yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKıbrıs’ta yaşarken! – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kıbrıs’ta yaşarken! – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

İnsan iki şekilde yaşamıyla öğrenerek sorgular! Birincisi, yaşadığı anda, tanıklaştıklarıyla öğrendiklerinin sonucu konu ile alakalı birikimi oluşur. Tabi çok yönlü öğrenme sorgusu ile verileni alıp algı ile tektip ikilemi bu süreçte geçerlidir. SOnuçta, yaşarken, yaşadıkça öğrenim kuralı denilen olguyla öğrenir… ikincisi ise, olay yaşandıktan sonra, zaman içinde ortaya çıkan yeni bilgiler veya düşünsel olarak konuyu anlamak için, yeniden sorgulama ihdiyacıyla oluşan öğrenme şekli olmaktadır. Aslında insan hem yaşarken direk, hem de yaşadıktan sonra yeni bilgilerle oluşan birikimle daha sorgulayıcı öğretine ulaşır. Temel düşünce şekli, kuşkulanmakla başlanıp sorgulama yönteminin kulanımıyla, konu ile ilgili daha geniş ve gerçekli değerlendirme yapma olasılığına ulaşılır. Neyazık ki Kıbrısta yaşanan yakın tarih süreci tam aksi yönde gelişti. Ne yaşanan süreçelrde net çeşitli zengin birikim sağlanabilindi, nede sonrasında sorun yeni bilgielrle hem yenilenme, hem de yüzleşerek geçmişle gelecek arasında köprü kurulabilindi. Bu eksiklik, gidrek daha sığ Kıbrıs yakın tarihi ve güncel politik idolojik ihdiyaca göre keyfice şekilendirilen algı değerleri oluşturuldu. Hat ta, daha ileriye gidilerek, zamanında tüm engelemelere rağmen gelişim sağlanan bilgielrin dahi ret edilmesi, yok sayılması tavırları da kökkökleşti. Bunu iktidar veya resmi eksende değil, kendine sol veya “akademisyen aydın” diyen kişilerde de neyazık sık sık karşılaşmak zorunda kalıyoruz. Amerikasız Kıbrıs ile başlayan daraltı, kendini dıştalayıp, öteki Rum kesimini suçlama duruşla resmen hala süren Kıbrıs sorununda aşmaza düşünce kelepçesi de eklendi. Artık, hamasetli akademisyenler veya politikacılarını değil, adına araştırmacı konulan “akademisyenlerin” de Amerikasız Kıbrıs gelişmeleri, var olan koşulların ötelenme tavırlarla uğraşmak zorunda kalıyoruz.

Yukarda özetlediğim gelinen aşamaya, bir de zaten Kuzeydeki önemli nifusun resmen Kıbrısla geçmiş bağlarının olmaması ve Türkiyeleşme gerçeği ile konunun resmen uzağında olması, Kıbrıslı eksenin de unutarak, güncel çıkar adına da olduğu yeri koruma düşüncesiyle, resmen bildiğini çıkara göre yok sayma ile geçmişle yüzleşmeden hep kaçması sonucu, resmen Kıbrıs sorunu adeta sığlaştırıldı. Kabak tadı vermesi de gerçekleşti. Nitekim, tüm siyasal eksikliklerin, örgütsel boyuta da yansıması, adeta masada “kim kaçacak” probaganda rekabetiyle resmen konunun özü çoktan silindi. Öyle silindi ki örneğin 74 olaylarında Yünanistan darbe yaparak, Türkiye işkal ederek, İngiltere hepsine onay vererek, tüm garantörlerin rol alıp adayı fiylen ikiye bölme kan duvarına karşın, hala masada bunlar hiç yaşanmamış gibi “garantörlerin varlığı ve tek yanlı müdahale” seçeneği “kırmızı çizgi” olarak çenberin çizgisi haline sokuldu. Kıbrısın bağınsızlığı veya ortak vatan olma dönüşümü değil de burada garantörlü olma, özellikle batının kalıcılaşması ve Türkiyeleşerek Avrupa penceresi açılma temel konular masada sorun olmaktadır. Ufacık bir Kıbrıs adacığı Kılıçtaroğlunun bolca kulandığı adaletin, nasıl dünyada imzalanan başta “Cenevre” anlaşmasının nasıl yerlebir olduğunu ve sistemin onayı ile gerçekleştiğinin örneklemi olduk. Bundansonra, Cenevre veya öteki uluslar arası yasalık denilirken, dünyada bunu göstere göstere yok eden ufak Kıbrıs adası da emsaleşen yer olarak yazıldı.*****

