yaklaşımlarÖzkan YıkıcıLübnan’dan İran’a Ortadoğu denklemi – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Lübnan’dan İran’a Ortadoğu denklemi – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Gerçekleri unutsak da bazı sistemsel simgeli kuramları yok saysak da hayat bunları hep tekrar tekrar karşımıza çıkarmaktan geri durmaz! Biz yine de bunları yok olmaya saysak dahi, yaşamın acı keskinliği bizi vurmaya da devam eder. Emperyalizim, Ortadoğu sömürgeleşme sistemsel gerçeklik, nedenli yok sayılsa da üstüne soslu süslük şekerleme yapılsa dahi, bunlar artık güncel yaşatılan olaylarla tekrar tekrar kanıtlarıyla tarihi sayfalara kazılmaları devam edilmektedir. Emperyalizmin tekelci sermaye gerçekliğini, sömürgesel özünü ve eşitsizliklerle bezslenen kar değerlerini göz ardı etsek de bunlar dünya döngüsünde hep yaşatılmakla yolunu bulmaya devam edecek gibidir. Taki yerine başka bir sistem konuluncaya kadar. Son Ortadoğu Yakın tarih sayfaları hep Emperyalizmin korkunç yalanlarıyla yapılan probagandalar, acımasız yapılandırmalarla sömürgeliğin en vahşisinin yerleştirildiği, kulanım başkalaşımla işkalden savaşa bölgemizi kana doyurduğu durumları hep yaşanmaktadır. Ayni, yalan ve sömürgeleştirme ile işkal ve işbrbirlikcilerle yapılan savaşlara rağmen, halen bu yanlışlara oluşan kabulenme ve destekler sonucu da döngü tekrar tekrar dönmektedir. Iraktaki en çirkin büyük yalanın, Sonradan Lipyadan Suriyeye varan tekrarlar, şimdi de iran üzerinden geniliştirme politikalrında sürdürürken, kamuoyu desteğinin olması da işin cabası. Emperyalizmin kan ve sömürüyle beslenirken hala “demokrasi, özgürlük” getirme yalanını da yutan epey kesimin olması da işin öteki cabası. Bunlar genel doğrular olarak bölgemizde yaşanmakta ve yarınımızı da çalarak sürdürülmek istenmektedir. Adı ezberletilern BOP ile uzun yıllar Ortadoğu bu kısır döngüde debelenip gidecekdir… Lübnan ve iran gelişmeleri de bunun sadece birer halkaları olarak yeni hedeflenmenin içine konuldu. Bakalım, yükletilen sepetin bu yükleri nereye dek kaldıracağı da insanlara kaldı……

Artık tıkanan ve yeni hamlelerle savaşın sürdüğü Suriye eksenine yeni halkalar eklendi. Lübnan seçimleri ve ABD “popilis lider Trumpun” iranla yapılan Uluslar arası anlaşmadan çekilip tehtit yağdırması ile yeni karanlık ufukların hedeflendiği ortaya çıkıyor. Üstelik, şımarık, bölge merkezi israilin çirkince Suriyeye saldırması ve şaheser medyanın bunu basit haber veya olmamışcasına geçiştirme tutumları, artık bölgenin nedenli karanlıklara teslim edildiğinin örneklemidir. Bu yazımda Lübnan ve yeni iran tetiklemesi üzerine birkaç söz edecem……

Küçük bir ülke olan Lübnan, eğer seçimi dünya medyasında tartışılıyorsa, kendini aşan sonuçları olmanın da kanıtıdır. Konuya eklenecek önemli anımsatıcı bilgiler vardır. Birkaçını yazarak olayın daha iyi anlaşılmasına da yardımcı olalım…..

Lübnan Ortadoğu ülkesidir. Aslında, eğer Suriyede Fransızlar istedikelri gibi sömürgesel yapıyı şekilendirselerdi, Lübnan diye bir devlet olmayabilirdi! Halbuki Fransız sömürgecilerin yeni Sömürge stratejilerine karşı çıkmaları ve ısrarla istenilen kesimlere iktidarı vermemeleri sonucu, Suriye üzerinden Lübnan parçası devletleştirirlirken, Hatay da Türkiyenin ikinci paylaşım savaşına girme umuduyla da Türkiyeye verilerek, Suriyeli kesimler cezalandırma yöntemi uygulandı. Lübnan böylesi bir siyasal kağosta kuruldu.***

Ben Ortadoğunun Yeni Sömürgeleştirme konusunu incelerken de Lübnan ile Kıbrısın farklı özelliklerini de yakaladım. Kıbrısı biryana brakarak, Lübnan özüne kısa bir bilgi verelim. Lübnan yeni Sömürgeleştirme yapılanmasına sokulurken, Dini ayrımların temelinde bir devlet örgütlenmesi oluşturuldu. Amaç, Lübnanın zayıf bir devlete sahip olması, bölgenin denklemlerinin aynası halinde hesaplanmaların yapılacağı yer ve Beyrutun İsviçre gibi Finansman bölge merkezi olma görüşleri vardı. Fakat, bunlar Lübnanı dış müdahalelere açık ve istikrarsız bir ülke haline soktuğu için de istenilen Beyrut da gerçekleşemedi.

Odenli ince politika yaptılar ki Nifusun etnik dini ve mezhepcilikle parçalayarak nifusun çoğunluğu olmasa da Hristiyanlara başkanlığı, Sünnilere başbakanlığı ve Şiilere meclis başkanlığını vererek paranparçalı bir devlet oluşturdular. Dürziler ve öteki kesimlere de bakanlıklarla yerler verilip adeta Kıbrıs benzeri ama bizde öteki azınlıklara makam vermeme eksiklikle Lübnan da şekilendirildi. Böylelikle Emperyalistler karşıt gördükleri Şiilerin iktidar olması veya ortak sınıfsal hareketle yönetimi ele geçirmenin de kendilerince engel olundu. Uzatmaya gerek yok: Lübnan hem iç savaşlar hem de dış işkallerle günümüze dek geldi. Fakat, son seçim kurgulanıp yapılanan Lübnan seçimleri ile kırılmalar başlandı.

Yapılan seçimleri Hizbulah bloku kazandı. Onca keskin ayrışmalar ve savaşlara rağmen sonunda yine de Lubnanda siyasal ayrıma bağlı dini ve etnik kesimler ayrıştı. Fakat, öyle bir Lübnan kurdular ki seçimde kaybeden Sünni partinin Hareri liderli kesimi yine de en büyük Sünni partisi olma nedeniyle başbakan Sudielrce dün rehin alınıp istifa dahi yapan emperyalist işbirlikci Hareri olacaktır. Böylesi bir Lübnan kurdurtuldu. Belli ki gerek nifus dağılımının değişmesi, gerek se oluşan yeni siyasal ayrışmalarla din ve etnikliğin ikincileşme yöne kayışı kurdurtulan devletin sancılarını artırdı. Fakat, başta İsrail, Sudielr ve ABD ile Fransa ayni Lübnan kalıcılaşmasını dayatıyorlar.

Sanırım, son Lübnan seçimleri bize Kıbrıstaki dayatılan etnik temli devlet gelecek olayının da ne denli tehlikeli ve yanlış olduğunun kanıtıdır. Hizbulah eksenli kesim seçimi alırken, ayrılan etnik mezhepci saysayısal rakamını aşamadığı için yine ayni eski elitlerin etkin olma gerçeği ile karşı karşıyayız. Böylelikle Lübnanda heran istikrarsızlık tehlikesi ile dış müdahale koşullarını da gündemde tutmaktadır. Hele de başta Sudi Arabistan, İsrail, Fransa ve Amerika, Hizbulahın yükselen desteğine pek de iyi gözle bakacakları yoktur.******

Gelelimirana: Binbir zorlukla ve karşılıklı uzlaşmalarla, Güvenlik konsey onayı ile İran la Güvenlik Konseyi üyeleri arasında bir anlaşma yapıldı. Anlaşmada birçok yanlış ve özellikle irana karşı baskı olsa da sonuçta Uluslararsı bir anlaşmaydı. Fakat, ABD yeni başkanı Trump, daha adayken, bu anlaşmayı tek yanlı olarak iptal edeceğini haykırdı. Sonuçta da iptal edip kendinin çekildiğini söyledi. Çekilmekle kalmayıp, tehtitler savurdu! Üstelik klasik ırak, Suriye yalanlarına benzer idiyalarla bunları vurguladı. Konu, iranın anlaşmaya uyup uymaması değil, ABD devletinin İsrail ve Sudilerle iran pimini ısrarla çekmek istemelerinden dolayı bu hamleler yapılıyor. Nitekim, medyalar pek haberleştirmeseler de israilin Suriyedeki iran güçlerine saldırdığı da Trumpun açıklamalarından hemen sonra gerçekleşti….

Konuyu daha da iyi anlama adına, son gelişmelerle birlikte ele alalım! İsrail ile Sudiler irana karşı ortak hareket etme anlaşması yaptılar. Sudiler israile hava sahalarını açtılar. ABD üzerinde ikisi de baskıları artırdı. İsrail başkbakanı geçen yazılarımdan birinde yazdığım açıklama ile iranı resmen tehtit yaptı. Üstelik gösterdiği kanıtların yalan veya çok önceki bazı bulgular olup şimdilerde bunların gerçek olmadığı bilgilerine rağmen bu idiyalar yapıldı. ABD, Kudüse elçiliğini taşımaya hazırlanıyor… Buna benzer birçok başka girişimler de oldu. İsrail ısrarla Amerika ile birlikte Suriyedeki iran etkisine durmadan tehtitler yağdırıyor, ikisi de saldırılar yapıyor….

Sonuçta, ABD başkanı hem sıkıştığı iç alanda, hem de bölgesel güçlerin de ısrarlarını da dikate alarak, gerekçeleri herkes ce yalan ve yanlış olduğunu söylemesine, en yakını AB ülkeleri dahi bunun yanlış tutum olduğunu söylemelerine rağmen, iranla yapılan Uluslar arası anlaşmadan tek başına çekildi. Tıpkı çevre ve birçok başka uluslar arası anlaşmadan çekildiği gibi. Daha da kötüsü, çekilirken söylediği tutarsızlıklar yanına tehtitleri yağdırdı. En önemlisi yine şu meşur yalanlar abideli kimyasal masaları oldu. “Eğer iran kimyasal silah kulanırsa, hemen onlara karşılık verilecekmiş”! Daha dün Suriye kimyasal olayı resmen yanlış çıkıp hesap vermeyen ABD yine ta Iraktan beri probagandayla uydurup piyasaya sürüp işkal veya saldırı yapmanın iran versyonu sahneye konuluyor.

Bu politikanın net açıklaması şu: ABD dilediği yalanı söyleyip, algı operasyonu ile dayatarak, istediği ülkeye saldırı veya anbargo kolayca koyuyor. Yapılan uluslararsı anlaşmaların onca çabasına karşın, ABD lideri dilediği anda, uydurmaları ile birlikte çekilip yeni tehtitlerle de savaş nedenlerine kolayca girişiyor. Amerikanın yalan söyleme, tehtit etme veya işkal edip korkunç sonuçlar yaratma kolaycılığına ne yazık ki dur diyecek karşıt güç de dünyada şimdilik net olarak oluşturulamadı! Güvenlik Konsey ortaklığı ile yapılan iran anlaşması, öteki imzacıların söylenenleri kabulenmemelerine rağmen, hem anlaşmadan çekilme, hem de tehtitle saldırgan olma gerçekliği bize Emperyalist dünyanın nereye dek bizi taşıdığının neyazık ki acı kanıtıdır.

Krizleri yönetemeyen, krizlerle kontrolu savaşlara yönelen ABD eğer dünyada seçeneği güçlenmeden veya acıları Amerikan iç ahaliyi etkilemeden kolay kolay vazgeçeceğine benzemiyor. Üstelik, Artık finansmanı Körfez şehlerinden alması da işin cabasıdır. Bugün demokrasi ve özgürlük amacını kulanan ABD, bölgedeki mütefiklerinin en gerici ve baskıcı rejimler olması da tesadüf değildir! Sudiler, Birleşik arap emirliği veya dilediğine saldıran İsrail sanırım gereken resmi karşımıza getirmektedir.

Kriz ve savaşa son olarak Sudilerin irana saldırmak veya Suriyeye geri dönmek için Paralı Amerikan askeri istemesi de işin nedenli dehşetleştiğine şaret ediyor. Bunlar öyle uzakta değil. Yaşadığımız Ortadoğu için “b Bahar veya demokrasi ile süsletilip yedirtilen politikalardır. Bakalım, durmadan belirli çılgınlıklar yapan Trumpun, yarın hangi başka kriziyle uyanacağız. Belli uyarı ise B.M. gerçekliği, ABD tutumu ortadayken, Türkiyedeki gidişatın işaratleri karmakarışıkken, Kıbrısta bu güçlerle barış geleceği uçuşlarının nereye dek gideceği de bizim kendimize sormamız gereken kuşkulu sorgulardır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin