Bundan birkaç sene önceydi, Sayın Akıncı Mağusa’da aday olmadan önce, Kültür Merkezi’nde bir söyleşiye gelmişti. Tam olarak hatırlamıyorum ama belki de adaylık içindi. Herneyse konuşmasını bitirince kendisine devamlı umut vaadettiğini, ama sonuçta bir yere gelindiği zaman buradaki durumun naçar kalındığını ,Türkiye’ye bağımlılıktan ötürü o noktada işlerin sürüncemede kalarak, hep yarım kaldığını , hatta o kilitlenmeyi aşamadığından ötürü de sorunların çözümlenemediğini söylemiştim. Sanırım Sayın Akıncı beni fazla kötümser ve de ütopist olmakla suçlamıştı. Sonunda birkaç ay veya bir sene sonra seçilen Sayın Akıncı, seçildiği günün ikinci gününde, söylediği “kardeş” sözü nedeniyle, Ankara’da Recep Tayyip Erdoğan’ın tepkisi ile karşılaşmıştı. Onu bırakın Recep Tayyip Erdoğan, Mustafa Akıncı’nın yaptığı konuşmada Türkiye ile “kardeş” sözünü kullanmasına çok fazla bozulmuştu. RTE, orada kan döküldüğünü ve ilişkilerin kardeşten de öte olduğunu eklemişti sözlerine. Daha ikinci günden kilit harekete geçmiş ve önüne dolanmıştı Sayın Akıncı’nın. Daha önce aynı durumlar mevzubahisti. Her seçilen hükümet, karşısında Türkiye’deki rejimi veya engeli bulacaktı. Koalisyon dönemlerinde olanlar, seçimlerde karşılaşılan müdahaleler ve bu müdahaleleri muhalefet partilerinin boynu bükük karşılamaları, Kuzey Kıbrıs’a seçim dönemlerinde yapılan oy pompalamaları, aslında aynı sorunun varlığını ama kurulan hüklümetlerle bu sorunun ötelenmesini getirmekteydi. AB normları, İnsan Hakları Beyannameleri ve Uluslararası Hukuk bir başka ülkeden bir başka ülkeye, seçim için vatandaş veya oy taşınmasını yasaklar ve bunu İnsan Hakları suçu sayar. Yani 1974 yılından beri Türkiye bırakınız 1974 statükosu ve de Garantör olarak diğer topluma karşı yaptıklarını, Kıbrıslı Türkler aleyhine de İnsan Hakları İhlali ve suçu işlemektedir. Üzücü olan buradaki mevcut partilerin buna karşı çıkamamaları , bu duruma boyun bükerek kabul etmeleri ve seçimlere bu naçarlık içinde katılmalarıdır.Şimdi de aynı durumu görmekteyiz. Afrika Gazetesine yapılan linç saldırısı, bu arada meclisin çatısı üzerine onca polise rağmen yapılan saldırılardan sonra, 26 Ocakta halkın on bin kişi veya daha da fazlaya yakın kalabalıkla, bu yürüyüşe katılmasıyla, hemen hükümet kurularak geçmişte gördüğümüz muştucuklarla yeni ve iyi niyetler havada uçuşmakta. Bana göre bir öteleme hareketi daha olmakta ülkede. Ya bu hükümet sayesinde veya gene ilerde bir sıkışıklıkta hükümet değişecek ve aynı senaryolarla başa gelecek olanlar gene halkın üstünde tehdit ve oyunlarla öteleme hareketlerine devam edecek ama bir sonuç olmayacaktır. 44 yıldır olmadığı gibi gene istikrar bu şekilde olmayacaktır. Gene sıfır artı sıfır eşittir sıfır kuralı işleyecek. Çözüm görüldüğü gibi gayrı samimi oyunlarla ötelenmekte, son haritaların geri alınması harekatı ile sonucun halkın faydasına olmadığı görülecek bir gelişmeyle karşı karşıya kalacağız. Gene yapılacak doruk görüşmelerinde, Türkiye söz sahibi ve en fazla ses yükselten olurken, gene Kıbrıslıtürkler bakanlar veya seyredenler olarak bir hüsrana daha uğrayacaklardır.
Öncelikle, yapılması gereken Türkiye’den her sene onbinlerce Kuzey Kıbrıs’a vatandaş ithaline veya oy pompalanmasına son vermek, Anayasa’daki geçici onuncu maddeyi ortadan kaldırmak, Kıbrıslıtürklerin siyasal iradelerinin meclise yansıtılmasına çalışmak, bu uğurda mücadele vermek, paramiliter grupları ve gizli istihbarat örgütlerini yasaklamak ve dağıtmak, TC Elçiliğine bağlı koordinasyon komitelerinin çalışmalarını durdurmak… Bunlar olmazsa bu hükümet de istenileni veremeyecek, bir başka hüsrana neden olacaktır.Sonuçta geldiğimiz noktada, ülkede düşük ücrete çalışan özel sektördeki ağır iş şartları, bir başka ezici etken olacak, son zamanlarda TL’nin Türkiye-Suriye savaşı sırasında olduğu gibi, yarattığı ekonomik güçlükler yeni sorunlar ve baskılar yaratacaktır. Türkiye ise pervasızlığını daha da artırmakta. İktidardaki AKP-MHP ve buradaki şubeleri YDP ve MDP, Lefkoşa’da parti merkezi açmakta, linç girişimlerine imza atmaktadırlar. AKP dışında MHP-MDP-YDP ve İYİ parti gibi aşırı milliyetçi ve şövenist partiler artık seçimlerde bile adaylar çıkararak, Kuzey Kıbrıs siyasetinde söz sahibi olmaya çalışmaktadırlar. Hatta daha da ileri giderek düşünceyi yasak ilan etmekte, belli yerlerde verilen kararlarla, bu güçler özel kanallarda bile halka karşı tehdit unsuru olmaya çalışmaktadırlar. Halk üzerinde kurulmaya çalışan baskılar elbette bu kadarla da kalmamaktadır.
Biz Kıbrıslıtürklerin çoğunluğunun artık bu olayın farkında olduğumuzu kesinlikle biliyorum. 22 Ocak gecesi onbin veya daha fazla insanın toplanarak yürümesi ve Afrika Gazetesi’ne olan saldırıyı kınaması bana göre önemli bir olaydır. Fakat arkasından gene halka seçimlerle umut verilerek, dört partinin koalisyonu bir fren görevini gördü. Bu durumda halk gene yeni bir beklentiye sokuldu. Türkiye’nin açık etkisi ve de gölgesi altında olan Kuzey Kıbrıs’ta, sırasında bir parmak çatlatmasından bile bu ülkenin bir yazarı, polisin gözü önde linç hareketine tabi tutuluyorsa, bu ülkenin cumhurbaşkanı mecbur kalıp da bu yazarı kurtarmaya çalışıyor ama az daha o da linç edilmekten kendini güç kurtarıyorsa, artık geldiğimiz noktayı düşünün. Hadi bunu da bıraktım, linç girişiminde bulunanları, TC Elçiliğinden birileri ziyaret edip onlara moral veriyorsa, lütfen birileri bana bu koalisyonun geleceği konusunda güzel şeyler söylesin de moralimiz artsın.
Görülen köy kılavuz istememektedir. Günden güne de işler kötüye gitmektedir. Kuzey Kıbrıs’ta Kıbıslıtürkler kendi siyasal iradelerini, özgürleştirmeden ve de geleceklerini özgür bir şekilde tayin etmeden olumlu bir durum olacağı yoktur. Bu hükümet de sonuçta bozulabilir ve Kuzey’e gene Türkleştirme politikaları çerçevesinde seçimler de kullanılmak üzere yeni seçmen pompalanabilir.Bu defa yapılacak linç girşimlerinde insanlar da hayatını kaybedebilir çünkü linç girişiminde bulunanlar TC’nin resmi elçiliği tarafından yüreklendirilmektedirler. Engel olabilir mi bunlara buradaki meclis veya hükümet?
İşte bu soruya verilecek olan yanıt Kıbrıslıtürklerin durumunu daha da açıklayıcı oılacaktır. Başka birşey de söylemiyorum…