Lise 10. sınıfken Mario isimli, İtalyan asıllı bir arkadaşım vardı. Türkçe bilmiyor, hala KKTC’den bir haber ki, gönül rahatlığıyla yazabiliyorum. Hiç şüphesiz hayatım boyunca gördüğümde köşe bucak saklandığım tek arkadaşım olmuştur. Okula başladım, tabii başka ülkeden yeni biri katılmış, tanımaya çalışıyor insanlar haliyle.
İsmin nedir’den sonraki ilk soru:
– Nerelisin?
Kıbrıslıyım.
– Ah! Öyle mi? Ben Yunanistan’a tatile gittim!
Çok güzel, Kıbrıs Yunanistan’da değil.
– Doğru, ama sen Yunanca konuşuyorsun.
Hayır. Türkçe konuşuyorum. Kuzey Kıbrıs’ta doğdum.
– Ah! Öyle mi? Ben Antalya’ya tatile gittim!
Çok güzel, ama ben Türkiye’den de gelmedim. Kıbrıslıyım.
– Kıbrıs’ta Türkçe konuşulmaz, Kıbrıslı değilsin. Sen Türkiye’den geldin.
Hayır. Kıbrıslıyım. Kıbrıs’tan geldim.
– O zaman Rumsun!
Hayır, Kıbrıslıyım. Sadece Türkçe konuşuyorum.
-Hayır Türkiye’den geldin….
Sanırım nereden geldiğimi, Kıbrıs’ı anlatmam haftalarca sürdü… En sonunda benim Rumca konuşmadığımı, ama Türkiyeli olmadığımı da ısrarla söylememden usanmış ki, bir gün eve gitmiş ve Kıbrıs’ın kuzeyini araştırmış.
Ertesi gün okula geldi ve bana tek bir soru sordu. Sanırım bu soruyu eğitim hayatım boyunca beni her gördüğünde de sormaya devam etti.
– Okula eşekle mi geldin?
14 yaşındaydım, nereden geldiğimi anlatamıyorum. Dünya üzerinde Kıbrıs’ın Kuzeyinde Türkçe konuşan bir toplum var, dinletemiyorum. Bir de üstüne bana her gün, – Okula eşekle mi geldin? Diye soruyor çocuk!!!
Sonradan öğrendim ki, evde araştırmış. Kuzey Kıbrıs yazmış, resimlere bakmış. Karpaz var, eşekler var bir de…
Kuzey Kıbrıs Mario’nun 14 yaşında baktığı gözleriyle bir Eşek Adasıydı…
* * *
Son günlerde herkes paylaşıyor sürekli… Bir de Gülse Birsel’in gözlerinden Kıbrıs’ın Kuzeyi var… Mutfağımızı anlatmaya çalışmış güzelce, kumarhanelerden ibaret olmadığını dile getirmiş. Salamis Antik Şehrinden, St Barnabas Manastırından bahsetmiş.
Yazısının son kısmında şöyle demiş: ”Ekonomik ve siyasi sıkıntılarına rağmen adalılar mutlu, huzurlu. “Yabancılara sunduğumuz en önemli ürünümüz demokrasi ve sağlam hukuk” diyor KKTC Başbakanı Özgürgün. Hakikaten de demokrasi oksijen gibi solunabiliyor adada. Yerlilerden biri de “Burada ne olursa olsun, dünya bile yıkılsa, pazar günü mangal yanar, içkiler içilir, çünkü kafamız rahattır” diye anlattı hayatlarını.”
Benzer soruları hep ben de soruyorum kendi kendime, siz soruyor musunuz sorguluyor musunuz bilmiyorum…
Ekonomik ve siyasi sıkıntılara rağmen adalılar gerçekten mutlu mu? Mutlu muyuz gerçekten? Ben mutlu değilim.
Demokrasi oksijen gibi solunabiliyormuş adada…
Övünülecek birşeymiş gibi eklemiş yerlilerden birinin söylediklerini ”burada ne olursa olsun, dünya bile yıkılsa, pazar günü mangal yanar, içkiler içilir, çünkü kafamız rahattır..”
Ne kadar doğru, ve doğruluğu bir o kadar üzücü… Kıbrıs’ta her ne olursa olsun, dünya bile yıkılsa, pazar günü mangal yanar, içkiler içilir, çünkü insanların kafası rahattır. Bunu dile getirebiliyor olmamız bile, utanç verici değil mi? Çünkü ben utanıyorum. Çünkü benim kafam, rahat değil…
Kimsenin de kafası rahat olsun istemiyorum, çünkü Kıbrıs’ın Kuzeyinin, Kıbrıslıların durumu git gide daha da içler acısı bir durum alıyor…
Git gide daha da ırkcılaşıyoruz, uluslar arası topluma dahil olmaya çalışırken kendi içimizde git gide daha çok uzaklaşıyoruz birbirimizden…
* * *
Barış’tan, Avrupa Birliği’ne üye olmaktan bahsederler…
Ada yarısının bir kısmı birleşik Kıbrıs hayalini kurar ve Türkiyenin uyguladığı politikalara karşı durmaya çalışır,
gücü yetmiyor tabi, hırsını insanlardan çıkarıyor.
Hala sistem ve insanlar arasındaki ayrımı yapamıyorlar… Rum kardeşlerini çok seviyorken, Türkiyeden gelen halka ‘fellah’ diye hitap ediyor, ötekileştiriyor, dışlıyor. Sorsanız barış ister, çünkü Kıbrıs’ın kuzeyinde barış, onlar için sadece Kıbrıs’ın birleşmesinden ibaret.
Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan halk… Biz en Avrupalı, en eğitimli, en kültürlü…
Biz ne yapıyoruz biliyor musunuz?
Farklı ırklardan insanların birlikte yaşadığı, farklı dinlere mensup insanların özgürce ibadet etme hakkına sahip olduğu AB’ye üye olmak isterken, küçücük adayı kimseyle paylaşamıyoruz.
Sözde açık görüşlüyüz, kimi zaman bir kadını başındaki bir kumaş parçasıyla yargılamaktan hiç çekinmiyoruz.
Yerlere göklere sığdıramadığımız kültürümüze, ülkemize bir çok sebepten göç etmek zorunda kalmış insanları kabul etmiyoruz..
Kıbrıslı birine tecavüz edildiğinde darp etmekten geri kalmıyor, Kıbrıslıların işlediği suçlara göz yumuyoruz…
* * *
Kuzey Kıbrıs, Mario’nun gözünden bir eşek yarım adası mı,
Gülse Birsel’in gözünden huzur kokan bir yer mi,
Bilmiyorum.
Başbakanın dediği gibi bir demokrasi yarım adası olmadığı kesin.
12 yaşındaki yeğenime ‘gerizekalı’ dediği için kızdığımda, sen başbakandan daha mı iyi bileceksin? Diye cevap verebiliyor mesela bana. İnternetten izlemiş…
* * *
Benim gözümde Kıbrıs’ın kuzeyi,
insanların çoğunluğunun adaletsizliğe gözlerini yummuş, kulaklarını tıkamış, ağzını bantlamış insanların
ve evet..
Belki de gerçekten ne olursa olsun, dünya bile yıkılsa, pazar günü mangal yakan, içkiler içen, insanların yarım adası,
çünkü ne olursa olsun, dünya bile yıkılsa, kafaları rahattır..
Yaşadığımız bütün sorunların tek sebebi de bu değil midir?