Şunu bilmek gerek ki hukuku çiğneyene dokunulur. Milletvekili ve mecliste de bulunduğu için bakan dokunulmazlık kazanır ama geçici dokunulmazlık kazanır ve görev süresi biter bitmez dokunulur. Esas başkan hukuktur. Halkın çoğunun oyunu aldı diye başkan da hukukun üstünde değildir. Görevi çok sınırlı olduğu için de değil görevi onu olanak vermediği için “görevi dolayısıyla yaptığı işlerden sorumlu tutulmaz çünkü sorumluluk getirecek bir görevi yoktur. Görevinin bir sınırı da sorumluluk getirmediği belli olmasıdır.
Gel de bunu insanlara anlat! İnsanımız “büyüklerimizi yolundan çıkmamalıyız” nasihati ile büyürse uygar insan olamayız. Meğer ki başımızı taşa vuralım ve akıllanalım.
Milletvekili için bir dokunulmazlığın kaldırılması konusunda görüşme yapıp karar alma yasaklanmıştır. Çünkü o partinin değil halkın vekilidir. İnanan var mı? Neden bizim insanımız böyle şeylere inanmaz? İnananımız varsa çok farklılaşacak kadar birilerinin adamı olmamaya kararlıdır diyedir.
Milletvekilleri karar vererek partilerin milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda işe karışmamasını oylarıyla İçtüzüğe koymuşlardır. Ama örneğin Türkiye’de milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması oylamasında AKP’lilerin oylarının ne olacağını bildikleri gibi CHP’lilerin de biliyorlardı. Bu iki yüzlülük değil mi? Bir partili milletvekili kendisi oy verdiği yasaya aykırı hareket eden partisinin hakkında ne düşünür? Bravo bizim partiye beni korur der mi?
Biz neden böyleyiz? Çağdaş demokrasiye bu kadar uzak nasıl oluruz? Hukukun üstünlüğünü ne zaman kabul edeceğiz?
Meclis başkanı Sayıştay raporunu savcılığa yollamış. Tamam. Dikkat edilmesini istemiş. Bir parti sözcüsü de tüm Sayıştay raporları gönderilmeli zaten demiş. Bir devletin en büyük denetim organı rapor yayımlar ve savcılığa rapor ulaşmazmış! Ulaşır mı? Eminim ki ulaşmaz. Ancak tek umut savcılarından birinin o raporları izlemeye kendiliğinden karar verebilmesidir. Çünkü şaşılacak şekilde anayasa değişiklik önerileri için görüş istenildiğinde bu iletişimsizliğin giderilmesi için önerimizi hazırlayıp vermiştik. Dikkate almadılar.
Biz ne biçim insanlarız ki Sayıştay raporunun dikkate alınması için meclis başkanının iletmesi gerekir. Sayıştay başkanı raporlarının özellikle ilgili organlara iletilmesini sağlamayı düşünmez. Bir düzen kurmaz.
Polis istihbaratıyla tüm suçları önlemekle görevli olduğu için bilgi toplar. Sayıştay raporlarını istihbar etme işini yapmaz mı? O yapmazsa bağlı olduğu iddia edilen komutan uyarmaz mı? Bilgi kaynakları bellidir ve en önemlisi Sayıştay’dır. Israrla mali şubesi de kuruldu ve eğitim de yapıldı haberlerini aldık. Neden bir şey değişmedi? Biz ne biçim sorumsuzlarız ki yasal mevzuatta görevlerimiz belirlendiği halde bir de emir bekleriz.
Siyasi partinin biri çok iştahlı imiş hesap sordurmak için ama anayasaya madde koyalım deyince okumamış gibi davranırsa diğerleri farklı mı? Onlardan da ses gelmez. Ne biçim tarladır bu ki çağdaş devleti anlamaya çalışan kuşaklar çıkmıyor?
Anayasa der ki, TC’de cumhurbaşkanı seçeceksen çoğunluk oyu yetmez. Önce üçte iki oy arayacaksın. Neden? Çünkü halk oy vererek cumhurbaşkanının uyumla seçilmesini istedi. Halka saygımız var diyenler taslağı hazırladı ve halk da oyladı değil mi? Ancak gazetelerde her kes sayılar saydı, oranlar verdi ve transferler konuştu. Ancak partiler arasında diyalog olduğunu söyleyen çıkmadı. Baştan Gül’ün seçileceği, çünkü uzlaşma gösterileri baltalanacak ve sonuçta Gül için üçüncü oylamada nisabın çoğu verileceği belli idi. AKP anayasaya kulak asmadığı için cezalandırıldı mı? Ne gezer! Böyle baş böyle tıraş! Biz de farklı değiliz. Fırsatı bul kap. Egemen olan bu.
Sağlık bakanlığı doktorların mahkeme kararına rağmen özel iş yapmaya devam etmesinin hakkında Ombudsman’a başvurup yasal görüş istemiş. Bugünkü karmaşada doğru sayılır ama devletin ne yaptığını bilmediği ve yüzlerce yasal olarak yetki verilmiş kişilerin ne yapması gerektiğinin açıklanamamış olduğu ortaya çıktı. Ülkeyi yönetecek kişiler ellerine görev ve sorumlulukları verilmediği ve iş başındayken ne yapıyorlar diye incelenmediği için karanlıktadırlar ve doğal olarak sorumluluk almamak için sinip görevlerinin çoğunu yapmıyorlar. Kuraldır memur iş yaparsa sorumluluk alır ve kusur ve başarısızlıklardan hesaba çekilir, onun için sinek savunmadır.
Halk bunların düzeltilmesi için arka aramaktan medet umar ve kendi işini çözmekle yetinir. Siyasi partiler vardır ama partisi hükümette olsa bile düzletin diye baskı yapan parti üyesi harekete geçmez, kendini kurtarmaya ve hatır işi suiistimallerden istifade etmeye çalışır. Onun için halktan da medet yok.
Zaten en büyük sorun da halkın çoğunun devlet desteği olmadan batacak işlerde çalışmalarıdır. İktidarı incitmekten korkanlar çoğunluktadır.
Yazıklar oldun ki çıkmazdayız. Onun için seçimlerin de çare olmadığı kıskaca girmiş durumdayız.
Henüz yargıdan umudu kesmedik ama yargının da yaptırım gücü çok azdır. Kendisinin örgütlenme sorunları yanında eksik kadroları ve güvenlik endişeleri gibi sorunları vardır.
Umut AB yardımıyla kamuda reform ve reorganizasyondu ama ilk incelemeler durumun fecaatini gösterse de ikinci adım olan reformun planı ve uygulamanın başlatılması için davet yollamayı reddettiler ve ne yazık ki DPÖ bile bir raporla bunu destekledi. O zamanki başbakan da Ferdi Sabit’ti. Yıl sonuna kadar reformu uygulamaya başlayacağız diye konuştu, tekrar etti. Sonra yıl başı geçti. Altı ay sonra dedi. Mutlaka yapacağız dedi. Sonra kendi gitti, reformun adı kaldı yadigâr!
Yönetiminin çağdaşlaşmasını reddeden geri kalmış ülke listesine katılmış bulunuyoruz.
Seçim davulu çalar ama siyasilerden hesap soracağız diyen muhalifler akıl edip de kaçırılan fırsatı anmazlar. Haydi CTP günahkardır, ya diğer muhalifler?
Görülüyor ki bakkal dükkânı gibi ülke yönetenlerin halkı olan bizler de dünyanın gerçeğinin bu olduğuna inanmış bulunuyoruz. Uyarılarımın yankı yapmamasını halkın umutsuzluğundan başka yormak olanaksız. Kendimizin de sorumsuzluktan çıkar sağlamakla yetindiğimiz ve partilerimizi sade bizim kişisel çıkarımızı sağlamasıyla değerlendirdiğimiz anlaşılmaktadır. Yoksa etkin ve verimli yönetimin herkese çıkar sağlayacağını ve kendisinin de çıkarına olacağını anlayan bir medya olsa sık sık bu yönde eleştiriler görülecek ve siyasi partilere hesap sorulacaktı. Hesaplarda da İngiliz uzmanları neden çağırmadınız diye sorular sorulacaktı.
Türkiye’nin paketlerinde reform emri vardır. Ancak orada şu konuda yasa ve mevzuata gerek vardır, ele alınacaktır diye yazar. Yani mevzuat kenarda durur da yapmazsınız neden deyip de önce mevzuatın uygulanmamasının nasıl ortadan kaldırılacağını, kimin nasıl hesaba çekileceğini düzenleme önerileri yapılmaz. Çünkü ilaçları yoktur. Olsaydı önce kendi başlarına sürerlerdi!
En önemlisi de bu işin sonunun yetkililerin en üstüne de görev başarısızlığı, savsaklama, suiistimal ve rüşvet suçlarının nasıl saptanıp kimlerin cezalandırılmazlarsa suçlanıp cezalandırılacağının da ortaya çıkacağı gerçeğidir. Üst kademeye rüşvet kokan ihalelerle düşen sorumluluğun kovuşturulması için görevliyi belirleyecek ve TV’ler Radyolarla halkın karşısında böğürenler ortada hesap soracak olanlarsa susmaktadır. Hükümet niye hesap sormaz diyenler, kim hesap soracak, nereye saklandı diye kafa yormaz. Rüşvet aldı denilen bilinir ama yetkili bilmez. Olacak iş mi?