Malum linç girişiminde bulunanların, Afrika Gazetesi’ne protesto yürüyüşü yapacaklarını duyduğumda pek ciddi olayların olacağını sanmıyordum. Herkes o Pazartesi günü uyanmış, özel işleri ile ilgilenmekteydi. Bu arada, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın nefret dolu, öfke kusan ve de intikam alın cinsinden Bursa’daki konuşmasını da pek dikkate almamıştık. Aslında provokasyon ve kindar hareketler şimdi olmuyordu. İlahiyat Kolleji’nin açılışından sonra protestolar oldu. Hatta sendikalara siyah çelenk kondu, Kıbrıs Gazetesi’nde çıkan bir karikatürden birkaç ay sonra, ilk siyah çelenkli protesto geldi ve Kıbrıs Gazetesi tayınını aldı. Daha sonra Afrika Gazetesi’ndeki malum Yunanistan ziyareti sonrasında kolaj karikatür yayınlandı ve bundan etkilenen güruh gazeteye tehdit dolu bir yürüyüş düzenledi. Arkasından İlahiyat Kolleji içinde Yılbaşını kutlamak isteyen öğretmen ve öğrencilere karşı büyük bir tepkinin olduğunu ve bunun okul içinde baskılara dönüştüğünü duyduk. Bugünlere kadar olayların soruşturulduğunu basından okumaktayız. Hoşgörü olarak bakılan bu olayın, aslında hoşgörülemeyecek kadar faşist baskı ve hoşgörüsüzlük koktuğu ortaya çıktı. “Başkalarının insan haklarına saygılı olmayanların insan hakları da olmaz” sözünü hatırlatmakta bize meydana gelenler.Afrin’e askeri harekatı eleştiren Afrika Gazetesi haberinden sonra,hoşgörümüz devam etti ama beklenildiği gibi olmadı. Bu yürüyüş de öyle olacaktı diye baktı Kıbrıslıtürkler. Oysa hayatlarında görmeyi pek alışmadıkları ender rastladıkları bir olay oldu…Oraya giden üçyüz kişi hemen Afrika Gazetesi’ne saldırıya geçti ve linç girişiminde bulundu. Polis müdahale etmedi. Saldırganlar gazete ofisine büyük zarar verdiler. Daha sonra Meclise geçildi ve aynı güruh gerek meclis içinde gerekse meclis dışında birçok taşkınlıklarda bulundular. Hatta bazıları sağ milletvekilleri ile de ortak fotağraflar çektiler. Belli ki bu demokrasi, adalet ve hukuk sınavını da veremedi “KKTC”. Gene her bakımda sınıfta kaldı.Şimdi kendini uluslararası arenalarda nasıl anlatacağı bir merak konusu. Çünkü şu anda AB parlamentosu ve AİHM olayı gözlem altına aldı.
İnsan Hakları, hukuk ve adalet kavramlarının olmadığı ortaya çıktı Kuzey Kıbrıs’ta. Polisinin başka yabancı bir ülkenin militer gücüne bağlı bir ülkede neyi bekleyecektiniz ki? Üstelik AKP lideri, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Edoğan’ın da, buradaki linç girişimine açık kapı bırakması hatta açıkça nutuk atarken bunu istemesi ise herkes tarafından biliniyor. Nerede kaldı hukukun üstünlüğü? Nerede kaldı İnsan Hakları ve nerede kaldı adalet. Bu değerlerin daima linç girişiminde bulunanları desteklediği nerede görüldü? Adamlar üç yüz kişi civarında geldiler ve Afrika Gazetesi’nin Afrin Operasyonunu “İşgal”diye eleştirmesini sebep göstererek saldırıya geçtiler ve Afrika Gazetesi içinde bulunan insanların da hayatını hiçe sayarak, taşlarla camlarını tahrip ettiler. Daha sonra da bayrak direğine tırmanarak, ta ofis içine kadar girerek, oradaki mala da zarar verdiler. Orada çalışmakta olan insanların hayatlarına da kast ettiler. Hukuk nedir? Hukuk vatandaşın devlet karşısında korunmasıdır. İnsan haklarında düşünce özgürlüğüne önem vardır. Düşünce ve ifade özgürlüğü her zaman için, gerek uluslararası hukukta, gerekse İnsan Haklarında vardır. Ne deniyor linççileri destekleyenler? Diyorlar ki herkes istediğini yazamazmış. Örneğin buradaki bir gazete Afrin için işgal sözcüğünü kullanamazmış. Şener Levent kim? Bir Kıbrıslıtürk aydın-yazar. Üstelik AB kimliği var çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti’nin vatandaşı. Bugün nasıl ki bir Avrupa ülkesindeki yazarın söz ve ifade özgürlüğü var, Şener Levent’in de gazete çıkarıp düşüncesini ifade etmesi hakkı vardır. Sen yanlış fikir, yanlış düşünce diyerek düşünceleri kategoriye ayıramazsın. Bu AB ülkelerinde ve en ilerlemiş ülkelerde en demokratik hak… Düşüncenin yasak olduğunu savunmak ise en gerici ve en anti-demokratik düşünce yapısının gereği. Efendim Türkiye buradaymış. Türkiye burada ama buraya garantör olarak geldi. Dünyaya Kıbrıslıtürklerin haklarını savunmak iddiasıyla geldi , tehlike altındadırlar diye geldi. “Kıbrıslıtürklerin düşüncelerine karşıyım” diye gelmedi. Aksine garantör olarak Türkiye’nin, madem ki polis ona bağlı, Şener Levent’in hayatını koruması gerekir. Yaptı mı? Linççileri arkaladı, polisin gözü önünde linççiler meclisin içine girdiler, Avrupa Gazetesi içine kadar girerek insanlara linç girişiminde bulundular. Sonra da olayı yaratanlar tutuklandıktan sonra haklarında dava okunmadan serbest bırakıldılar. Adalet varsa sadece bunlar için mi? Demokrasinin en büyük terazisi, ırk ayrımı, bölgecilik ayrımı yapılmadan gereken bir terazi, adalet terazisi. Bu terazi çalıştı mı? Hayır, sadece çifte standart olarak linççiler için çalıştı.
Olaydan birkaç gün sonra on bin Kıbrıslıtürk ve emekçi yürüdü. Onbin insan yürüdü Lefkoşa sokaklarında. Kimsenin de bir tüyüne zarar gelmedi. Kıbrslıtürkler ve emekçiler kültür ve anlayış farkının en büyük örneği oldular. Fakat aynı faşist saldırıların gelmesi durumunda aynı şekilde bu defa gelmeyeceklerini de vurguladılar.
Kıbrıslıtürk halkı faşist saldırılara karşı daha da hazırlıklı olmak için örgütlü olmak mecburiyetindedir. Ne isterse olsun örgütlenmeye gitmek , 26 Ocak gecesi oraya gelen insanların da özlemiydi. Örgütlenmenin en kısa zamanda gerçekleşmesi ümidiyle diyorum….