuşmamızda Dervişin barışçıl ve iyi insan yönüyle karşıma çıkıp başka alandan bana saldırıyordu!
Hat ta, 2009 yaşanan Türkiye krizini dahi kabulenmediler. Krizi işlerine geldiği klasik serbes rekabet dönemli Kapitalizmindeki tek ilkeli Marksa dayandıran dahi oldu. Sonuçta, bu birikimin patlamasında dahi gerçekler hala konuşulmuyor. Oysa, dünya Kapitalist yapının Liberal ekonomisleri dahi “bazı milyonluk dolarcı maaşcılar hariç” Neolierbalizmin 1998 Asya kaplanları kriziyle miyadını doldurduğunu ve artık yeni bir yönetim şekli ile yapısal ekonomik koşulların gelmesi gerektiğini konuşuyorlardı.
Başka bir kolay bilgi akışı: çok uzağa gitmeyelim: Türkiyede 24 Yıllık ekonomik krizler bilançosuna bakalım! Türkiye yaklaşık 25 yıllık ekonomik yapısal gelişimine bakınca, epey ekonomik kriz dalgası yaşadı. Çiller dönemindeki 94 yılında burayı da çok sarsan kriz yaşandı. Yine 98 yılında başka kriz geldi. 2001 yılında da dibe vuran başka kriz yaşandı. Yukarda yazdığım 2009 yılı krizi de ötekilerine göre daha hafif olsa da gelen dış sermaye belirsiz miktarıyla da olsa yaşandı. Şimdi de Dövizler karşısında TL rakamlarla önenmli sarsıntı yaşanıyor. İnsanlar bu taploya dahi bakınca, durmadan “istikrar” dedikelri, övgüler yağdırdıkları Türkiye ekonomisinin kırılganlıklarla nedenli krizlere açık olduğunu anlar. Tabi, sırf birilerine yaranma adına konuşmuyor veya düşünmüyorlarsa.
Yol yapmak, insşaatlar veya emlak satışlı rantlar, kamu alanları ranta açma veya sermayeye peşkeşle biriken parayla şişen, dış sermaye destekli ile sıcak paralı büyüyen ekonomik rakamlarla konunun yeterli olmadığını anlamıyorsanız, diyecek söz de kalmıyor. Zaten, yılın başındaki rakamlar anlayana anla dedi: Eflasyon Y.12 işsizlik Y.11 Cari açık Y.5 cıvarı olan ekonomide üretim artmazken büyümenin Y.7 olması zaten sağlıksız olmanın net kanıtıdır. Ama, şahane ekonomislerinin salt Y.7 rakamını alıp yanın istikrarı ekleyince işler tamam oluyordu. Çünkü kimse örneğin ezilenlerin yaşam şekli veya kamu yerlerinin satılarak alınan paranın bir dönem sonra sıfıra gelip dengeyi kuramıyacağını düşünmezler! Daha keskin yalan: borçlar alıp başını giderken, sırf İMF borcu ödendi denilip Türkiyenin dış borcu olmadığı yalanı da gayet tatlı geldi. Buna sarılan bolca insan da oldu.
Şu yanlışa düşmeyelim: Sermaye ve özellikle Uluslar arası büyük sermayeler gidecekleri limanlarda demokrasi falan aranmaz. Demokrasi olsa Körfez ülkeleri veya Türkiye gibi yerler seçilmezdi. Sermaye, kendine has koşulları arar. Halk muhalefetinin olmaması, kar elde etme kolaylığı temel kuraldır. Bundandır ki sıcak para önce fayiz yüksekliği ve limanın olumlu koşullarda olmasına önem verir. Yalnız, sıcak para ekonomide büyüme yapar gibi olsa da ne üretimi artırır nede alt düzeydeki insanların refahını yükseltir. Türkiye bunu özellikle krizin ABD ve Avrupayı vurduğu dönemde gayet iyi kulandı. Kriz dalgası gelince sermaye ürküp kaçar. Bunlar hep unutulur. Hele de Kuzey Kıbrıslılar onca Türkiyeleşme gerçeğini görmezden gelip, genel Neoliebral ekonomik yapıdan da soyutlayıp kendi rantıyla bocalayıp durur. Bundandır ki son Kazinolar operasyonunu konuşan yetkilimiz dahi olmadı!
Kısaca. Denilecek çok söz var. Tüketerek, borçlanarak ve emlak rantlarıyla ekonomiler sürekli dönemez. Hele siz dış sermaye yatırımına bağlı olursanız, sermaye hareketelrinden hep etkilenirsiniz. Dikat edin, Türkiyede olsun, burada da aynen ekonomide üretim boyutu hemen hemen hiç konuşulmaz. Parasal önlemlerle ve orada kalınarak sorunlar çözülme denielecek palyatifliğie konuldu. Bunları hep yazdık. Dıştalandık. Yerine göre de tehtitler aldık. Ama, tıpkı AKP dalkavuklarının aksine övülen Derviş ekonomisinin de gireceği krizi çoktan yazıp şimdi haklı çıktık. Haklı çıktık! Fakat halk diliyle de “alacağımız yok”! Son bir örnek: son dönemde eskiden beri konuşulan para birim konusu vardır. URO olayında eğer siz kulanacaksanız salt AB üyesi olmanız gerekmez. Benim Ratyo Mayıs prokrmında yaptığım yayında Ali Erel le bunun üç boyutu olduğunu da çoktan anlatık. Ama, dinleyen pek olmadığı ve biz resmi yalakacı olmadığımızdan, bu bilgi verici durum da dikate hiç alınmadı. İşbirlikcilik teslimiyetin kısgacı da böyle bir şey.