arşivUlus IrkadÇözüm çöküşünün gölgesinde Brüksel'deydim - Ulus Irkad
yazarın tüm yazıları:

Çözüm çöküşünün gölgesinde Brüksel’deydim – Ulus Irkad

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Çözüm umutları bir kez daha hüsrana uğradı ve bu hüsran geriye kalan umutları da silip süpürdü. Doğrusunu söylemek gerekirse halkta bundan 13-14 sene önceki gibi bir heyecanlı bekleyiş de yoktu. Bu her iki taraf içinde geçerli.Herkes ya bir tutarsaya bağlamıştı kendini ama bilinmesi gereken kitlelerin katılımı olmaksızın ne tarihin ne de çözümlerin etkilenmeyeceğiydi. Bazen liderler katalizör olabilirlerdi ama kitlelerin yapacağı etkiyi, liderlerin  tek başına yapacağını beklemek de boşunaydı. Aslında perde arkasında ne oldu neler konuşuldu onu da bilmiyoruz. Kişiler veya basın, ne söylemiş ne yazmışsa onu bilmekteyiz. Şeffaf demokratik bir yapı olsa bu konular kitleler önünde konuşulur ve ne istendiğini, nelerin tartışıldığını anlardık. Maalesef o da yok. Üstte belli bir bürokrat kesim herşeyi dıştaki Türkiye ile ayarlıyor, hatta gizli unsurları paylaşıyor, sonra da bu masaya götürülüyor. Kitlelerin ne olup bittiğiyle ilgili bir durumu bildiği yok. Bırakın onu aslında bu sorun kitlelerin geleceğiyle ilgili ama kitlelere birşey soran da yok. Mesela Akıncı’nın veya Kıbrıslıtürk tarafının neler talep ettiği, karşılığında Kıbrıslırumların neler istediğini de tam olarak bilmiyoruz. İşte söylenen, Kıbrıslırumların Türkiye’nin açılımlarını kabul etmedikleri… Peki ama başından beri tartışılanlar, verilen sözler nelerdi onu da bilmemekteyiz. Tarihte çözümün çalışanlara yani halka kapalı kaldığı böyle bir ülke herhalde yok. Ve maalesef bu halkı ilgisiz gören pozisyon, 1960 andlaşmalarından da vardı. Eski, artık moda dışı kalmış bu tavrı, halktan uzakta hala daha uygulamakta politikacılar ve liderler. Halk çözüme katılmazsa nasıl taraf olacak, nasıl ilgisi olacak ve onu bırakın nasıl referandumda oy kullanacak? İnsan bunları anlayamaz. İki toplum arasında güvensizlik gene hat safhalarda. Hiçbir toplum birbirine güvenmemekte. Bunda elbette gerek Kıbrıslıtürk gerekse Kıbrıslırum politikacıların kabahatı büyük. Başından beri Anastasiades’e sıfır askerli bir çözüm, garantisiz bir andlaşmadan mı bahsedildi acaba? Olabilir mi? Hatta Türkiye’nin açılımlarını kağıt üstünde yapmadığı da söylenmekte. Bir arkadaşım daha da iddiasını ileri götürmekte. Aslında Türkiye “İstirdat Harekatı”nı sürdürmekte. Adaya birgün sahip olmak için tüm sinsi emellerini ve Türkleştirme modelllerini sunmakta. Olabilir mi? Olabilir…Peki bunda Kıbrıslırum politikacıların da payı var mı? Elbette var. Onlar da bu güvensizliğin oluşmasına çok kakıda bulundular. Güney’e de bakarsak aslında Anastasiades üzerinde çok büyük eleştiriler var. Kıbrıslıtürklerin çoğunluğunun, Türkiye’nin de bir İslamlaşma eşiğine geldiği, tamamıyle bir kişi diktatörlüğünün belirlendiği bugünlerde, artık çok iyi düşünmesi gerekiyor. Çünkü bu garantör 1960 yılındaki garantörden de farklı ve dinci bağnaz bu zihniyetin hiçbir affı ve acıması yok.Orta Doğu bağlamına bakıldığında aslında nelerin olduğu da göze çarpmakta.

Brüksel gezimiz işte bu olgular ve düşünceler içinde başladı. 11 Temmuz öğle saatlerinde İstanbul’dan transit geçilerek Brüksel’e vardık ve hemen öğretmen arkadaşlarla Bruje’a gidip tarihi ve dini yerleri hatta manzaralı yerleri görme kararı aldık. Trenle, Tren istasyonuna, oradan da Bruje’a vardık. Bu arada grup olduğumuz için ücretlerde bize grup ücreti aldılar. Bruje’un tarihi sokakları, meydanları, Gotik tarzındaki tarihi- dini merkezleri bayağı ilgi çekiciydi. Sokakların güzelliği, bu arada aynen Venedik’i andıran sadece suyla dolu sokakları da ayrı bir güzellik yarattı. Hele hele çiçekli pasajları, evleri de Bruje’a ayrı bir güzellik katmıştı. Evlerinin üzerindeki çeşitli renklerden çiçekler ise evlerine ayrı bir güzellik katıyordu.Bruje’da o gün, gece 22.00’ye kadar kaldık ve geceleyin olağanüstü halden dolayı tren ve metrolar kapandığından ötürü Brüksel’e erken dönmek mecburiyetinde kaldık. Döndüğümüz zaman saat 24:00’ü bulmuştu. Duşumu alıp yattığımda artık derin bir uyukuya dalmıştım.

Ertesi günü hemen uyanıp sabah kahvaltısını aldık ve Kıbrıs’taki yöneticilerden Selanikli Hanım arkadaşımız Yıolanda’yı beklemeye başladık. Yıolanda tam saatinde Otelimize geldi. Bu arada otelimiz Brüksel’in başlıca beş yıldızlı otellerinden “Euroflat” adlı çok lüks bir oteldi. Yolanda arkadaşımız oraya gelince onunla birlikte hemen yakınımızda olan Avrupa Komisyonu’na gittik ve bize saat sabahın 9:30’undan itibaren AB ve AB’deki gelişmeler üzerinde yetkili arkadaşlar bilgiler vermeye başladılar. Bu seminerler hakkında çeşitli konular üzerinde oldukça bilgilendik. Kıbrıs’tan, Brexit’e kadar birçok konu bizlere anlatıldı. Aslında iki gün bayağı yoğun oldu.

Birinci konuşmayı yapan hanım arkadaşımız AB yetkililerinden İngiliz asıllı Tamsin Rose adlı yetkiliydi. Tamsin sözlerine AB’nin kuruluşundan başladı. Ulusal kimlikten AB kimliğine bir geçiş olduğundan söz eden Rose,aslında sorunların çözümünde “Win-win” felsefesinin önemli olduğunu vurguladı. Tamsin Rose’un Konuşmasına gelecek hafta da devam edeceğim..

-DEVAM EDECEK-

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin