Şimdiden anlaşıldı ki, ABD içinde devletin içine de yansıyan önemli siyasal çatışma yaşanmaktadır. Biryanda Rusya ile kurulacak ilişki, farklılığın ötesine geçip, kurumlar içi kavgaya dek yaşanmaktadır. Amerikan sermayesinin çıkar rekabeti de devletin politik tercihine dek çelişkileri taşıdı. Rusya ile ilişkiler, sermaye çıkarlı öncelik öylesine politik kırılma oluşturdu ki, seçimi kazanan Trump çevresi ile eski kesim arasında resmen, kurumlara hakim olma mücadelesini de yoğunlaştırdı. Öylesi bir noktaya geldi ki seçim dönemi istihbarat örgüt olayı, şimdi de başkan CİA ikilemli bir bunalıma evrildi.Yerine oturmayan bir genel politika, öteki yörelere de kolayca yansır. Kimi taraftar, kimi de fırsatı kulanma hamlesine girişir. Sanırım içeleştiğimiz Türkiye bölge politikasında bunu direk yaşıyoruz.
ABD gelişmelerinde alışık olmadığımız bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Ancak, bu gerçekleri konuşmadığımız için de farkına pek varan yoktur. Resmen, sızdırtılan bilgilerle, probaganda algı operasyonları, Trump ile CİA kesimi alanında önemli etkin olma mücadelesinin yaşandığını görüyoruz. Biz Amerikanın pek de siyasal gerçeklerini konuşmadığımız için bu son önemli olayı da farkına varmadan geçiriyoruz.Ayni şekilde, ABD gerçeğini özellikle Sosyaalist hareketlerin yenilgisi sonrası, banbaşka ABD algısıyla düşünceleştirildik. Amerikanın niteliğine bakamaksızın, ona yakın olma, onların siyasetini savunarak, doğruyla özdeştirme yanılgısına iyice mahkum takıntı haline getirildi. Böylelikle Amerikancı olmakla doğru bütünleşmesi oluştu. Kimse Amerikan gerçeklerini sorgulayarak, doğru politika arayışına gitmedi. En iyisi olarak aBD politikaları kabulenip, hedeflendirildi.
Halbuki, sadece şimdi değil; zamnn zaman ABD yönetimi ile CİA çelişkileri yaşandı. Seçilen ABD lideri ile CİA politikası uyuşmazlıkları, başkanın da sonunu getiren veya ona uydurtulan dönemler de tarihi olarak yaşandı. Kenedinin sonu, Lİndın Conson çelişkileri ve Niksonu görevden aldırtma sızdırmaları sadece birkaçıdır. Dahası; CİA politikası ile Dünyada birçok askeri darbenin, suikstin veya savaş provakasyonlarının olduğu da hep gözden kaçırılıyor. Dünyanın birçok ülkesinden insan kaçıran, işkence yeri kuran CİA gerçeği nedense politik eksende pek de tartışılmak istenmiyor. Şimdi de Trumpun Rusya yeni ilişkileri, özellikle istihbarat kurumu CİA ile kendisini karşıkarşıya getirdi. Resmen probagandanın ötesinde, bilgi sızdırtma ve Senato üzerinde baskı kurma esrumanları ABD devletinde direk yaşanıyor.
Bu gerçeklik, ABD hegemonyasının altında olan bölgelerde direk belirsizliklerle yaşanıyor. Genel politika ve özellikle Rusya ile ilişkiler, Çinin hangi yere konulacağı ve siyasetde öncelik krizi hangisine verileceği sorular, hala anıtlanmama raflarında bekliyor. İşte bu belirsizlik en yakınımızda da yaşanıyor. Bu gerçeği genel olarak ısrarla anlamayarak, “Amerikan desteği” kelimeli” kendini haklı çıkarma düşünce travması yaşanmaktadır. Şüpesiz bu olayı en direk yaşadığımız ülke içeleştiğimiz ve bizim ilhakcı efendimiz Türkiyede de yansımaktadır. Belirsizlik ve politik dalgalanmaları fırsat olarak değerlendiren Türkiye, örneğin Suriyede Elbap yerleşimine dek işkal ederek etkisi altına aldı. Yine Amerikan netleşmeyen Suriye ve Kürt politikası yanındaki Rusya ile duruşun belirsizliği de kolayca başka fırsatlara yönelme işdahını kabartıyor. Dikat edin; Suriye topraklarına Türkiye, Rusyanın izniyle ve uzlaşarak girdi. Halbuki, direk tek merkezli aBD yapısı olup Suriye hamleleri olsaydı, Türkiyenin böylesi bir itifak kırılması yapması mümkünmü?
Amerikada Trump yeni siyasal dönemle, oluşan belirsizlikler, direk hegemonyası altındaki yerlere de fırsat veya yenilme koşulları da yaratıyor. Türkiye bunu Rusya ile flört yaparak bir anlamda başlangıçta gerçekleştiremediği hamleleri yaptı. Üstelik, Türkiyenin başka bir önemli konusu vardır. Direk Erdoğan döneminde fiylen uygulanan Olağanüstü koşulalrın anayasa değişimiyle, yasal yeni rejime geçme hamlesi olarak da yürürlüğe soktu. Nisan ayındaki Anayasa referandumla direk hangi yönetim biçimine geçileceğini de haykırıyor. Burada çok önemli bir deneğimi de anımsatacam:
Hatırlarsanız, ikibinlerde AKP hükümete gelirken, benzer devlet içi çatışmalar Türkiyede de yaşandı. AKP devlet denetiminin tümünü elde geçirmek için, hamleler yaparken, başta ordu ve belirli Kemalist kurumlar la çatıştı. Birçok darbe girişimi veya yasal sorun yaşandı. Krizler oldu. Çoğu bunu Türkiyede demokratikleşme olarak algıladı. Israrla bunun Devlet içi çelişkilerle, çatışma şeklini nadir yazanlardan birisiydim. Ayrıca, kurulan itifaklarla birlikte ötekini yok etme mücadelesini yerinde uyardım. Çoğu bunu devlet halk veya ielrici gerici olarak sundu. Sonuçta, denilen yere geldik.
Eyer olguları doğru bilip, yerinde kulanırsak, enazından yanıltma payını da epey azaltırız. Dün kendi koşulalrıyla Türkiyenin yaşadığını, bugün ABD Trump dönemiyle yaşıyor. Tabi her ülkenin de kendi koşullarını düşünerek bunu değerlendirmek de gerekir. Üstelik, böylesi çelişkiler eyer devlet içinde yaşanıyorsa, krizin olduğunu, bunun yönetilemediğini ve yeni bir politik dayatmanın varlığını da hesaba katarak değerlendirmek şart. Nitekim; herkese Trumpun kişiliği ile tartışma yaptırılırken, aslında gizletilen siyasal gerçeklikler vardır. Bunalrın da Rusya ile ilişkilerden tutun, hangi sermaye kesiminin çıkarıyla krizin fırsatı kulanılmak istenmektedir.
Türkiye de bu dönemi, Erdoğanın yeni Anayasa referandumu ile yeni rejimin yerleşme yönelişi ile katılıyor. Olay zaten baştan, demokratiklikle alakası olmadığı ortada. Olağannüstü koşularla gerçekleştirilmeğe çalıştırılması dahi özün kendisi ortaya seriliyor. Olağan olmayan koşullar sonucu da içte baskılarla tektip medya probagandası çenberinde konu geliştirilirken, dışta da kitleleri kendi çizgisine çekmek için de krizleri ateşlendirmeğe hız verildi. Buda gelecek rejimin de habercisi şeklinde geliyor.
Kıbrısınn ve özellikle Kuzey Kıbrısın Türkiyeleşme gerçeği ile de ısrarla yaşanan bu dönemde adım atılamıyacağını da aylar ötesinden uyardık. Birileri abartılı “senesonu” çözüm lafazanlığı yaparken, ısrarla bu koşulları sıralayıp, krizin mrkeze konulduğu dönemde, adaya barış hamlesinin gelemeyeceğini hep anlatmakla meşkul olduk. Hele de Türkiye Anayasa referandumuna girip, fetihcilik le dış politikada kriz ve hat ta savaşa oynarken, Kıbrısda birilerinin hayal etiği adımların atılamıyacağını uyardık. Ama biz KIbrısda yaşıyorduk ve dünya umurumuzda değildi! Birilerinin yalanları, sırf işimize geldiği için de inanmak isteniyordu. Hele de çözüm ve barışta ödenecek bedelin de kaçışıyla resmen onca ırkçı faşist talepleri dahi gayet pişkin şekilde “barışçıl” diye de savunan yakınlarımız neyazık ki oldu.
Şimdi gerçekliğin koşulları kimilerinin suratına vuruyor. Dün “ha bitti, ha bitiyor” diyen ve gülücüklerle tatlı cümleli çözüm sözcükleri kulanan akıncı, birden şahinleşip şovenizmin kale komutanı gibi şaha kalktı. Kıbrısı biranlamda Türkiyedeki referandumun terkisine taktı. Boşuna değil Türkiye medya havuzu akıncıyı durmadan ekranda gösteriyor pozisyonuna geldi!Yarın sorgulamadan sırf referandum milliyetçiliğin tırmandırma adına ada denizine gelecek gemileri dahi Akıncı Rumlara veriştirerek savunacaktır! Dün “liderler masaya” diyenler, şimdi birkısmı “Aman akıncıya dokunmayalım” diyerek bunu dahi seslendirmiyorlar. Çünkü Rumları suçlayarak adeta Türkiye referandumuna da takılarak bu süreci geçiştirip, gelecekte ayni yerde kalma hesapları da vardır. Ta baştan şu uyarıyı yaptım: “Akıncı, daha aday olurken, en faşist örgütleri ziyaret edip destek isterken, neden bazı sol kesimelri ziyaret etmedi” kuşkulu soruyla uyarımı yaptım. Yine; Herkes Mart ayında Aydanın da “cipalalarıyla” Cenevreye gidileceğini açıklarken, ben bunun anlamsız olduğunu ve Türkiye referandumu nedeniyle tam aksine krizlerin artacağını yazıp uyardım. Haklı çıkmak eşitdir kamuoyunda anlaşılmak da olmadığını yeniden yaşayarak bu yaşımda tekrardan öğrendim!
Türkiyede anayasa referandumu Nisan ayında sonlanacak. Eyer, kaybetme tehlikesi devam ederse, kriz ve hat ta kontrolu provakasyonla kıvılcımların da çakılması beklenebilinir. Türkiye kamuoyu özellikle böylesi provakasyon siyasetlerine kolayca düşerler. Suriye içlerine yönelme veya Kıbrısda kriz gerginliği ile denizlere gemi gönderme hareketleri, hayırcı kesimin bir bölümüne de “biz Türkiyenin haklarını koruyacak kadar güçlüğüz” mesajını vererek oy avcılığına gidilebilinir. Bir Barzani ziyaretiyle gelişen kriz ile Kürt hesabı kadar, yarın Akıncının tepside sunduğu şovenist ırkçı probagandayla da Kıbrıs üzerinden bazı kesimi çevirme adına kulanması mümkündür. Zaten dikat edin, Yunanistan ve iranla dahi kriz süreci hazırda tutuluyor. Dün iranla Suriye politikasında ateşkese de uzlaşırlarken, birden Trumpun da işaretiyle Basra Körfezi ziyaretiyle nasıl iranla altüst olan politik zemini gördük. Hele Amerikan politikasıyla Türkiye referandum ekseni kırılmaya aday çok unsuru bakrındırıyor. İnanmayan Almanya ile onca flört ilişkisine karşın, nasıl kırılganlık oluştuğuna baksın.
Kısaca; olağanüstü koşullarda yaşıyoruz. Ekonomik kriz, savaş hali ve genel politikadaki aşmazlıklarla, girişilen yeni rejim çatışmaları, her olasılığa gebe bir ortam oluşturdu. Bu belirsizlikler, zaman zaman fırsatı kulanma veya kontroldan çıkma sonuçlarını yaratacak boşluklarla doludur. Biz önce doğruları okuyalım. Öngörülerimizi önümüzdeki koşulları da gözeterek yapalım. Umurumuzda olmayan ve bize sıkılmadan yalan söyleyen politikacılarımız, yarın kendi çıkarları uğruna kolayca bizi yeniden resmen satarlar. Yarın Erdoğan başkanlık rejimiyle yeni Türkiyeye geçtikten sonra, buraya da benzer rejimi önerince, sarayda kalmak isteyen Akıncı veya otoriter güce şimdiden meraklı politikacılarımız hemen sarılır. Zaten İsmail Boskurt ve Tahsin Ertoruloğlu bunu seslendiriyorlar. Onuniçin en iyisi krizi Rumlara veriştirerek oynamak sarayın parıldayan ışıklarında gayet münasiptir. Yeterki biz “Akıncı solcudur, demokratdır ve barış istiyor” ezberimize devam edelim. Çoğu zaman seslendirdiği “KKTC ği güçlendirelim” öncelikli felsefesini de hep unutalım. Zaten Kıbrıs soluna Mehmedali ve Akıncının verdiği yıkımı öteki kesimler vermedi. En olumsuz uygulamaları bunların neyazık yaptığını ve sol adına gerçekleştirdiğini hep kitlesel afyon gibi yutarak unutuyoruz.