Konuyu fazla dağıtmadan, soruya uygun, yakın zamanla sınırlayacam. Önümüzdeki hafta artık banbaşka bir Türkiye ile karşıkarşıya geleceğiz. Hepimizin bilip de nedense direk kendimize de dokunacak sonuçla yüzleşmek istemiyoruz. Silikleşen ve teslimiyetin alasını yine Türkiye yelpazesindeki referandum süreciyle yaşıyoruz. Dünyanın önemli kesimleri konuyla alakalı hem bilgilendirme, hem de yorumlarla taraflaşırken, onca Türkiyeleşme gerçeğimize karşın, burada yine teslimiyetin tutumuna sığınılıyor. Birilerine hem de siyasi parti temsilcilerine “Türkiyedeki Anayasa referandumu konusunda görüşünüz ne” diye sorulsa! Özellikle ve özellikle hüküemt koltuğu bekleyenler veya parlementoda sistemin kalıcılığını savunan önemli kesim “bizi ilgilendirmez” ezberini hemen fırlatır. Ayni şekilde belirli adına “bilimci” koyan veya konu anayasa olduğu için, siyasetci ve hukukcular da sanki mezarına girmiş ölü gibi sesiz kalıyorlar. Oysa, başka ülkede olsa, yinede görüşler söylenir ve çıkara göre de atışlar alır başını gider. aAma herkesin birleştiği “Ankara hapşurursa, burası zature olur” söylemine rağmen, Türkiyedeki hem de rejim değişimin direk mesajını veren anayasa referandumu, buradaki etiketci solcuları ve yeni koltuk sevdalıları hiç ilgilendirmezmiş! Arada, ayni başkanlık hevesinde olanlar ise çoktan teslimi çekip, geleceğin anayasasını hemen savunmakla girişime başladılar. Ne mubarek liderlikler ve muhtarlıklar vardır ki hemen başkanlık sevdaları hemen ateşlendi. Nedeolsa, Türkiyedeki otoriteleşme ile buradakilerin işbirlikci yandaşlama pay dağıtma hesapları yine çakışıyor.
Hep ayni paradoksları yazmakla mejbur kalmanın da sıkıntısı bana kalıyor. Ama gerçekten Türkiyede Pazar günkü anayasa referandumu,sonucu ne çıkarsa çıksın, kağoslu yarınların da işareti olarak, yangın gibi parıldıyor! Yaklaşık 1 asırlık TC yarınlarda eyer referandum kazanılırsa banbaşka olgulardan, ilkelerden söz edeceğiz. Edeceğiz de biz bunu enazından nelerin önerildiği ve hangi sonuçların muhtemel olduğunu da konuşmayarak, “içişlerine karışmama” bahanesine yarine sarılıp da dünyadan kopan insan gibi sarılıyoruz. Hele şu başlangıç çok çarpıcıdır! Herkes hem de referandumu savunan dış güçler dahi, yapılan referandumun olağanüstü koşullarda yapıldığı, sonucun neolursa olsun, meşrululuğunun tartışmalı olacağında önemli kesim birleşiyor. Çünkü eveti tüm devlet güçleri hem de baskıdan, probagandaya her esrumanı kulanıyorlar. Hayırcılığın riski ise hergün duyduğumuz haberlerle karşılaşıyoruz.Bunu dahi konuşmuyoruz. Bir hukukcu “lider” ona ayni soru sorulduğunda, enazından anayasanın hukuki etkisini ve bize yansıma durumlarını anlatma yerine, “ben içişlerine karışmıyorum” dedi. Bizde bir tuhaflık da şu: herhangibir konuda görüş söylemek ile içişlerine karışma kuramlarını birbirine karıştırıp salatalaştırıyorlar. İşine geleni yerine göre kulanıyorlar. Türkiyenin müdahale ve baskılarla yapıp şekilendirdiği Kuzey Kıbrıs gerçeği ile bizim ister Türkiyede ister başka yerdeki gelişme üzerine yorum yapmayı aynılaştırma acemilikleri hep yapılıyor. Kocaman Hukukcu Tufan beyin elbet hukuki yeni Türkiye ile onun parti lideri nedeniyle karşılaşacağı durumları anlatması kadar kolay neolabilirdi! Ama ingilizin yorumcuları kadar, yorum yapmayan medya ve siyasetcimizle, yine gerçekleri konuşmayarak, Pazartesi teslimiyetine hazırlanıyorlar.
Tıpkı anımsadığım 12 Eylül olaylı gibi. Başta herkes oradaki anayasa değişimini konuşmazken, referandum sonucuyla halkın katılımcılığını ve demokratik kurumsalaşma üzerine ahkam çekenlerimiz pek de az değildi. Şimdilik, kendi dünyamızla dönüp pazartesi de duruma göre tavır koyup, koltuk hesabıyla işareti bekleme dönemi başlayacaktır. Kimse, referandumun yapılan koşullarının durumu, ilgili değişimlrin içeriği ve nasıl bir Türkiye şekilenmesi, tarihi işkal işbirlikciliği fazla ilgilendirmez. Yalnız, şimdiden hemenot otoriterlik yönelme ile işbirlikcilikle dağıtma aşkının alevlendiğini de görüyoruz. Sanki, ister şöyle ister böyle ayni insanlarla ve ilhaklaşma yönelimle üstelik yandaş paylaşımlı bölüşümle, tüm yasadışılıkların yetkilerle güçlendirildiği ortamda, hangisinin anlamı kalırmı?
Evet; Türkiyede anayasa referandumu yapılıyor. Öyle bir referandum ki otoriter başkanın eline tüm yetiler verilecek. Göstermelik olsa da yargı, parlemento, benzeri kurumsal ayrımların tüm yetkileri tek adamın eline geçecek. Asırlık Kemalist Türkiye yeni eski anlayışlı yeniden yapılanma dönemine girecektir. Onca Türkiyeleşme gerçeğimiz ve direk buraya da yansıma durumuna rağmen, konuşmuyorsak, demek ki siyasetin yapılış alanı, bilimseliğin sınırı ve konuşabilmenin insanca duruşunun da hangi notktada olduğunu yeniden anlayana anlatan süreçle yarına doğru doğru gidiyoruz.
Türkiye Anaysa referanduma giderken, batıdan da önemli değişik yorumlar geliyor. İngiliz Emperyalizmin önemli gazetelerinden Tayms gerçekten bakışıyla aslında demokratik falan değil de güçlü liderlerle, ototriterlikle bölgesel rol alacak lider arayış yorumu önemlidir. Unutmayın; bizim masa “liderimiz” olmazsa olmaz Kıbrısında garantörleri mutlaka istiyor. Şimdi Kıbrıs sorununda garantör isterken, adayı kimlre garantör edileceğine de zahmet edip bakmağı da istemiyor. Çünkü saraya geliş öyküsü zaten bu görevleri yerine getirmek için olduğunu, sunulan önerilerle resmen Akıncı zatları resmen kanıtladı. Burada da bir başka hastalık çıktı! Akıncı cepesinden önemli kızgınlıklar var: neymiş; eleştirirsek Akıncı zorda kalır! Akıncıya cesaret verip, masada güçlü olmasını sağlayalım! Ama, öneri sunmayalım ve yanlışları da söylemeyelim! Tıpkı referandumda görüş söylememe gibi! Herkes kızar yandaşına dokunmağı, dokunursak yandığımızı da biz biliriz. Peki Türkiye garantörlü, bol nifusla vatandaşlaşmalar, herşeği peşkeşlemeler olurken, acaba adada hangi Kıbrıslılık yarını kalacak? Eniyisimi susalım. Susalım ki Akıncı masada, Türkiye yeni anayasasına kavuşsun. Sonrası alahkerim.
Gerçekten etrafın ısısı artıyor. Sadece Türkiye referandumu değildir. Suriyeyi vuran füzelerin dibimizdeki denizden atıldığını kaçımız bilir! Rusya yetkililerin ısrarla son günlerde, Suriyede kırsal bölgelere cihatcıların kimyasal silah taşıyarak, yeni provakasyonlar yapacakları açıklamaları, birielrinize ifade etme durumu varmı? Giderek gerilen ilişkilerle, adamızın üstlerinin rolunu kaçımız net biliyor? Devamı peşpeşe gelir. Yaşayarak resmen etrafımızda dar eksenli dünya savaşı olduğunu dahi anlamak istemiyoruz. Üstelik Yemenden Suriyeye çocukalrı katledenlerin, adamıza barış getireceğini de savunuyoruz. Çünkü, gerkçekten kıpırdamadan, başkalarının bizi “çok sevdiğini” söyleyerek, dünyadan başka yörüngeli cisim gibi güzel gelecek bekleniyor!
Geçen yazımda da yazdım: Buyrun Dünyamıza değip, birçok gerçeği yan yana koyduk. Etrafımızda göçmenlerin denizde boğuluşu veya çocukların en moderin silahlarla vurulduğu, yasaklanmasına karşın kimyasaların yeni tırmanış için kulanıldığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Nasıl bir yarının da sorusu bu ince gerçeklerin içinde gizli.
Suriye bilmecesi zorla daha da bulmacalaştı. Türkiye sonucu neolursa olsun, Pazartesinden sonra yeni krizlere direk açık hale gelecek. Kelimesini bol kulandığımız demokrasinin ise ışıkları karanlıkta kaybedilmek üzere! Bolca övülen çevrler, hepsi pay peşinde ve silah kulanma aşkına büründü. Hala Trump stratejisi net değildir. Ama belli ki tüm engelemelere ve batıklıklaşmasına karşın BOP projesi denenmeğe devam edilecek. İsrailin şahin bakışlarla ısrarla iranı işaret etmesi ve Trumpun füzeler göndermesi, ırak Suriye sınırında yeni üst haberleri elbet insan olana bir şeyler anlatması gerekir. Ama burada herkes aldığı ile dağıtığı yandaşlama işelerle ne istenirse yapmaya hazır. Sonrası kolay; veriştirin Rumlara ve şovenizmin bayrağı ile haklı olduğunuzu haykırın. Nasılolsa yutacak çok çıkarcı vardır. Hele de size dokunulmamasını barış adına savunacak nefer de hala epey vardır.
Bakalım, pazartesi nasıl birgünle başlayacağız!