yaklaşımlarÖzkan YıkıcıGenelden özele gelirken – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Genelden özele gelirken – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Kıbrıs İsviçre tatil toplantıları sonlandı. Her konuşan nedense içeriği veya sunulan öneriler yerine, kendinin haklı, ötekinin haksız olduğu imajı üzerinden konuyu tartışmaya çalışıyor. En acı gerçeği, kitlesel olarak ne gündeme alınma var, ne de doğrusu olan bitenden fazla ilgilenen de yok. Ama, en tuhaf paradoksu meclis partileri yeniden sergilediler. İsviçre’de en kritik anda, Türk’ten Türk’e kanpanyası ile ortaklaşırlarken, barış yerine resmi duruşu seçerlerken, şimdi adaya dönünce, bazıları oluşan sonucu sanki bilmezmiş gibi de farklılaşma yeniden bildik çizgilerde oluşmaya başladı. Özellikle Tufan yeniden CTP barışçılığını ve fedrasyonu hatırladı. Oysa, İsviçre’de yükselen sesiyle resmen “sunulan önerilerin gayet iyi olduğunu, Rumların kararıyla çözüm belirleneceğini” söylemişti! Hani insan der ya, “Buyurun buradan yakın” işte özellikle çözümcü partiler aynen böylesi paradoksu yaşatarak gerçekleştirdi. Sonuçta, aslında beklenti de olmadığı, ilgi fazla oluşmadığı nedeniyle görüşmeler pek de fazla tartışılmıyor. Sadece etkisiz kalan bazı kesimler şimdi sanki kıpırtı içinde olmaya çalışıyor. Özellikle sosyal medya atışlarının da ne denli boş olduğunu, açıklamaların içerikten yoksun oluşu, bilgisizlik ve ilgisizliklerle dolu İsviçre rüzrgarı da sıcakta buharlaştı….

Defalarca yazdık ve uyardık; tam da aksi zamanda İsviçre zirveleri yapılyordu. Ne dünya koşulları uygun, ne de özellikle Türkiye’nin siyasal duruşuyla hamle yapma olasılığı vardı. Zaten, tartışmalardan da anlaşıldığı gibi “Kimin kaçtığı” yörüngesinde konu gelişiyor. Hamleler de ona göre yapıldı. İlgisizlik ve algı operasyonu sonucu da kitlesel desteği her iki tarafta kendince sağladı. Bu araştırılmadığı için de her kesim kolayca kabullendi. Böylelikle bilgisizlikle “Ben gerekeni yaptım” algıları kısgacında önerilerin dahi netleşmediği koşul ile konu şimdilik sıcağın buharına terk edildi.

Gerçekten, koşulları izlerken, Kıbrıs’ta öyle ne hamle yapılacak ne de baskıların olacağı koşullar vardı. Sadece Kıbrıs değil, Hamburg’taki genel G.20 toplantısı dünya kapitalizmin aynası oldu. Astana Suriye konusunda Rus eksenli hamlelerde Türkiye fırsatçılığı krizleri vardı. Suriye’de Rus Amerikan uzlaşmalı tampon bölge anlaşması gibi birçok konu bize sistemin aynasını yansıtıyordu. Bunları izlemeden Kıbrıs resminin doğru yorumlanması mümkün değildir. Türkiye gibi önemli siyasal gücün başka yerlerdeki tutumları bilinmeden, AB içi duruşların Kıbrısa yansıyışları kavranmadan ve kapitalizmin kendi içinde krizleri bitmedikçe, buraya söylenen sözlerle yetinme yanılgıları hep yaşanmaya adaydır.

Örneğin, G.20 zirvesi hiç konuşulmadı. Kapitalist genel krizden tutun, Rus-ABD görüşmeleri durumları bilgilere eklenmedi. G.20 olayında Kıbrıs yoktu. Oysa bizlere hep “Uluslararası destekler ve baskılar” denilmekteydi. G.20 günlerinde Hamburg’ta sokaktaki anti kapitalist eylemlerin de farklı dünyanın seçeneklerini haykırma siyasal muhalefetini de yazan olmadı. G.20 toplantısında herkesin “Umut” beklediği veya baskıyla desteklenme beklentileri olurken, bu toplantıda ABD özellikle iklim zirve ortaklaşmasında yalnız kaldı. Ekonomik konuda da resmen emperyalistler arası kırılmalar,farklılıklar da boldu. Bir anlamda G.20 toplantısı postu kurtarma kararlarla etkin seçkiler vermeden sonlandı. Devam eden Kapitalist krizin nasıl aşılacağıyla ilgili dahi ortak tutuma gelinemedi. Belli ki krizi de yönetememe durumu mevcut.

Suriye konusunda ABD ve Rusya, Ürdün-İsrail sınırında tampon bölge kurulma anlaşması oldu. Bunun aslında İsrail merkezli çıkar ve Rus-ABD-Suriye politik denklemli bir içeriğe sahiptir. İsrail sınırında tampon oluşturarak Lübnan Hizbulah’ının ve İran’ın kendi sınırına yakınlaşmamasını sağlamaya çalışıyor. Tabi anlaşma tamponlaşma olurken, İsrail masada yoktu. Fakat, İsrail çıkarı gerçek ortadoğuda hep gölge olarak takip eder….

Suriye konusunda ilginçlikler B.M. toplantısında da yaşandı. Suriye’de önemli dinamik olmasına ve rol almasına rağmen sırf Türkiye ve yandaşları istemiyor diye Kürt etkinlikteki Suriye demokratik cepheye katılmıyordu. Oysa, Rakka operasyonunu dahi içsel olarak bu güçler gerçekleştiriyorlardı. Bunlar Türkiye istemedi bahanesiyle masaya hala katılmazken, yerlerine hiçbir etkinliği olmayan ve Türkiye otellerinde yiyip içen adı “muhalif” denilen kesimleri katıyorlar. B.M. böylesi bir basit ama önemli hatayı dahi sırf birileri istiyor diye yapıyor!

Suriye cephesi bir de Astana zirvesinde oynanıyor. Burada ABD yok. Rus ağırlıkı olup Kuzey Suriye cephesinde gelecek denklemi kurulmaya çalışılınıyor. Astana’da da sorun Türkiye! Özellikle tam da toplantı yapılırken, tampon bölgeler netleşirken, Türkiye’nin Afrin’i bonbalaması ve fırsatı kollayıp belirli bölümü işgal etmek istemesi de Suriye katılımcılar arasında sorun oluşturdu. Resmen, Suriye temsilcisi Türkiye’yi suçladı….

Irak’ta ise bir zamanların şaşalı Musul tartışmaları sonrası, bu günlerde IŞİD elinden kurtarıldı! Kurtarıldı da öyle pek de fazla ses getirmedi. Özellikle Türkiye konuyu dahi öne çıkarmadı. Oysa, Erdoğan “Musul’da biz de varız* Türkiyesiz Musul oyunu olmaz” diye haykırıyordu. Herkes Musul’un işgalinde rol alanları dahi belirleyemezken, kimin Musul’u denetleyeceği tartışmaları da yoğundu. Fakat, önemli Musul kenti hem de IŞİD örgütü yenilerek sağlanırken, nedense baş düşman IŞİD yenilgisi gereken karşılığı haberlerde bulmadı. Hele de Türkiye cephesinde denilenin tam aksi de gerçekleşti…..

Bunları bilmeden, Türkiye dış politik hamlelerini doğru okumadan, hem Kıbrıs’ta garantör istiyoruz, hem de onun politik hamlelerini adeta seyrederek “bizimmiş gibi” davranılıyor. Halbuki yukarda özetlediğim bazı gelişmeler ve Türkiye gerçeği, Kıbrıs’ta öyle sanılan adımların atamayacağı da kesin. İç durumlar da buna ters yönde gelişiyor. Tam da Kıbrıs görüşmeleri yapılıp Türkiye Dışişleri Bakanı da İsviçre’de ipleri ele geçirirken, Türkiye iç politikada da kimyasını bozacak gelişmeler yükseliyordu. Kılıçtaroğlu’nun “Adalet” yürüyüşünün milyonlarla sonlanması da AKP yönetiminin kolay kolay hamle yapamayacağı iç denglerin de olduğunu gösteriyor. Hele de tam da muhalefet sokaktayken, kazara Kıbrıs’tan şu yer verildi haberi gelse ne olur? Buna AKP idolojisi ile devlet yönetme şeklini de ekleyin. Kıbrıs politikasını defalarca söylerken, öteki bölgesel anlayışlar da netken, Kıbrıs’ta tam da değişik yönde görüş belirtmesi mümkün mü? Olmadığı belli. Zaten “son fırsat” sınırlaması ile resmen öteki planlara geçiş fırsatı hep dillendirildi. Karşıtı suçlayıp kamuoyu oluşturma ve gerekirse masadan kaçırma stratejisi uygulandı. Kuzey Kıbrıs’tan giden değişik görüş görünümlü partiler de bunu oyuncu olarak iyi oynadılar.

Gelelim toplamına; size ayni anda yapılan değişik içerikli toplantılardan izler sundum. Tavırlar sergiledim. Bu koşullarda, yalnızlaşan, ama fetihcilikle baskıya devam diyen Erdoğan nasıl olur da Kıbrıs’a barış getirecek sorusu olmuyor! Bu kuşku yeter ve artar. Zaten ahalimiz öteki görüşmelere göre pek de etkilenmediler. Barışçıllar sokağa çıkıp ses vermediler. Masanın genel sorgusunu dahi yapamadılar. Böylesi cılız kamuoyu ile değişim yapmak kimin işine gelir?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin