Sosyal medyada bir tartışmadır, bir tartışmadır gidiyor. Efendim, Kıbrıslıtürkler, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ortağıydılar ve tabi ki self -determinasyonları olduğu için ayrılma hakları vardı. O haklarını kullandılar. Ama Kürtlerin self- determinasyonları yoktur. Onlar ayrı devlet kuramazlar ve ayrı devlet veya ayrılık iddia edemezler. “Bunların uluslararası hukukta yeri var” diyor bir arkadaş. Bizim Kıbrıslıtürk sağcıların çoğu olaya rasyonel olarak değil de çifte standartla bakıyorlar. Bu bakış açısının ne gerçekçiliği ne de bilimselliği vardır aslında.Bakın, “İnsan Hakları” adlı kitapta 81. Sayfada, uluslararası hukukla da paralel olarak şu vardır:
“Tüm halkların kendi yazgılarını belirleme hakları vardır. Bu haktan ötürü siyasal statülerini özgürce saptayarak ekonomik , toplumsal ve kültürel gelişmelerini özgürce gözetebilirler” denilmektedir (Muzaffer Sencer, Belgelerle İnsan Hakları, sf.81,1988).Demek ki uluslararası hukuk da ne isterse olsun bir toplumun veya halkın özgürlüğüne kavuşmasına karşı değildir. Hangi etnisite isterse olsun, ayrılık gayrılık gözetilmeksizin bu kurallar geçerlidir. Ha, bu ayrılmayı engellemek için şiddet yerine demokratikleşme ve gönüllü birlikle bunu sağlamak gerekir ve bu olmalıdır. Bunun yanında ayrılık isteyen topluma karşı şiddet uygulamak, uluslararası hukuka göre yanlıştır ve bu davranış ezilenin yani self- determinasyon isteyenin daha da haklı duruma gelmesine sebep olur. Lenin’in “Uluslarasın Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” kitabında da var olan açıklama; ezilenlerin ezenden ayrılması ve daha sonraları tekrar eşit koşullarda birleşmeleri hakkıdır ve ayrılacak olan kesimin demokratik bir cumhuriyet olması, kuracağı devletin veya cumhuriyetin çalışanları ezmemesi öngörülür. Marks veya Lenin, ayrılma durumundan sonra, tüm dünyada rejim değişikliği veya demokratikleşme olarak, eşit cumhuriyetlerin bir şekilde tekrar eşit halklarıyla birleşmeleri ilkesini kitaplarında işlemektedirler (Bk. Ulusların Kendi Kaderlerini Belirleme Hakkı, Marks ve Lenin’in bu konudaki kitapları).Bu şekilde yapmayacak olanların ise aslında özgürlük değil, baskı olacağından ve daha sonra kendi halkını, egemen burjuvazinin ezeceğinden dolayı, self- determinasyonu tanınmaz da denmektedir. Tekrar yazalım; her toplumun, her ulusun, her halkın ayrılma hakkı, self- determinasyonu vardır ve bu baskı altındaysa, silahla, baskıyla ezilme durumundaysa, hayati memat meselesi olarak o topluma self- determinasyon hakkı verilmektedir. Fakat, o kurulacak olan devlet baskıcı, despot otoriter veya totaliter bir devletse, o halkın veya toplumun ayrılmaması tercih edilir. Tercih edilir de, o devletin de değişerek demokratik bir cumhuriyet olması şarttır. Ayrılanların da tekrar birleşmesi mevzubahistir… Zaten gerek Lenin, gerekse Karl Marks, üniter sistemlerde, tek bölgede, ekonomik kalkınmanın, üretici güçlerin ve de refahın daha da büyük olacağını öngörmektedir. Fakat anarşistlerin daha da değişik bir düşünceleri vardır. Onlar devletlerin feshedilmesiyle halkların daha da özgür olacaklarını söylemektedirler. Evet, halkların self- determinasyonları vardır ama daha da özgür olmaları için devletsiz olmaları gerekmektedir. Tabi, anarşistler gene de komün sistemi, özyönetim, en küçük birimlerdeki konseylerden büyük konseylere kadar, gene kendi içeriklerinde bir sistemliliğe ve komün düzenine önem vermektedirler. Aslında gruplara bölünme ve grup çalışmaları yapma, grupsal örgütlenmelerde anarşistler daha da başarılıdırlar ve en ince ayrıntısına kadar bunu hesaplamaktadırlar.
Geçmiş senelerde Kanada’nın Fransız Quebec eyaleti de, Kanada’dan ayrılmak için başkaldırmıştı ama sonuçta sendikalar biraraya gelerek, ayrılsak bile sonuçta bizi kendi burjuvalarımız sömürecek ve ezecek diyerek, büyük Kanada ulusal sınırlarında, sosyalist mücadele vermeye ve hep birlikte kurtulmaya karar vermişlerdi. Ama dikkatinizi çekmek istiyorum, bu talepler olurken aynen İspanya ve Türkiye örneğinde olduğu gibi, Kanada şiddete başvurmamış, birleşme gönüllülüğü ve insanların kendi demokratik insiyatifleriyle bu karara varılmıştır. Mesela Katalonya’da baskı kurularak, oy veren halk, dövülerek referandum kararı engellenmeye çalışılmaktadır ve belirtiler de onu gösteriyor ki, son gelişmelerden sonra İspanya, Katalonlara karşı baskıyı artıracaktır. Eğer İspanya hakkında makaleler okunursa Katalonya halkı demokratik özgürlükler ve 1978 yılında kendilerine sorulmadan alınan rejim değişikliklerinden ötürü, itirazlarını sürdürmekte , sendikalarla solcular ise, bilhassa kapitalist tedbirler paketinin geriye alınması, İspanyol sendika ve sosyalistleriyle birlikte mücadele etmeyi talep etmektedirler. Bu arada Katalon sendikaları, İspanyol sendika ve sosyalistleriyle birlikte sosyalist mücadeleyi reddetmemektedirler. Eğer İspanyol hükümeti referandum sırasında polis ve asker baskısı uygulamasaydı,belki de durumlar şimdikinden kötü olmayacaktı. Sonuçta her halkın self- determinasyonu var. Eğer birleşilmek isteniyorsa, ezenler, eşit varandaşlık, ekonomik refah, kültürel ve siyasal özgürlükler verirse , gönüllü birleşmeye saygılı olunursa, sorunlar olmaz. Bu Kürtler için de aynıdır. Türkiye hükümeti kendi kürtlerinin demokratikleşme taleplerine şiddet kullanarak yanıt vermezse ve anlayışla, demokratikleşmeyle yanıt verirse, elbette Türkiye’de şiddet ve kan olmayacak, hatta Türkiye örnek bir ülke olarak ,şimdiki sorunlarının çoğunu da kötü bir şekilde yaşamayacaktı.
Önemli olan Burjuva demokratik değerleri, uluslararası hukuk, insan hakları, sosyalizm, sosyal devlet ve hukuk devleti, demokratik cumhuriyet, demokratik modernite anlayışı içinde, aydınlanma devrimlerinin tayıfı içinden, hoşgörüyle olaylara bakılması ve bu sorunları barışçıl bir şekilde çözmek.
Bu olursa tüm dünyada da barış olacaktır…