Önceki yazımda çok dikatle ele alınması gereken konulara odaklamdım. Yüzleşmenin önemi ve günümüze taşınma şeklinin, nedenli yarınları esir veya aydınlatacağını yakın tarih günlerle birlikte anlatma uğraşına girdim. Kıbrıs olaylarının başladığı 63 yılı, Türkiye için önemli yüzleşilmesi gerekip, günümüzü anlama bakımından Maraş Katliyamından Hayata dönüş operasyonlarını yeniden güncel yaşanmışlıklarla birlikte kısa makalemde yorumladım. Geçmişten gelen yanlışların ya bilinmemesi veya tam aksi olarak algılanması ile nasıl çirkin kirli düşünmenin de kolaylaştığını aktardım. Bunları örneklemlerle sunarken, ertesi gün yeniden kontrol için istanbula yolandım. Sonra, Cumartesi günü yeniden adaya geldim. Buna birkaç gün öncesini de ekleyerek, izleyerek gözlemlediğim olgularla ufak bir toparlama sentezi de bu yazıma eklemeği uygun gördüm….
İnsanlar genelikle deşerek araştırma yapıp sonuçlara uzlaşma yöntemini önemser. Tabi ki doğru bilgilerle, yorumlarını üzerine de koyarlar. Karşınızdakilerle diyalokla araştırma yaptaığınız zamanlar da sözlü birikimlerle de ulaşırsınız. Fakat, işin ince ve önemli acıtan gerçeği, sözlü mülakatlarda siz ne kadar ön görülü olmasanız da karşınızdakinin verdiği bilgiler önemlidir. Doğru veya yanlış anlatımlar konuyu etkiler. Hele de ülkemizde oldukça bartı ve kendileştirme düşüncesi de olunca, birielriyle konuşurken, anket yaparken, bilginiz olması ve mümkün oldukça karşıtınızı tanımanız önemlidir.
Ben zaman zaman başka yöntemi de kulanırım: tanık olduğum konuşmalara hiç katılmayarak adeta karşıtların kendi kolaycıl sohbetli gözlemler yapıp kendime has harmanlama da yapıyorum. Özellikle oturduğum veya yolculuk yaptığım zaman önemli konulardaki konuşma veya tartışmalar bana kitlesel duruşları aktaqrmada oldukça faydalı sonuçlar da veriyor. Bazen de kendi yönelimimle kişileri konuşturup, fakat onları yönlendirmeden, istedikelri gibi aktarım yapma olasılığı da veriyorum. Bunlar bana resmen daha kitlesel bakışın ufak bulgularına da ulaşmamda yardımcı olunuyor. Diyalok ve konuşma şekleri oldukça değişken sonuçlar yaratmaktadır…..
İstanbula gitmeden önce, geceleğin, kapalı odamda uzanmak üzereyken, keskin, kirli bir koku yayıldı. Alıştık kokunun daha sert şekli oluyordu. Yine, Lefkoşa semalarında birielri acayip madelerle ısınma adına yakıyordu. Bu pis koku ta yakınlarda yayılırken, nefesim iyice ağırlaştı. Kent değil köylerde de sık sık soğuk hava nedeniyle duyulan kokuların doğalaşma versyonuydu.
Bir gün önce ekranın birinde ilgili konu işlenir gibi oldu. Gelişi güzel yakılan odun ve çirkefli madeler nefes almayı iyice zorlaşıp, hastalanma ve kronik yeni yerleşen bedensel olgular yaratıyordu. İki gazeteci bunu konuşur gibi ve bildik havalarda atıştırıyordu! Birisi şikayet edip yetkilileri arayıp, “yasallık” sorma namesine girdi! Öteki, daha “yurtaşcıl insancıl gibi” davranıp, olayın yükselen enerji fiyatı nedeniyle insanların yoksuluktan dolayı bu yola baş vurduklarını anlatıyordu. Garip, tuhaf ve anlaşılmazlılın kolayca sorgudan kaçmanın tekniksel normaleşmesiydi!
Yaşadığım pis kokuyla içimin sarsılması ile önceki gazeteci diyaloğunu birlikte adeta sabahki İstanbul yolunda kafamda sonuçlandırdım! Demek ki bizim insanımız kolaycıl ve öteki de bahanecilikle iyice yoğruldu. Aslında bu yanlışlar, sisteme karşı yönelmeği, sosyal muhalefet olma veya sistem değiştirme unsurların neden kitleseleşemediğinin basit kanıtlarıydı. Fiyatlar mı artı, siz eldeki ürünleri daha fazla karlamı satmak istiyorsunuz, sorunlar mı yayıldı, sistemin tanıdığı ve sizin de kolaycılıkla kabulendiğiniz teknikleri kulanın. Sisteme karşı çıkmadan, isterse insanları zehirleyip hastalıklı hale getirsin fark etmez! Bunu yapın, yeter.
Ülkemize nifus yığdık. Epey yoksulaşma da var. Fakat, kültürel değerlerle de yaşama gerçekerli bulunuyor. Yönetimler yandaşa kıyak aflar yaparken, belirli sektörlere desteklemelerle elektrik veriyorsa, bunun faturası da halka zam olarak döner. Halkın bir kısmı da bu defa karşı çıkma yerine zaten kimisi de alışkanlığı olduğu için ve para vermeme durumu nedeniyle hemen oduna sarılır. Odun sobaları falan derken, yayılır. Daha kendine “akıllı diğen” odunu da brakıp, yanacak ne varsa yakıp ısınma yönüne gider. Bu defa yananların kokusu iyice burunları rahatsız ediyor. Ses çıkaran da olmayınca, cesaret alanlar buna devamlı katılımlar sağlıyor. Böylelikle sistemin enerji politikası unutulmuş, ortak tavır koyup durumu düzeltmesi gerekenler de parçalanmış oluyor. Partilerimiz de sağ olsun, her konuda olduğu gibi nasıl ki geriçiliğe karşı çıkmama nedeni gösterdikleri konuya “mahsumluk ve insan hak” denilirken, şimdi de bizi gece uyurken, burnumuzla aldığımız nefesin kirliliğine de alışmamıza, damıtılan insancıl olgu katıp doğalaştırıldı. Doğalaşınca da bunu kaldırmak istemek için dahi kamuoyu bulamama noktasına getirdi….
Bunları Ercan ve İstanbul hava alanlarındaki akışkan insan manzaralarından tutun, arabalardan sokaktaki insan motiflerinde de çözümledim. Sohbetler veya teknolojik kulanımlarla insanların gündemlerinin ve yaşamsal felsefelerini gayet kolay anlarsınız. Oturduğunuz yerden, etrafta bazen yükselen telefon sesleri veya hapsolup ayni tapletle yaşayan dikaetleri görünce, acayip değil normal yaşamla karşılaşırsınız. Açılan sesle konuşan bir kadının eşiyle resmen argo cinselik gece beklentisi, başka bir telefon tapletine yoğunlaşan birkaç kişinin resmen kahkahablarla gülenleri seyredip gülüşmeleri, Ses çıkarmadan tapletine yoğunlaşıp, konuşuturamadığınız en yakınınız, ikidebir durmadan konuşmalar ve nicesi adeta kalabalık yerlerde gayet münasip şekilde yaşanıyor. Yükselen cinsel sesli kadın, argo cinsel tavlamalar, acayip gülüşlerle sohbetler gibi teknolojik sanal cenderesi hep karşınıza gelir. Birlikte olduğunuz ortamın kişilerinin etrafla değil de tapletle nasıl yaşaıdıkalrını istemeden dahi görürseniz, neden sorulu bir çok yanıtı da bulursunuz…..
Yine, bazı sohbetlerle de yeniden ülke sürecine katılır gibi olursunuz. İnsanımızın dedikodu yanında, konuşma kültürü de yoğun olunca, yetersizlikleri hep atış yaparak doldurma konuşma teknikleri de bolca mevcutdur. Bir çok iyi insan yaratır, kahramanlıklar çizer ve cinsel başarılı öyküler dizer. Hava alanlarında bazılarından “gavurcu olmayan Anavatancı Hitaçi” şirketini ben ilk kez bu yolculukta duydum. Karşısındaki de bilmeden veya laf ola dibnlerken de kafasına kazar. Böylelikle yeni bir bilgisizlik, cigalet konuşmalarla dolar. Sonrası da malum. Duyduğu ve öğrendiği ile doğruları bildiğini sanır. Nedense şunu hep duyarız, “iyi insandırlar”! Özellikle de politikacılar için. İş böyle olunca da politik konuda “kim kazanacak, kimin kesilmesi gerekir, hangisi hükümet olacak” sorular dışına da çıkılamıyor. Bunlar resmen ilgi de görür…..
Cumartesi gecesi evime geldim. Yatmadan önce Tele Biri açtım. Maraş katliyamı belgeseli yayınlanıyordu. Yeniden izledim. Olaylar yeniden kafamda canlandı. Size bir Maraşlı belgesel katılımcısının hepimizi düşündertecek sözlerini aktaracam: “Türkiye ordusu 2 günde Kıbrısta Beşparmak dağlarını aşarak adayı işkal yaptı! Fakat, Maraş kentinde 6 gün süren katliyamı önleyemedi! Maraşı denetim altına almadı”. Sanırım, Maraş olayının sorusundan birisi de bu. Şu gerçek de acı bıçak gibi keser: Neden Türk türkü böylesi şekilde doğratılıp katledildi? Derler ya “Müslümanlıkta kardeşlik, bizim tarihimiz iyidir” sözleri, hepsi Maraş, Malatya, Sivas ve Çorumnda yetmişlerde yaşananlarla kanıtlandı. Aynen Kıbrıs da böyle değimli? Teke Bahçeden çıkan cesetleri 63 olayları ve Küçük Kaymaklı sayfasına koyun! Onun için önerim, zamanınız varsa yeniden Maraş katliyam belgeselini izleyin. Tarih geriye sarılıp yeniden yaşanamaz! Ancak, alınacak çok dersi vardır. Sonra kolay ucuz kahramanlıklarla veya yeni sanal dünya ile gerçeklerden kaçamayız.