Yaklaşık 2 haftalık İstanbul hastane dönemini şimdilik sonlandırdım. Cuma geceleğin Lefkoşa alanına gelerek, yeniden Kıbrıs adalısı olarak yaşama katıldım. Fakat, ilk mesaj önemlidir! Daha alandan çıkıp da Lefkoşa semalarına giderken, malum “kokularla” resmen “Adamıza hoş geldiniz” mesajını aldım. Gece tam uykumun güzel anına dalacak durumdayken, yüksek sesli motorlarla, sanki uykumu kaçırmak” istendi. Bunlar hep daha adaya gelirken karşılaştığım, normal akışkanlıklar oldu…..
Sabah yine tüm çabama karşın, erkenden uyandım. Malum ya; bir de alınması gereken ilaçları da almam şart tı! Şöylesine, adada ne var, ne yok, beklentimle, basın özetlerini dinlemeğe koyuldum. Yine “malumun ilanına” rasladım. Aktörler de yine bildikn “artisler”! Tahsin Mustafa atışmaları gazete mahşetlerini incileştirip dokudu. Çizilen sınırlarla, politika yapmanın travması yine Ertoğruloğlu ile Akıncı arasında veriştirme oluyordu. Konu olmayacak demeç veya anlamı dahi netleşmeyerek, sırf koltuk gücüyle yapılan ve gündemi de doldurtacak “haber” gibi durmadan tekrardan tekrara yazılıyor. Üstelik, ilgili politikacıların ayni eksende olup, ısrarla “uçurumlu fark” yaratarak, taraftarlaştırma çabaları da bir acayip hal alıyordu. Gazeteciler, Tahsine “Şu onluk trilyonlar ne oldu* Sen kendi adına denilip, onca gazeteci ile nasıl konuşuyorsun” soruları da sormadılar. Akıncı cepesinden gelen yanıtlara da şu kuşkulu sorgu eklenmedi; “Dil kulanım dışında, sizin net olarak Kıbrıs konusunda Tahsin bey ile ayrıcalığınız var” dayatılı terletici soru da sorulmadı. Kelimesel oyun ile suçlama olunca da “kurşunun, ayağa mı yoksa beyne mi” sıkılma ikileminde abartılı bir politik karşıtlıkta takılıp kalınıyor.
****
Hep yazdım ve yine yazacam: Gerçekler konuşulup, kabulenmedikçe, sırf konuşturulmayanlarla konuşma yapılan politika oluştukca benzer sığ ama sert dil içeren garip diyaloklar yaşanmak zorundadır. Bu koşulların da politik aktörleri de ya Tahsin bey gibi, hamasetli ganimet düzmeceler, veya Akıncı gibi ince ruhiyeli, kuşkularla dolu küsmeceli soslu damıtılan sözcükelrle ikilemler oluşup, biz de sıkışıp kalacağız. Gerçekten, hala Kıbrıs gerçeklerini değil, birilerinin bu yol ile aldıkalrını savunma hatlarında Kıbrıs olayını tartışarak ayrışmalarla muhalefet iktidar eksenli, ayni amaçlı bir sığ sisli dünyada sıkışıp kaldık. Medya da buna uyunca, işler tamam hale sokuluyor…
Tahsin bey eğer, etikejti olmasa, kimse dedikelrini dikate almazdı. Dediklerinin doğruluğu dahi sorgulanmıyor! Kişisel hırsı ile yaşanan koşulları kulanıp, makamcı oluyor, dilediği anda katro için sınava giren kişinin, diplomasını kaybetirip, müracatını da yok ediyor! Trilyonluk hikeyesini, küfürle örterek, yönetim yanlılığı gücünü kulandırtrak, adeta aklanıp, başka makamla ödülendiriliyor. Akıncı ise, saraya girdikten sonra uğradığı zemin kaybını, yapmadığı doğru hamleleri giderme adına, Ertoğruloğlu gibi kesimlerle, girdiği içi boş tartışmalarla, yeniden imaja oynama peşindedir. Önce, Kıbrıs konusunda masaya koyduğu ve onun tarafından önemlin denilen önerielri açıklasın ki, hangi Kıbrıs uğraşında ötekilerle ayrıştığını da bilelim. Biz öyle Tahsin karşıtıyla Akıncı haklılığına takılacak kişiler değildir. Önce gerçeklerle hareket edelim! Edelim ki bilgilerle kimin ne olduğunu da bilerek değerlendirelim! Tahsin bey saçmalıklarını, eğer diplomatik başarı ödülüyle makamlaştırılırsa, Akıncı, saray rüyaları ile gerçeklerden kaçıp, sistemleşip orada duruş sağlanıyorsa, demek ki önce ne yapıldığını bilmekle onları konuşmak şart.
*****
Son Türkiye günlerimde, resmi medyalar dahi artırılan vergilerden tutun, birçok Belediye başkanının ne olacağı sorularla dolu koşullarla geçirdim. Hep ayni eksiklik: eksik bilgi ve taraftarlaşarak konulan sınırlar….Arada gelen ekonomik veriler veya başka konular da tam anlaşılmadan geçiyordu. Sansür, baskı ve kitlesel uyumluluklar, yeni her olayda, kendini batırılan iğne gibi etkiliyor.Fakat, kurulan ve çoğunun “yıkılmasın” diye savunulan sistemler, bunları üretiyor. Konuşturulmayanlar, artan kriminal suçlar ve bölgemizdeki yeniden yükselen savaş ateşleri arasında takılıp kaldım. Buna hastane olayı da eklenince, konuşacak insan bulamadan, tüm gelişmeler peşpeşe gelip geçti. Yine, adaya gelince de ayni figürlerle, daha bir sapkınlaşan sözlerle, tuhaf keskinleştirilen ayrımlarla, daha da gericileşen gündem le mızrak oyunlarına devam ediliyor.
Bu denli benzerlikler olan, ayni şekilde, birbirini tasfiye ederek koltuk alma mücadelesinin sonucu da adaya geldiğim zaman ki Tahsin Mustafa ikileminin tam içine düştüm. Karikatürist olsam, sözleri hiç değiştirmeden, yan yana koymakla, önemli bir çizim yapma olasılığım da olurdu! Ama, bunlar mahşetleşip, üstelik yorumlanıp, taraftarlıkla karşılık bulunca da sosyolojik dinamiğin de örneklemi haline gelinir.
****
Yeni göz operasyonuna girdim. İki haftadır hastane süreci yaşadım. Fakat, daha önceleri de yazdığım gibi, en basit olacak olay dahi, eğer sterslerle yaşatılıyorsa, demek ki sistemleşen bu yapılanışta, özde bir önemli yanlış vardır. Bunları sıralasam dahi, bazıları aynen yaşasa da “acaba” sorusunu sorunca, sistemin yanlışlarla örülen gerçeklerinin de resimlenmesi olmaktadır. Hele sağlıkta temel olan değerlerle insanın önemsizleştirilip, yeni kurgulanıp yapılanan hastane şirket ilişkileri, yarın için, sorulacak şimdiden çok önemli uyarıları da vardır. Bunları, yeri geldikçe yazma sözümle, ada dönüşünü burada noktalıyorum.