Seçimin doğal olarak yapılmaması bir sorunun varlığını gösterir. Erken seçim yapılması halkın tanıdığı bildiği bir olgudur. Anımsarsak hepsi de sorunlar nedeniyle olmuştur. O halde şimdi erken seçim yapılmasının da bazı sorunlar nedeniyle olacağı bellidir ve bu düşünülmelidir.
Birinci sorun her işe karıştığı için Türkiye ile ilgilidir. Türkiye’nin hazırladığı ve uygulattığı orta vadeli yani üç yıllık programın yani devletin yapacağı her şeyin üçüncü yılı bütçe olarak meclise sunulacak ama mal sahibi elçilik raporlarında sapmalardan ve başarısızlıklardan söz edilmektedir. Popülist uygulamalarla yani adam kayırma ve oy avlama amacıyla ve hatta verilen sözlere önem vermeden uygulamalara değinilmektedir. Öyleyse seçimle ilgili konuşmalarda emel olarak bunlar konuşulmakta olmalıdır.
İkinci sorun tüm cari harcamaların programa göre kısıtlı olması nedeniyle emekliye ayrılanın yerine sayısını değiştirmeden personel alınması, daha fazla alınmaması uygulaması sonucunda gereksinime bakılmadan istihdam yapılmış ve çalışana gerek olan yerlerde eksiklik ortaya çıkmış ama çalışmayanların güya yönetimin üst kademelerin sayısı artmaya devam etmiştir. Bunun da konuşulması gereklidir.
Üçüncü konu tartışılan ve halkta şiddetli tepkiler doğuran ve hatta alay konusu yapılan yasaların unutulabilmesi laçkalığıdır. Meclise yürürlükte olan bir yasa unutulduğu için yerine yenisi sunulabilmiş, yürürlükten kaldırılan bir yasa ve yürürlükte olan başka bir yasanın maddesi uygulamaya devam edilmiştir. Yani İngiliz uzmanların “burada yasa yapılır ama uygulayıcıya göndermek unutulabilir” diye not ettiği durum vardır. Seçimlerde bu konu elbette halkın çare önerilerini dinlemek isteyeceği bir sorundur.
Dördüncüsü müteahhitler sorunudur. Türkiye’de yapılan ihalelerle belli başlı projelere Türkiye karar vermekte sözde bütçeye konarak yönetimin beğenip beğenmediğine bakılmaksızın uygulanmaktadır. Yönetiminin sahip çıkmadığı projelerle doğru seçim yapılıp yapılmadığı denetiminden de halk yoksun kalmaktadır. Bir devletin siyasetinin değerlendirileceği seçimlerde sahibi Türkiye’de olan sorumlular hesaba çekilemeyeceğine göre Türkiye mi hesaba çekilecektir? Bu sorun da konuşulmalı değil mi?
Beşincisi Türkiyeli müteahhitlerin kimin denetiminde uygulama yaptıklarıdır. Müteahhitler açıkça “sizin bizi denetleme yetkiniz yoktur, dikkate almayız” demektedirler. Karayolları yönetimi de çok kez bunu “bizim denetleme yetkimiz yok, sorumluluğumuz da yok” diye açıklamalar yapmaktadır. Peki Türkiye’den bir yetkili mi vardır? Seçimlerde bunlar hükümetten sorulacak mı, partiler bu konuda görüşlerini anlatıp halka görüşü sorulacak mı?
Altıncısı bir devletin tüm siyasi görüşlerinin bütçelerde yer alacağı gerçeğidir. Bütçenin siyasi karakterinin ifadesi de bütçenin yatırımlar kısmıdır. Diğer kalemler otomatiğe bağlanmış yani rutin kalemlerdir. Bizim bütçemizin kalemlerinin tüm temel harcamaları Türkiye yardımlarına dayanması gerçeğine bakıldığında ve uygulamada projeleri Türkiye memurları kararlaştırdığına ve seçtiğine göre halkımız siyasiler arasında seçim yapsa ne olur yapmasa ne olur? Sonuçta yapacaklarını yani projeleri Türkiye memurları hazırlamaktadır. Halk size yol yaptım, okul yaptım, hastane yaptım diyen politikacıya aferin desin mi? Bunların kararını o vermemiştir, hatta o politikacının yatırımlar için proje hazırlamamak ve yatırım kaynaklarını başka maksatla kullanmakla suçlayan projeleri seçen ve parasını ödeyen Türkiye’nin memurlarıdır.
Yedincisi meclise önem veriyormuş gibi konuşup içine girmek ve ülkeye hizmet etmek istediğini söyleyen politikacı şimdi seçimi erkene alma yasası görüşülürken meclisin devre dışı kalmasını önerip seçim yasasında tam uzlaşma olmadığı halde erken seçim yapılması için bütçenin fazla zaman harcanmasına yol açmamasının ve meclis üzerinde çalışamasa da hemen olduğu gibi geçirilmesinin teminatçısı olacağının sözünü veriyor. Vekildir ama, partidir ama bütçe meclis iradesinden kaçırılsın diye destek veriyor ve aynı anda muhalefetin de başı olduğunu göstermeye özen gösteriyor.
Sekizincisi mecliste partilerin esas olduğunu ve partilere oy verilmesini önemsemenin gereğine dokunurken karma oy yetmez tercih oyunu da yasada savunuyor ama seçmene tepeden bakmaya devam ediyor. Seçmenin karma ile partileri iç kavgaya sokacağına emin olduğu için savunma amacıyla karmanın etkisi azaltmak için en az aday sayısının yarısı kadar oy verme zorunluluğu ve en çok da toplamda aday sayısını geçemeyeceği için aday sayısından bir sayı az kullanılır sınırı konuyor. Artık karma olması için yarıdan az olmamak ve aday sayısından bir azdan fazla olmamak üzere oy kullanabilirsiniz koşulu konuyor. Yani seçmen entrikacı olabilir diye koşullara başlayınca o entrikacının parti içinde tercih oyu olmasının ise fazla gurup çatışması çıkarmayacağını hesaplamış gibi önüne geçemiyor. Çünkü aslında kendisi liyakatli birinin seçilmesini öngörmediğini, oy avcılığının geçerli olduğuna inanıyor ve tercih oyunu kabul ediyor. Hem partiler demokrasisi hem temsilciler demokrasisi görüşlerini aynı anda benimsiyorlar. Tek reddettikleri ama anayasada seçilme hakkı kişiye ait olduğu için engelleyemedikleri bağımsızlara seçilme şansını yasadışı olarak fiilen engellemeyi benimseyebiliyorlar. Anayasa bir kişi bir oy der ama Lefkoşa seçmeninin 16 oy, Lefkelinin 2 oy kullanmadığı halde öyle değerlendirilmesini de sineye çekiyorlar. Sonun seçmenin kullandığı oylarını meclise yansımasının Lefkoşa’da çok daha fazla değer kazanmasına olanak veriyorlar. Tam orantılı değerlendirme yapılsa ne olacaktı; isteyen bir seçim sonucunu incelesin adaletsizliğin boyutunu hesaplayabilir.
Meclis erken seçime giderken sanmayın ki ülkenin iyiliğini konuştular. Konuştuklarına bakın hemen hangi partinin hangi iddiasını savunmakta ısrar ettiğinin ve kendisinin en doğrucu olduğunun saptanması için konuştular. Bir de içinden çıkılması zor yeni seçim yasasının çelişkili olmadığını birbirlerine anlatma anlatmakla geçti.
Meclis tarihte bütçeyi karlın elinden almak için kanla kuruldu. Bu meclis ise erken seçim için o kadar iddialı partilere sahiptir ki bütçe yükümlülüğünü sıfırla çarptı ve hallederiz yahu der gibi seçimden sonra bakarız dedi. Muhalefet de katıldı. Biri diğerinden belagatle veciz sözlerle kendi partisinin daha özgüven sahibi olduğu göstermeye çalıştı.
Bu gidişle meclis gene partilere sıkı bağlı halkın değil partilerin vekili olmaya devam edecek. Muhalefet de Avrupa Konseyi’nin demokratik parlamento tanımına hiç yaklaşamayan etkisiz ve yetkisiz bir muhalefeti olan yani demokratik parlamento niteliği taşımayan bir yer olacak. Seçimde kap oyu kur hükümeti sonra adamlarınla bağırıp çağırmaktan başka yapabileceği pek iş olmayan muhalefetini görmezden gelip bildiğini oku!
Meclisi izleyenler görmüştür. Onların derdi başarısız bir hükümet dönemini geride bırakıp sorunları çözmeye ehil bir iktidar oluşturmak değildir. İddiasını sürdürüp daha çok oy almaktır. Muhalefet olacak olan vardır ama onlar bile muhalefete olanaklar ve yetki ve görevler verip demokratik meclisi yaratacak ve halka hizmetin denetimini yapabileceğiz diyemediler. Laflara bakarsanız çok şeyi bilirler ama demokrasiyi bilmezler çünkü kılavuzları Türkiye idare sistemidir.