yaklaşımlarÖzkan YıkıcıGünümüzü yaşarken, geçmişi anımsarken ikileminden – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Günümüzü yaşarken, geçmişi anımsarken ikileminden – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Salı günü, program sonrası eve geldim. Biraz internet takılımı yaptım. Ardından ekrana yöneldim. Yerel medya toptan Akıncı ve Çavuşoğlunun açıklamalarını yayınlıyordu. Merak edip, birazda sonuçta yazacağım bazı konulara örneklem olsun diye, kumanda ile tarama yaptım. Türkiyenin belirli ana akım medya da aynen konuşmaları veriyorlardı. Aslında, gerçeğin yaşanmışlığının adeta siyasal haberciliğinin, idolojik öğretisini anlatıyorlardı. Üstelik, sıkılmadan ve düne dek “ha bitti, ha bitiyor” diyenler onlar değilmiş gibi, veriştirme yarışına girdiler. Bunun elbet mesajları vardı. Kıbrıslı Türkler mi yoksa Türkiyedeki referanduma yönelik mi ikilemi gidrek, kısa zamanlı Türkiyeleşme ile imaj amaçlı sözlerle sorularla dolduruldu! Aslında tarihi bir gerçeğin yeniden yaşanmışlığı oldu. Sadece günlük hamlelerin de etkisiyle nüyans farkları dışında ayni senaryo, yazılıp oynandı. Hep “biz istiyoruz, ama onlar isemiyoruza” ek olarak Doksanlar sonrası “masadan kaçırılma da” eklenip, hem kısırlaştı, hem de ters yönde zenginleştirildi. Ama haklı onlar değil de bu kafayla, ilgili yöntemle sonuç alınamayacağını, barışçıl yol denilirken, şovenizimle hareket ederek ulaşılamayacağı, yasadışılıkları yasalaştırma ile demokratikleşme olmadığı, etnik kimliklerle oynanırken, şovenizme dayanırken, barışçıl değil de faşizme yönelik politikaların olacağını hep yazdık. Hele de elde olmayan yetkilerin, bazı kararları alamayacak koşulların gerçekliğine rağmen, atılan “çözüm hemen şimdi* 2 lideri güçlendirelim” sözleri, imaj ve öşşöylesine talep ötesine geçilmiyor ve geçilemedi.

Yeniden ufak bir anımsatma; Kıbrıs sorununda hangi dönemde olursaolsun, oluşan siyasal ayar veya sıçrama, liderlerin görüşmeleriyle değil, dış güçlerin kararları ve hazırladıkları kurallarla gerçekleştirildi. Yine unutulmadan, Kıbrısda özellikle bizim işbirlikcilerin ikidebir olmazsa olmaz dedikelri “garantörler ve garanti” olayı, Tarihi yaşanmışlıkla bunlar Kıbrıs cumurieytini dahi dağıtan ve garantör etme yerine darbe veya işkal yaparak yıkanlardır! Ama insanlara kurgulatıp paranoya gibi yerleştirdikleri düşünceyle,, “Garantörsüz olmaz” talebi bizde hala büyük prim yapmaya devam ediyor. Daha kötüsü; kriminal araba lastiği patlatmak ile garantörlük kuramını birbirine karıştırıyor. Oysa, biraz düşünen, Kıbrısda tüm yaşanan olaylarda ada garantörlerin kucağında bulunuyordu! Yine de yaşandı.

Son olay yeniden bizi haklı, onları yanlış yapan gerçeğini yeniden su yüzüne çıkardı. Barış değip, nerede ise işin sonuna gelindiği mesajları abartarak haykıranlar, birden sanki hiçbir gelişme olmadık üzerinden özellikle Bizimkiler ve Türkiye veriştirmeğe başladı. Akıncı ile Çavuşoğlunu dinlerken, adeta onca biriken “bitiyor, son fırsat” imajlarının yerlebir etmenin kolaycılığını yaşıordum. Çünkü, hep görüşürken, en hafifiyle, şovenizmi kırma veya etkisini azaltma adına brakın ufak adım atmağı, daha fazla yaygınlaştırarak, onların taleplerine hizmet edecek önerilerle görüşmeleri gelişletme formülünü yaşadık. Zaten öyle olmasa, Güneyde parlementodan geçen ve benzeri her iki tarafta oldukça kabarık olan olaydan onca gürültü ve tepki çıkmazdı. Hele , şovenizme yönelik bazı adımlar atılsaydı, faşizme, şovenizme hizmet edecek söylemler bu kadar rahat vurgulanamazdı. Bir anlamda, Faşizim yapısı gerektiği anda hizmetini, görevini yaptı. Tabi hiç konuşturulmayan ve oldukça önemi olan Türkiye anayasa referandumuna nedenli katgı yapışı ise yorumlatılmadı!

****

Bunlar tekrardan yaşanıp, aslında uzlaşıldı denilenin de en basiti şovenizme yönelik hiçbir gerileme sağlanmadığı sonucu, kıbrısda son Salı demeçleriyle yeniden kanıtlandı. Barışa giden yolda eyer hala şovenizimle uzlaşarak ve onları tatmin edecek karar ile söylemler öncelikli oluyorsa, konunun tek tek kararına boğulmak da gerekmiyor. Hele Kuzeydeki Türkiyeleşme gerçeği ve bu olayın hem de Türkiye referandumla rejim değişim gerçeği varken, önce Cenevre son fırsatı denilip, ardından şoven rüzgarı kasırgalaştırmak istenircesine işleniyorsa, demek ki istenilen gelecek Kıbrısın da net resmini görmemiz şart.

***

Biz bunları sadece güncel gelişmelerle birlikte, tıkanıldığı zaman söylemiyorduk. Sosyalist başlangıç ilk örgütlenme sürecinden itibaren böylesi görüşmelerin çözüm ve barış getiremeyeceğini, anlamlarının başka olup sadece yeniden sömürgeleşmenin üretileceğini, vurguladık. İnanmayanlara aşağdaki tarihi dönem yeniden anımsatılıyor..

****

Yıl 1979 olup, baharın gelgitleşmesi, Ankarayı sarmalıyordu. Kıbrıslı öğrenci yurtları kapatılıp, öğrenciler ordaburda dağıldı. Yine de ilişkilerini sürdürüyorlardı. Yeni yeni örgütlenip, devrimci amaçlı olan Devrimci Gurup da bu yeni dönemin tortularından kurtulmakla meşkuldu. Hem sosyalist birikimi sağlama, hem de örgütsel konumu koruma adına yeni koşullara uyuluyordu. Ayrıca, Ankara ve genel Türkiye sıkıyönetimle daha baskıcı döneme geçti. Bir yandan dıştalanılan merkezi örgütlenme gerçeği, kapatılan yurtların yaratığı travma ve Türkiyenin sıkıyönetim gerçekliği altında Devrimci Gurup ayakta kalma ötesinde, siyasal birikimini de geliştirmekle mejburdu.

Bunlar yaşanırken, Kıbrıstan “2 lider” görüşmesi haberleri geliyordu. Bunları da izlemek gerekiyordu. Hernekadar Türkiyede yaşanılsa da ülke gerçeği de Kıbrıstı! Çok geçmeden bukez Denktaş Kipriyano anlaşma ilkeleri ortaya çıktı. Bunun hemen peşinden birçok yapı da “Kıbrısta barış” gerçeği olarak bunlara sarıldı. “2 Liderin” görüşerek bu ilkelerle adaya barış getireceklerini vurgulayanlar oldu. KÖGEF de sol yapılı olmasına karşın ayni görüşü savunuyordu.

Eyer siz siyasal bir harekete yöneldiyseniz, bunu taşlandıracak politik unsurları da yaratmanız gerekiyordu. Bu alanın önemli bir kesimi de güncel siyasal gelişmelere müdahale etme yoluyla idolojinizi geliştirmenizdi. Devrimci Gurup da bu konuda siyasal tavır üretmesi gerekiyordu. Daha önceleri özellikle yurtların kapatılma sürecinde adaya gidilip köy köy gezme önemli pratiği de düşünülünce, artık kendine has tutumu yansıtacak kararlar alıp, siaysal boşluklarını doldurulması gerekirdi. Üst parti yapısı da olmayınca, öğrenci hareketi olup, muhalefet eksenli sosyalist amaçlı bu başlangıç sürecindeki hareket, yine de ülkesine yönelik politika yaratması şarttı. Denktaş Kipriyano anlaşması ve geneldeki “2 Toplum lideri görüşmeleri” konusunda, görüşlerini oluşturması şart haline geldi.

Yapılan tartışmalarda ve eldeki birikimlerle ikili bir kararlar alındı. Teorik olarak olayın doldurulması yanına, konunun Türkiye kamuoyuna da açıklanması için, eylem yapma ikilemine karar verildi. Yapılan tartışmalar ve eldeki bilgielrle, Denktaş Kipriyano veya öncesi Denktaş Makariyos anlaşmalarının adaya barış getirmeyeceği tezi üzerinde anlaşıldı. İncelenen ve yaklaşık o dönem için “10 yıllık birikimle” bu tip görüşmelerin de çözüm taşıyacak nitelikte olmadığı anlaşıldı. Slogansal olarak “Denktaş Kipriyano anlaşması, Kıbrısa çözüm getirmeyecek le” şeklendi. Genelde ise “toplumlar arası görüşmeler bu şekliyle, adaya barış getiremez” teorisini de üstüne oturtuldu.

Bu konuda yaklaşık Ankara başta olmak üzere 1 aylık eylemlerle Türkiye kamuoyuna anlatılmağa uğraşıldı. Sadece ankarada 150 kişi bu eylemlere katıldı. Bildiriler dağıtıldı, Duraklarda ve otobüslerde konuşmalar yapıldı, kuşlar uçuruldu ve mümkün oldukça Türkiye basınını kulanmaya çalışıldı. Kıbrıslı öğrencielrin resmi eksenler dışında ilke defa bu denli resmi idoloji dışında sol içerikli bir probaganda dönemi yapıldı.

Sokak eylemleri sonrası, okullarda ve bazı önemli yerlerde duvar gazeteleri veya bildirilerle konu gerektiğinde işlendi. Öteki Kıbrıslı öğrencielrle sık sık tartışıldı. “2 liderin, Toplumlar arası görüşmelerle” adaya çözüm olayı oldukça konuşuldu. Önemli birikimlerle konu salt Kıbrıs değil de Türkiye gerçeği ve Emperyalist niteliklerle tartışıldı. Bu arada, ilginç siyasal önemli kavşak da ilk defa bu süreçte konuşuldu! Denktaş Kipriyano ile federal Kıbrıs ilkelerini imzalarken, öte yanda Kıbrısın Kuzey coğrafyasında bağımsız devlet ilan etme politikasını da kitlelere yavaş yavaş enjekte etmekle meşkuldu. Bu ikilem, Devrimci Gurup yazılarında ısrarla çelişki olarak ortaya kondu.

Gördüğünüz gibi, olay şimdilerde sadece yaşanmadı. Hep ikili denip, oyunu hep başkası oynadı. Kıbrıs görüşmeleri denilirken, darbeler yapıldı, işkaller gerçekleştirildi, “bağımsız devlet” ilan edildi, Yeniden sermaye el değiştirme kararları alınıp, ilhaklaşma adına nifus yığıldı. Bunlar hep görüşmeler yapılırken ve çözüme yaklaştıkça gerçekleşti. Dahası, her görüşme yeniden başlarken, hesapta çözülen sorunlar denilirken, aslında yeni sorunlar eklenerek konu iyice dalanıp budaklandırıldı. Tıpkı son görüşmelerde dört özgürlük hamlesinin Türkiye tarafından yapılıp, akıncının kıvırarak geçiştirmesi gibi….

Şimdi; Tüm bunlar yeniden yaşanırken, açersondan başlayan daha önceleri Enosis ve Taksin tezleri ile ateşlenen, Kisincır doktrini ile şekilenirken, Avrupa Ortadoğu rüzgarında kısılırken ve Avrupa rüzgarı ile Annan planı yaşanırken…. Daha nicesi olurken, “2 liderin” hangisinde etkisi oldu? İşte Kıbrısın yanıtı burada aranmalıdır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin