yaklaşımlarÖzkan YıkıcıDuygusallığın pervasızlığı – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Duygusallığın pervasızlığı – Özkan Yıkıcı

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Artık söylenen bazı sözlerin resmen en yumuşak ifadeyle “algı operasyonu” olduğu net kesindir. Söylenen cümlenin doğruluğu değil de içerilen hedef öne çıkarılarak probagandalaşıyor. Öylesi travmalarla tuğlalar diziliyor ki artık yıkımlar da gayet normal hale bürünüyor. Peşpeşe tekrarlanan ayni yalanlar, kandırmacanın yalanla bu denli oynanan sahneği seyredenlerin, bile bile yalana kapılıp doğru diye alkışlamak veya üzülme duygusalığı, artık resmen pervasızlaştı. Bunu yaşamın her alanında görüyoruz. Düşmanca tehtitlerle “barış istemenin” veya yalan söyleyerek, doğruymuş gibi korku saçıp saldırılar yapmanın koşullarının kuşatılmışlığı altında yaşıyoruz. Yeniden kaçınılmaz olarak, tekrar tekrar uyarı adına yaşanan yakın tarihin KOCAMAN Yalanlarını tekrarlayıp, uayrmak da bizim görevimiz. Gerisi de size kaldı…..

Kıbrıs heyetleri Cenevre yoluyla İsviçre tatiline gider gibi yolanıp masaya da oturuldu. Her konuda yakınlaşıp, önemli konularda da anlaşılma olduğu da defalarca tekrarlandı. Ama, hemen sonra özellikle bizim eksen hemen karşıta bakıp yalın ateşi açmakla da görevini yerine getiriyordu. Aslında, mesaj “masadan sen katçına” gelmekti. Hala kimse hangi yakınlaşma olduğunu dahi sormuyor. Ama tekerleme devam ediyor. Öyle ise madem yakınlaşma oldu, özellikle içsel konudaki mülkiyet ve dıştan genel nifus anlaşmaları da buna dahilken: şu durmadan yeni rasgele yurtaşlık yapmak niye! Madem mülkieyt konusunda kriter denirken, hala çeşitli isimler altında neden durmadan tapusu rum araziler bazen evlatlara bazen belirli insanlara rüşvetlendirilip dağıtılıyor! Fakat, sözcüler hat ta anlaşma karşıtları dahi “hemen hemen tüm konualrda yakınlaşma veya anlaşıldı” deniliyor!

Aslında gelinen gerçek, içsel konularda net olmazken, temel hep Türkiyenin gelecek Kıbrıs hesaplarıdır. Akıncı zaten bunu itiraf ediyor. Bilmem, Kıbrıs sorununda TC yurtaşlarının Dört özgürlük talebinin anlamı ne diye çözümcülerce sorusu dahi sorulmuyor. Öyle kelimeler kulanılıyor ki anlamları soyut ama durmadan “teşvik, cesaret ve çözüm” kelimeleri serpiştirlmektedir. Oysa, resmen Türkiye AKP gerçeğini bilenlerin, nasıl bir ada istendiğini de kavraması gerekir di! Halbuki Kuzey Kıbrıs hızla yeniden sosyal dönüşümle tarihinde görülmedik şekilde dinseleşme ve mafya tipi kurallarla rantlaşmanın yerleştiği yapısal döngüde yol alıyor. Fakat, gelingörün ki her şey hemen hemen tamam! Sorun son bir cesarete kalmış! Ama, sopa da gösteriliyor! Olmazsa başka seçenekler gündeme gelecek. Bunun anlamını nedense bilenler pek de söylemiyor…..

Yine Kıbrıs yörüngesinde kalmayacağız. Olmazsa olmazımız Türkiyede ise rüzgarlar darmadağın. Fırtına ile çöl esintili banbaşka dalgalanmalar yaşanıyor. Adalet yürüyüşü yoluna devam ederken, gelecek konumu da çeşitli tartışmalarla da sürüyor. İki akademisyenin açlık grevi ise ölüme doğru gidiyor. Ama, tam bir Türkiye gerçeği ile onları hapsedip adeta “burası da böyle” mesajı net oalrak veriliyor. Hele de anayasanın kararı sanırım hukukcular için önemli tarihi ibret belgesidir.

Bunlar da tekrar tekrar yaşanarak devam yolculuğu da yaz iklimi ile sürüyor. Fakat, işin tuhafına bakın, Batı ve Kuzey Türkiye kendine has gündemlerle devam ederken, artık Doğudan gelen ölüm haberleri sadece ölü sayısıyla basit haber şekline geriledi. Politikacılar bunları adeta örterek, herkes alanında yer açmaya çalışıyor. Türkiye aslında yüzleşmediği, Ulusal tabu yaptığı Kıbrıs gerçeğini şimdi Katar, Suriye, ve ıraktaki Kürt sorununda da yaşayarak birikimini oluşturuyor. Eyer, Yakın tarihi Kıbrıs konusunda gereken yüzleşme ile gerçeklerle karşılaşılsaydı, şimdi kolayca Suriye fetihciliği, Anti Kürt politik müdahillik ve Katar krizli taraflılık kolayca gerçekleşemezdi.Milli damıtma ve duygusal imgelerle, tabusal yasakları ekleyip, fetiycilikle eskinin rüyası ve yeninin piyasalaşmasında oynamaya devam ediliyor. Ancak, sorun tek tek ülke boyutundan genele taşımak gerekir. Çünkü, yasağın ve yalanın da kocamanını duygusal pervasızlığı da büyükler daha da kolay gerçekleştiriyor.***

Cumhurieyt gazetesinde Ceyda Karanın ve Sendika Org sitesinde CENK Akabayın da geniş işlediği önemli bir olay vardır. Trum Amerikası ansızın Suriyenin kimyasal silah kulanmaya hazırlandığını açıkladı. Ardından da bedelinin ağır olacağını da tehtitleştirdiler. Nedense, Amerikan kamuoyu Trumpu çokca eleştirirken, militarist çıkışları ve saldırganlık politikasında hepsi hazırolda yanında diziliyorlar. Suriye demeci de öyle oldu. Üstelik, ayni durum irana karşı pimin çekilmesi de aynen karşılık buldu. Oysa, iç politikada sağlık konusundan tutun, Rusya ile olan ilişkiler veya enerji kesimiyle girilen garip tutumlarda aBD adeta karpuz gibi ikiye bölündü. Ama, Suriye Kimyasal silahları hepsini militarist paydada buluşturdu.

Dünya medyası da bunu tekrarladı. Oysa, yakın tarihimiz özellikle de kimyasallar konusunda epey yaşanıp da sonradan kocaman yalan çıkan nice olayla doludur. Bilgi yerine algı, bellek kayıbıyle ABD haklılığı ilkesi ayni yalana yeniden kapılıp pay almanın hesabıyla yine karşılık da buluyor. Amerikancı görünüp de pay almanın sarhoşluğu hala dünyamızda hakimdir.

Bir yakın tarihi anımsayın! Bolca övülen kocaman BOP projesi daha ilk adımıyla kocaman Kimyasal açıklanmasıyla başlandı. Saddamın kimyasalalrı ile ülke işkal edildi. Baştan, yalan olması ise olayın gerçekleşmemesini engeleyemedi. Peki, hem yalan hem de sonuçları da ortadayken, bolca kulanılan uluslar arası hukuka da ne oldu? Bu adımla başlayan BOP hep yalanlarla dolu yürüyordu. Özgürlükcü dedikelri de hepsi cihatcı çıkıp değişik örgütler şeklinde sonradan düşman dahi ilan ediliyorlardı. Talaban, IŞİD, Elnusra, Elkayde, BOKO Haram, El Şebap ve nicesi….

Ayni teraneyi Suriyede de yaşadık. Birkaçkez kimyasal gündem oluştu. Amerika ha vurdu ha vuruyordu. Ama, bazı ABD basını dahi kimyasalları Esatın değil de cihatcıların kulandığı bilgilerini yayınladılar. Obama, saldırıya az kala bu pervasız yolculuktan vazgeçti. Son olay ise daha da vahim! İdlip yöresine kimyasallar atıldı. Trump Ceyda Karanın da Duygusalığın pervasızlık örneği dediği probagandayla yaşandı. Meyerlim Trumpun kızı dahi ölen insanlara ağlamış! Sonra, Suriye ve Rusyanın ısrarla soruşturulmasını istediği konuyu soruşturmadan TOma füzelerini yağdırtı. Amerikan kamuoyu hem de tam da Trumpu en keskin şekilde suçlarken, atılan füzelerle Trumpun arkasına dizildiler….

Şimdi yine Trump başka bir Kimyasal saldırı hazırlığı demeci patlatıyor. Belli ki Suriyeye yerleşmek istiyor.Ayağının yre basıp kendine göre Şİİ hilalinin oluşmasını engel etmek amacındadır. Birçok kesim bunun yalan olduğunu ve kanıtlanmadığını söylese de ağız ABD olup, sorgulamadan füzelerini gönderme pratiği her zaman yaşanmışlık gerçeği vardır.Belli ki Ortadoğu kaynamaya devam edecek. Önceki yazılarımda da sık sık örnekleri tekrarladık. O denli yalan ve manüpüle etmeler vardır ki bunların yalanlarını dahi yazmak, epey yerimizin olması gerekir. Belli ki Trump şunu öğrendi. Saldırmak, füze atmak Amerikalıların ruhunu okşuyor. Kendini ençok suçlayanlar dahi arkasına diziliyor. Görsel resimlerle duygusalık sağlayarak, pervasızca saldırmanın politik rahatlığını da yaşıyor. Her konuda Trumpa “yalan söyleme” suçlamasını yapan Amerikalılar nedense Suriye konusunda ayni suçlamaları yapmıyorlar. Amerikaya ölüler gitmedikçe de bu yalanların prim yapmaya devam edecektir. Bundandır ki Obama rolleri bölgesel ülkelere yıkıp bedeli onalr öderken, kaymağını da aAmerika yemektedir.

Peki, onca gerçeklik olurken, Kıbrıs hangi bölgesel barış rüzgarıyla sarmalanacak?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin