Gerçekten bir anda arka arkaya bu kadar yıkım dünya üzerinde ilk defa yaşanmıyor ama Kuzey Kıbrıs’ta ardı ardına gelen bunca yıkım ve olay herhalde pişmiş aşın başına gelmemiştir. Yolları birbir aşınıyor ve yıkılıyor. Günlerce çukur çukur ortada kalıyor ve arabalar bu çukurlara düşüp kırılıyor. Alınan uygunsuz kararlarla trafikteki keşmekeşe zamansız ve sabah karanlığında yola çıkan okul otobüsleri yakalanıyor. Bir tır otobüsü öğrenci taşıyan bir minibüse çarpıp o arabada bulunan üç genç insanı öldürüyor. İş kazaları hakeza. Hafta geçmiyor ki iş kazasında bir işçi kaza geçirmesin ve hayatını kaybetmesin. Sağlık sistemi de çökmüş. Günlerdir hastahanelerde doktorlar bağırıp çağırıyor. Çalışma koşulları ve maddi koşullar bayağı zor. Hastahaneler dökülüyor. Hastahanelerde sağlık koşulları uygunsuz. İyi değil… Hasta girenler daha da hasta çıkıyor veya ölüyor. Ülkeye gelen sebze veya gıda ürünleri sağlıksız… Devlet laboratuvarı yandığı için artık ürünler kontrolsuz ülkeye giriyor. Rusya’nın bile devamlı şikayet ettiği Türkiye ürünleri bizim ülkemizde tezgahları süslüyor. Domateste tarım ilacı artıkları var deniyor ama resmi ilgililer bile tınmıyor.Her gün için halkımız kanser tehlikesi altında. Eğitim ne durumda? Okullar dökülmekte. Eğitimi birkaç merkezi okul yaratıp belli elit kesimlerin çocuklarına okuma imkanı yaratan zihniyetle bugün herşey çökmüş durumda. Çocukların okuma olanakları da ellerinden alınmış. Kaynak yok. Sanki de eğitim Kollej Sınavlarından ibaret. Memlekette Koleji geçen çocuklar tamam da kazanamayan bu okula giremeyenler en zekasızlar gibi. Mesela Mağusa’da sadece üç okula yığılma var ilkokullarda. Peki ya diğer onlarca okul? Lefkoşa veya diğer kazalarda da aynı çökmüş durumlar devam ediyor. Güvenlik mi tamam? Güvenlik mensuplarının bile adları bir banka aracının soyulmasına karışıyor. Soygunlar güpe gündüz devam etmekte. Artık o kadar cesaret kazanmış ki soyguncular eline silah alıp soymadık yer bırakmayan insanlar var ülkede. Cinayetler de öyle. Cinayet işleyip bu ülkeden kaçanlar o kadar fazla ki? Bırakın onu kadın cinayetleri bile fırlamış. Öldüren öldürene. Bir turist ülkesinde olmayacak güvenlik problemleri… Deniz kıyısında gezen turist zavallı İngiliz kızı da tecavüzden nasibini alıyor.Hele hele uyuşturucu ticareti? Almış başını gidiyor. Zavallı gençler uyuşturucudan nasiplerini alıyor. Günden güne uyuşturucudan hayatını kaybedenler, trafik kazası yapıp harcananlar çoğalmakta… Tıkandık..Evet tıkandık ama bu tıkanış sadece maddi değil. Bu tıkanış egemen zihniyetin de iflasını göstermekte. Sorunlara çözüm bulamayışları da zihniyet olarak iflaslarının bir yansıması.
Neyse liste oldukça kabarık…Meclis içinde bakan olan çok ama memleketin hali – pür-melali malum. Adam o işin başına geçiyor ama o işten anlamıyor. Sağlıktan anlayan adam maliyenin başında. Sağlık mensubu turizm bakanı olmuş. İş adamı kültür ve turizm bakanı olmuş. Kültürel veya sanatla ilgili bir eseri , bir birikimi yok.Gene sağlık uzmanı eğitimin başında. Müzisyen adam ulaşımı halletmeye çalışıyor. Eczacı Maliye Bakanlığını ve ekonomiyi düzeltmeye uğraşıyor. Arman karman çorman bir ülke işte. Peki ama bunca karışıklık ve kaos içinde işler nasıl gidiyor? Heryerde hep kaos yaşanmakta. Hastahanelerde şu anda ilaç sıkıntısı yaşanıyor. Hastahaneler sağlıksız ama sadece hastahaneler mi? Heryer ve herşey… Ülke iflas…Memlekete elektrik getirme derdi başladı şimdilerde. Su getirdiler ama memlekete su deposu yapmadılar. Türkiye’den gelen su Mağusa’da eriyip dökülmekte olan ve 1974 yılından kalan eski bir depoya gidiyor. O da sağlıksız koşullarda. Yakında yıkılırsa Mağusa’nın susuz kalacağı söyleniyor. Yani memleket gibi herşey. Yıkılmış, batmış, kağıttan arslanları andırıyor. Birşey bozulsa arkasından tüm yapılar domino taşları gibi yıkılıyor. Neyi tutsanız elinizde kalıyor. Bu ülke galiba 1974 yılından beri nasıl bulunmuşsa öyle kullanılıyor. Limanları bile yıkılmakta ve balıkçılar Mağusa’da başka yerler aramakta. Ülke batmış.. Miras tükenmiş. Artık harcayacak ganimetler de yok.
Bu ülke yeni bir yapılanma istiyor. Müsteşarlar, kalem müdürleri orduları yaratarak ve emeklilik tazminatlarını artırarak adam olunmaz bir ülkede. Aslında vur vuranın kılıç kuşananın, ben de en son vurup bu devletten öyle ayrılayım, gerisinin boynu kopsun anlayışı egemen. Herkes kendini kurtarmaya bakıyor. Bir de birşeyler artmışsa yakınlarını… Müsteşarlar ordusuyla bir limana demir atamadı hiç atamayacak. Hala daha sorun nerede bilinmesine rağmen meclisteki sözde solcusundan tut, memleketi batıran zihniyetlerine kadar, oy alıp zevkle bu ülkeyi tüketme hesapları tutuyor ve sağolsun bu halk da gidip gidip çözüm diye meclise hep aynı adamları seçip, cezalanmayı uygun görüyor. Bu ülkenin seçimleri bile artık bir nevi harakiriye dönüşmüş…
Bu ülkenin tekrar yenibaştan yapılanması gerekiyor. Özel sektöründeki çalışanına kadar ekonomik olarak tatmin edilmesi ve de bu ülkede parazit olan sermaye kesimlerinin artık sömürdükleri emekçilere haklarını sendika haklarıyla beraber, ücretlerini de adam gibi artırarak vermeleri gerekiyor. Sermayedarlardan adam gibi vergi toplamak ve herşeyi halktan beklememek gerekiyor. Bu halk vereceğini verdi zaten. Bir de maaşı döviz yükselmeleri ile çoktan değer de yitirdi bu ülkenin çalışanının. İşçinin ücreti ise zaten çok kötü durumda…
Bu ülkenin adam gibi, başından tırnağına kadar yapılanması gerekiyor…