BUGÜNÜN MİLLİYETÇİLİĞİNDEN BESLENMEYEN BİR TARİH YARATAMADIK!..
Bir politikacı aday olduğu zaman, seçilebilmek uğruna, vermediği söz, dağıtmadığı umut, sallamadığı nutuk bırakmaz bu adada. Seçildiği gece de henüz işin başındadır. Çıkar televizyonun karşısına başkalarının görüp şahit olacağı, hatırasını saklayacağı, kahramanca işler yapmak üzere ilk ve son kez bir nutuk daha sallar. İlk dinleyen de son bir defa daha “iyi ki seçilmiş” der.
Milliyetçilik denen hastalık, çektiklerini telafi etmek için illa da bir kurban arayan körleşmiş kalabalıklar olduğu sürece, her toplumun belleğine bir virüs gibi gelip yerleşir. Sonra da uygun bir anda “masum” ve “kendi halinde” insanlarını da sarmalına alır. Öyle bir topluluk psikoloji yaratılır ki; toplumun “aydın” ve “demokrat” bilinen insanlarını bile önüne katıp peşinden sürükler.
Bir siyasi liderin böyle anlarda belli olur cesuru da, korkağı da. “Doğrucu Davudu” da, makyavelisti de. Devrimcisi de milliyetçisi de. Romantiği de popülisti de. Böyle anlarda zuhur eder toplumun kendisine lider seçtiğinin siyasi kahramanlığı da, milliyetçiliğe tornistan etmiş siyasi basiretsizliği de.
Ya alır halkını yanına, çıkar meydanlara ve milliyetçiliğin akıntısına karşı kürek çekerek şişirir yelkenlerini. Tıpkı seçim dönemlerindeki gibi veryansın eder ada barışı lehine!.
Ya da hürriyet sosuna bulanmış milliyetçilikle halkının kuyrukçusu ve dalkavuğu olur.
Bu yalnızca bu adanın kuzey yarısının değil, Kıbrıslının “çözüm ve barış” için en çok umut bağladığı sol liderlerin seçilince içine düştükleri siyasi açmazlarıdır.
Dün Talat ile Hristofyas, bugün de Akıncı’nın siyasi açmazı. Sol olmasa da Annan döneminin referandumda çözüm lehine “evet” oyu kullanan Anastasiades’in de açmazı.
Demem o ki; milliyetçilik yalnızca sağına değil, soluna da musallat olmuştur bu iki yarım bir bütün adanın. Ve her iki yarısında da, liderlerin çok da masum olmayan ve hayal gücüyle takviye edilmiş taleplerinin içine sinmiştir milliyetçilik.
Bu nedenle son on küsur yıldan bu yana, Kıbrıs Cumhuriyeti ile KKTC’nin “sol” liderleri bile ne bugünün milliyetçiliğinden beslenmeyen bir geçmişi yaratabildiler, ne de gerçekten geçmişi anlamak ve bütün açıklığıyla kendi cemaatlerine anlatmak istediler. En hakiki olmayanın, yani kendi toplumlarının düşüncesine milliyetçi önyargılarla kazınmış tarihin peşinden savrulmayı tercih ettiler.
Bu nedenle Kıbrıs Sorununun çözümünün, Talat-Hristofyas anlaşmazlığından sonra, Akıncı-Anastasiades çıkmazına dönüşmesi pek çok kişi için sürpriz olmadı.
Ama yine de sn. Aklıncı’nın “çözüm ve barış” lehindeki söylemlerinin inananları ve İnönü Meydanı’nda attığı nutukların hatırına oy verenleri için biraz acı oldu.
Sn. AKINCI TALATLAŞIYOR MU?
KKTC lideri Mustafa Akıncı, Kıbrıs Cumhuriyeti başkanı Anastasiades ile görüşmesinin öncesinde, Kıbrıs’ta artık bir yol ayırımına gelinmiş olduğunu söyledi öncelleri gibi. Bu söyleminden dolayı da kendi kamuoyundan eleştiri aldı.
Eleştiri sahipleri arasında, başta basın ve köşe yazarları olmak üzere bir CTP’li vekil, eski vekiller, sendika ve sivil toplum örgütlerinden bir kesim ve bazı gazeteciler vardı.
Sayın Akıncı’ya suçlama oyununa değil çözüme odaklanması gerektiği ve asıl görevinin de adada çözüm ve barışı sağlayacak girişimlerde bulunmak olduğu hatırlatıldı.
Lider Akıncı bu eleştiriler karşısında nasıl bir tavır takındı?
“Kıbrıs sorununda artık bir yol ayrımında olduğumuz gerçeğini ifade etmiş olmamdan dolayı çeşitli eleştiriler yapılmakta olduğunu gözlemlemekteyim. Kimileri, ne söylersem söyleyeyim eleştirecek bir yan bulmakta zaten güçlük çekmezler. Ama bazı kesimlerin de, ya ne demek istediğimi anlamadıkları ya da anlamazdan geldiklerini düşünüyorum.
Akıncı’ya göre çözüm ve barış isteğiyle kendisini eleştirenler her hal ve şartta haksızdı. Yine Akıncıya göre bunları ikiye ayırmak mümkündü:
Birinciler; zaten ne dese eleştiren tiplerdi ve sn, Akıncı bunları ciddiye almıyordu.
İkinciler ise ya ne dediğini anlayamamış ya da “birinciler” gibi ne dese kendisini eleştirenlerin “içten pazarlıklı” olanlarıydı.
Akıncı bunları söylerken, bu ülkenin önemli bir kesiminin de öncelleri gibi kendisi için de; “Erdoğan ve AKP nereye kadar izin verirse Akıncı da Kıbrıs Sorunun çözümünde oraya kadar gider, daha ileriye değil!” diye düşünebileceğini kestirmiyor mu?
Yani Akıncı’yı eleştirenler; “olayı anlamayan” ya da “içten pazarlıklı” kişiler oluyor da, Akıncı, Kıbrıs Sorununda , “Maraş’ı da vermeyiz, Omorfoyu da!”, “Garantiden de vazgeçmeyiz, asker de çekmeyiz!” diyen Erdoğan ve AKP’nin Türkiye Dışişleriyle, CHP’li yetkililerin, Meral Akşener!in Kıbrıs’a ilişkin “Türkiye’ye bağlayalım”” demeçleriyle aynı şeyleri mi düşünüyor da sesini çıkarmıyor?
İçeride kendisini eleştiren siyasileri ve gazetecileri eleştirdiği kadar, başka ülkenin politikacılarının kendi kaderini tayin edeceğin bir antlaşma hakkında, üstelik de çözüm ve barışı yokuşa süren söylemlerine ve eleştirilerine laf etmemek, çözüm ve barışa hizmet etmez ki.
Sayın Akıncı bilmelidir ki; bu şekilde suçlamalarla, içimizde zaten giderek azalan çözüm ve barış yanlılarını, aktivistleri, demoralize etmekten, kendisine duyulan güveni sarsmaktan öte bir işe yapmış olmaz..
Bir zamanlar, Annan Planı referandumu sonrasında Hristofyas ile girdiği karşılıklı suçlama oyununa karşı çözüm ve barış isteyen çevrelerden gelen eleştirilere kulaklarını tıkamakla kalmayıp sekter bir tutum da takınması, “Talat’ın Denktaşlaştığı” şeklinde eleştirilmesine yol açmıştı.
Şimdi benzer şekilde Crans Montana’dan bu yana Akıncı’nın Anasatsiades ile karşılıklı suçlama oyununa girmesi, solun geniş bir kesiminde “Akıncı da Talatlaşıyor” yorumlarının yüksek sesle konuşulmasına neden olmakta.
HAYALLERİMİZİ KORUYALIM
Nitekim bu hafta başında yapılan yemekli görüşmeden sonra, sn Akıncı’nın zehir zemberek yaptığı açıklamalar, çözümü zorlamak için elinden geleni yapacağına inanıp oy veren seçmeninde ve destekçisi CTP’lilerin bir bölümünde yaygın umutsuzluğu depreştirdi. Akıncı neredeyse “çözüm ve barış” için pasif kaldığı yolundaki eleştiri sahiplerini sinik bir alaycılıkla “hayalcilikle” suçlarsa şaşırmayın.
Dönüp geriye baktığımızda yapmayı arzuladığımız iyilikleri yapamasak da, işlemeyi istemediğimiz günahları işleriz.
Bu adada sol için turnusol kağıdıdır çözüm ve barışı sonuna kadar kovalamak. En zor anlarda bile bozmayın moralinizi. Böyle anlarda kaç kişiysek bir birimiz kaybetmemek ve sıkı-sıkı sarılmaktır hayallerimize.
Çünkü tek haklı olan, insancıl, dünyalı, çevreci bir çözüm ve barıştır bu adada.
Tek kalan hayallerimizi ve tahayyüllerimizi bozmalarına izin veremeyelim.
Hayallerimizi koruyalım!.