Garip ikilemi de belirtecem: 20 Temuz tarihi Kıbrıs için 43 yılındayken, Türkiyede de artık ayni gün şimdiden birinci yılını doldurdu. KIbrısta 43 yıl sonra, ada resmen fiylenden normal yaşama gelinip, hat ta yaşananlar kuzeyde özellikle belekten sildirtilip, resmen oluşan boşluğu ve yerleşen yapısal çıakrların örtürleştirerek banbaşka durumalr konuşuluyor. Nerede ise konu adeta başka kelimelerle anlatılıp masaya dek yansıyor. Akıncının yine tarihi teslimiyet sözleriyle de “Biz gerekeni yaptık* Ama olmadı” sözleriyle, aslında yapılamayan olayı yapılmış gibi gösterip, aklındaki esas koşulalrın dönüşümü için probagandayı AKP iktidarıyla yapıyordu! Ancak, Kıbrısta Kırmızı tabu ulusal anlayışla gerçekleri konuşmayan Türkiye, iş kendi ayni 20 Temuzuna gelince, daha şimdiden AKP iktirarı için kutlanan gün olarak devlet törenli yaşatmaya girişirken; Kılıçtaroğlu dahi bunun KOntrolu darbe olup, ayni günü karşı darbe sivil anlayışla anıp eleştiriyor. Ohali dahi bir taraf özgürlük, öteki kesimin rejim değişimi olarak kavradığı çelişkilere döndü. Ama, Kıbrısta buna hala fırsat gelinmedi. Bu kıyası yaparken, Türkiye eyer ayni şekilde Kıbrısta olanlarla birlikte sorgulasa ve tabusalıktan çıkarıp yüzleşme yapsa, belki de şimdielrde ayni Yeni Osmanlı fetihcilik işdahını veya ırkçı toprak talepli kimi gerici idolojik güçlülüğün de olamayacağı kesindir!****

Yaşlı halinden uzaklaşmak istiyorum. Yıpranan vücüdüm adeta ölüme doğru gidiyor. Gözlerimi yumup aklımda kalanlarla kendimi Dilirga yöresinde Deniz kenarında buluyorum. Birkaç genç deniz kıyısında, sandalı yüzdürmeğe çalışan arkadaşımızı izliyorduk. Yıl mı: 1973. Uffak ratyo ile RİKİN haftasonu yorumunu dinliyorduk. İlgili haber dikatimizi çekiyordu! Makariyos, artık Yunan askeri danışmanlarının adada kalamayacaklarını açıklıyordu. O zamanki aklımızla dahi bunun darbe olasılığı olduğunu, Yunanistanın adadan öyle kolay kolay gitmeyeceğini biliyorduk. Tabi, ardından da Türkiyenin müdahalesi ile adanın resmen ikiye ayrılacağı beklentisi de vardı. O çocukluk daha doğrusu gençlik heycanımızla bunları konuşuyorduk. Hat ta, kahvedeki veya tepede bekleyen insanlarımız da olayın darbe ve Türkiye müdahalesiyle gelişeceği düşünceleri yaygındı. Zaten, doğduğumuz andan beri hep Türkiye müdahalesi beklenti düşüncesi şiriganalrla beynimize konuldu…..

Bir yıl sonra yine Haziran ayının sonunda ayni manzaradaydık. Bukez, Dünya kupası maçlarını da ratyodan dinliyorduk. Fakat, Kıbrısta oldukça Türk Rum ilişkileri epey yumuşamıştı. Fakat, yine de aklımızdan darbe denilen konu geçiyordu. Ben ve bir arkadaş Türkiyede okuyup, sol ile yeni görüşümüzü geliştirirken, özellikle dinlediğimiz doğu bloku ratyoları ve Türkiyede yasaklanan Bizim Ratyo kanalıyla Amerikan elçiliğinde Lefkoşada yapılan toplantı haberlrini de biliyorduk. Darbe olasılıkları da hep konuşuluyordu…..

Yaz sıcağında 15 Temuz sabahı garip seslerle uyandım. Kadınlar dışarıda heycanlı heycanlı bir şeyler konuşuyorlardı. Ben elimi yatağın altında olan ratyonun düğmesine doğru koydum. Çünkü, RİK kanalında sabahleyin sevdiğim Cem Karaca sabahın ses yıldızı olarak eserleri çalınacaktı! Ratyo şarkı falan değil marş çalıyordu. Dışardaki seslerden de darbenin olduğunu duymaya başladım. Merakla bekledik. Güneşin yakış anında, yapılan ilan la askerin yönetime el koyduğu ve Makariyosun öldürüldüğü haberleri açıklanıyordu. Bir anlamda beklenen oldu. Garip gelecek, ama, o dönem resmen haberler hızla yayılması kadar, kadınından yaşlısına herkes konuşup, tahmin yapılıyordu. Hiç unutmam; bir yaşlı “Makariyos yedi canlıdır* Kolay kolay onu öldüremezler* Benim dahi tahmin etiğim darbeden o bir yolunu bulup kurtulmştur” dedi. Nitekim, daha cılız yayın yapan Baf ratyosu kısık sesiyle başka yayın yapıyordu. Marşlar ve darbe açıklamaları değil de önemli haber vereceğini belirtiyordu.

Sonuçta,Makariyosun ölmediği haberi ve sonrasında onun sesiyle de açıklamalar geldi. Fakat, Makariyosçuların Baf direnme beklentisi de olmadı. Bunlar olurken, başta biraz şaşkınmış gibi duran TTürk yöneticileri sonradan başta Denktaş ve B.M. Türkiye temsilcisi Olcay olayın “Rumların içişleri olduğunu” açıklıyorlardı. İnanmayan özellikle 17 Temuz Türk basınına baksın… Yeniden düzelir gibi olan hava, birden bir elçinin esintisiyle banbaşka rotaya girdi. ABD Türkiye elçisi Eceviti ziyaret ediyor. Ayni anda ABD dışişleri bakanının yardımcısı Sisko da Ankaraya geliyordu….

Görüşme sonrası Ecevit uçağa atlayıp Lonranın yolunu tutuyor. İngiltere yetkililerine Kıbrısa ortak müdahale önerisi yapıyordu. İngiltere ise Türkiyeye tek başına müdahale yapmasını önerip, kendinin de destek verdiğini belirti. Zaten, Kıbrıslı yurdışı Rumlar ve kaçan Makariyos da Türkiye müdahalesine karşı değil destek veriyoarlardı! Böylelikle diplomatik alan ilişkisi tamamlandı. Türk bölgeleri hızla müdahaleye hazırlanırken, Rumlarda hala iç savaş az olsa da sürüyordu…..Siskonun ise özellikle Yunanistana, Turkiyeye karşı askeri tavır almamasını söylediği olay sonrası etrafa yayılan bilgilerde anlatılıyordu.

Sonuçta, beklenen 20 Temuz Türkiye müdahalesi başladı. Hernekadar Türkiye yetkililerinin ilk açıklamaları “Garantörlük” ifadesi kulanılsa da ayni gün toplanan TBM başka önemli karar alıyordu. Türkiyenin savaş ilanı kararı çıkıyordu! Aslında bu gerçek net olmasına karşın, alınan temel karar olmasına rağmen, hep hasıraltı edildi….

Konuyu uzatmayalım: sonuçta bildik gelişmeler yaşandı. Sisko özellikle harekat döneminde Ankaradaydı. Fakat, Türkiye cepesi olayı “zaferle” açıklarken, yenilen ve kaybeden taraflar olan Kıbrıslı rum ve Yunanistanda ayni zamanda iktidar boşlukları da doğdu. Birçok bilgielr uçuşmaya başladı. Yunan yetkilileri ile Amerikalılar arasındaki görüşmeler, Yunanistana özellikle bazı Amerikan yetkililerin “müdahale ederseniz, Türkiye meriçten geçip selaniği de alır” gibi birçok belge uçuştu. Sonuçta, Amerikan elçilikteki Kıbrıs görüşmeleri ve kandırılma öfkesine giren Rumlar ağustos ayında ikinci hareket sonrası ABD elçisini öldürdüler!

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin