Turizmde geçen yıl da aradığımızı bulamadık dediler ama – Alpay Durduran

562

İnsanlarımızın durumu utanarak seyrettiğini sanırım. Haftalık ekonomi ekinde birinci gazetemizin birinci haberi turizm 2016 yılında aradığını bulamadı idi. İki gün sonraki haber teşviklerimiz meyvesini veriyor oldu. Bakanımız teşviklerle nasıl turizmi uçurduğunu anlatıyordu. İnsanlarımızın durumdan utanmaması olası mı?

Gazetenin ekindeki haber tabii ki resmi istatistiklerin ve raporların açıklandığı ve değerlendirildiği bir şeydi. Devlet destekli doğrulardı. Bakarsak ilk alt başlık: turistik tesislerin 2016’daki ortalama doluluk oranı %48,6’da kalırken 2015’e göre %0,4 oranında geriledi. Yani bakanın desteksiz attığı açıkça ortada…

Bunu yapan bir bakan karşılaştığı her haberli kişinin kendisini dalgaya aldığını bilir olmalıdır ama bilmez çünkü o at da belki tutar anlayışındadır. Onunla karşılaşan bilgililer arasında ona yalan söyleyenler de vardır. Onlara göre bol harcamalı seyahat demek olan fuarlara katılmak turizmi teşvik etmeye yetmese de kendinin keyfinedir. Bazıları da turizmin sürekli desteklenmesinin kaçınılmaz olduğuna inanır. Zaten çoğu ilgili teşvik dedin mi devletten para koparmak ve hesabını da tutmamak demektir. Devamı için bakan desteksiz atsa da yararlıdır. İtiraz edenin olmayacağı da bu haberden bile anlaşılmaktadır.

Turizm sektörünü en iyi anlatan istatistik kayıt geceleme sayısı olduğuna göre bunun akabinde her yıl iştahla nerede kaldı diye aranan teşvikin etkisini hemen istatistik didiklemesi yapılmaması öğreticidir. Haberi hazırlayan kişi paramızı insafsızca toplayan bakanlık ve devletin turizmi teşvik etti diye bir iddiasının geçersiz olduğunu düşünüyorsak bu haber bizi haklı çıkarır. Çünkü altın yılımız olacak diyenler Türkiye’de terör olduğu için buraya çok turist gelecek diye ummaktadırlar, şüphesiz üzüntüden kahrolarak! Yani teşviklerden değil dış etmenlerden turizmin yönleneceğine emindirler.

Teşvikler etmen kabul edilse idi onların yıllar boyunca neleri teşvik ettiklerini araştırırlar ve seçenekleri arttırmaya çalışılmasını önerirlerdi.

Ne yazık ki devletin söylediklerini ve etikleri ve yaptıklarını değerlendirmeğe çalışınca hep havadan konuşulduğunu görürüz. Örneğin teşviklerde politikasının hiçbir teşvikin uzun süre kalamayacağı ve sektörlerin kendi ayakları üzerinde durmasının esas olduğu yazılı onaylı karara bağlanmıştır. Türkiye de güya buradaki tüm temel politikaları toplayan üç yıllık programlarla denetlemektedir. Onun için yardım heyetinin değerlendirme raporlarında açıkça teşviklerin bir işe yaramadığı istatistiklerle anlatılmaktadır.

Ancak her zaman belirtiğim gibi burasını yöneten Türkiye ve onun buradaki vekilleri popülizmin dik alasını yapmadan duramaz. Bu batak statükoda seçim diye bir de bela var. Yandaşlarının ve sonunda ucu ortaklaşmaya uzanan ilişkilerin sürmesi için uyanık ve iyi niyetli birilerinin seçim süzgeçlerinden geçmesine izin vermemek gerek ki adı yemlemedir. O yemlemeye göz yumunca kendi yardım heyetinle de ters düşmen kaçınılmaz olur ama ne gam! Biri gider biri gelir. Türkeş hemşerimiz bu gazi topluma izolasyon nedeniyle yardım etmeyi çok görmemek gerek, ayin dönüm Türkiye toprağına düşen yardımla kıyaslansa az bile demedi mi? Kıyas olsun diye hangi bölgesini karşılaştıracağımız demedi onun için hesaplamayacağım ama düşüncesizce atılan adımlarla cebine el atılan ve dolaylı vergi ve harçlarla anası ağlayanlara ne diyeceğini merak ederim.

Artık öneri yapacak olanaklar da kısıtlandı. Zaman yetmez oldu. Turizmi teşvik edecek paran varsa veya Türkiye para verecekse ne gibi bir turizmi teşvik etmek önceliklidir diye seçme yapmalısın. Yaptınsa soruşturmak için önce istatistik dairesine, yıllık programları hazırlayan yerlere gidersin değil mi? Uzun yıllar içinde harcanan paralarımızın nereler gittiğini ve seçtiğin tür turizme ne kadar etki yaptığını izleyeceksin. Ama istatistik yıllıklarını ve yıllık programları eskidiler diye çöp sayıp atıldığını görürsen önce devletin hafızası demek olan arşivinin yeterli korunmadığını dert edinirsin ve haykırırsın. Ama halk ne olmuş yahu deyip kulak asmaz. Asacak olanlar gene devletin içindeki arşivin önemini eğitiminde olsun öğrenmiş olması gerekenler olmalıdır. Yani olmadık yerlerdeki küstürülmüş veya susturulmuş veya olanaksızlıklarla boğuşmakta olanlar konuşmalıdırlar.

Devlet kapitalizmi benimsemiş olduğu için çok kişi turizmle uğraşır. Onlar sektörlerine saygılı ise Türkiye’den destekli popülizmden kâr etmekten başka bir şey düşünseler hiç değilse Ticaret Odası gibi az çok paralı kurumdan bir arşiv bulabilmeli ve ağır aksak olsa da düşünce ve değerlendirme raporları elde edebilmelisiniz. Ne dersiniz sormaya değmez mi?

Turizm çok çeşitlidir. İşim olmadığı için cinslerini sayamam ama mutfak önemli bir ögesidir. Kıbrıs’a has dediğimiz hellim şimdi önemli bir ihracat malı olduğu gibi turistlere de sunularak turizme destek olma şansı var sanırım. Ama ben aradığımda gerçek Kıbrıs helliminin tadını bulamıyorum. Bir gün ezkaza birini bulsam daha sonra ayni imalatçının ayni tatta olanını bulamıyorum. Kooperatif helliminin yaşam kavgası içinde olduğunu bildiğimden ve kooperatifçiliğe önem verdiğimden ısrarla bulup aldığım hellimin bir gün tümünü çok tuzlu olduğum için atınca turizme teşvik diye hellimli yemekleri öneremeyeceğimi biliyorum. Ama daha önemlisi özel ürünlerimizin eğitim müfredatında tanıtılmadığını ve onların adlarının bile korunması için bilgilendirme yapılmadığını görüyorum.

Ne imiş geçmişle bağlarımızı koparmak için tarihimizi de uydurmalı ve dilimizdeki kelimeleri bile yok etmeliymişiz. Bu kafayla Kıbrıs’a 1572’den sonra gelenlerimizin aklındaki harnıbı ( harubu) (harnubu) keçi boynuzu yaptılar. Gulumbrayı cehennem topuzu ettiler. Herseyi ne yapacaklar veya yaptılar bilmem. Turiste hoş bir tat bir anı verecek olanlar, turistin gittiği ülkede Mandrez’e gittik şeftali dedikleri köfte ile gulumbra dedikleri bir sebze yapılmış meze yedik, üzerine de tahin ile limondan yapılmış adı sorulmaz bir şey tattık diye anlatmalarını sağlayabilir miyiz? Yoksa buradan Antalya’ya ulaşıp adını bazı katkılarla değiştirenlerin taktığı adı vereceğiz. Oralarda meze kültürü bizdeki gibi değildi ama şimdi Yunanistan’dan mülhem meze yarışına girdiler.

Türkiye’de devlet mi bunları teşvik ediyor yoksa kapitalistler dedikleri mutfak esnafı mı yapar. Bizde de mutfak esnafı serbesttir ama onların arasında turistik unsurları standartlaştırmaya talep yoktur. Kendileri de standart kovalayıp kalite sürekliliği sağlamaya çalışmaz. Demek ki onlar ancak geçinirler. Çünkü en iyi teşvik iç taleple desteklenebilmektir. Gittiği mutfaklarda portakalın alasını bulacaklarsa alasını da bulabilmek gerek. Cinsleri yenileme çabasını destekleyenler var ama Londra çarşısında satılanı burada bulan İngiliz’in bunu anımsaması olası değildir. Ben Kıbrıs patatesini bulamadıktan sonra o da boşuna…

Turist iyi anılarla ayrılmalı değil mi? Sokakları temiz, trafik levhaları iyi, yolları bakımlı ve sokak adları yerli yerinde olduğu için kaybolma riski az bir ülke görmek ilk değerlendirmedir. Konunun devamı, özel turizm, kültür turizmi falandır. Yaz yaz bitmez. Biz ise kıt kaynakları harcadık ne kazandık hesabını yapamıyoruz.

Kapısının tam karşısında aylar önce AB parasıyla yapılan yolun yanmayan sokak lambalarının yanmadığı halde direğinin devrilmesiyle yan yatmış duran lambasız alaca karanlık sokak olan yerde bu yazıyı yazıyorum. Belki de başkentin en çok turistin geçtiği bu alaca karanlıkta gün aşırı çöpler havada uçuşur ve kaldırım arada sırada onarılsa da asla tam olmaz. Kaldırım kenarında da kamu malı sayaçların çukuru çöp yığınına katkı yapar. UNDP parasıyla döşenen ve kalitesizliği o zamandan tespitli sayaç çukurları (kutuları) içindeki pislik ve sahipsizlik tüm ülkeyi temsil eder.