İkibin yılında Brezilyada Lula seçimi kazanıp, Brezilya devlet başkanı olur. İşçi partisi Sosyaldomakratlaşarak ve piyaaa ekonomisine fazla dokunmadan, yönetimi sürdüreceğini belirti. Elbet, biryanda kazanıp sermaye kesimini yine de belirli ölçüde ürküten gerçekler varken, öteki tarafta da sol beklentielrle Lulaya oy veren sosyalistler ve bunlara bağlı örgütler vardı. Bunlar yeni Lula iktidarına karşı politik etkinliği lehlerine kulanmak için de direk tavrı hem de sokakta koymaya hemen giriştiler. Lula politikasını, “piyasa modeli üzerine, sosyal politikalar yerleştirmek” olarak açıkladı….
Zaman akıp giderken, ikili eylimelr yoğunlaştı. Sosyalist kesimler, lehlerine dönüşüm için sokağa çıktılar. Topraksız köylüler, sosyal güvence isteyen yoksular, kentlerin varoşlarındaki insanların yaşam talepleri, sokakta yankı buluyordu. Ayni şekilde, Brezilya sermaye kesimi ve yabancı sermaye de Lulaya karşı özellikle orta ve küçük burjuvalara da hitap ederek, onların sermaye terkili taleplerle Lulayı zorlamakla meşkuldular.
Brezilya hükümeti yandaşları ve belirli Sosyaldemokrat kesim, solun sokakta tepki koymasını hemen eleştirdiler. Lula buna karşı çıktı! Önemli sözlerini direk en yakınlarına yönelti: “Tabiki sol da sokağa çıkacak* Onlarda taleplerini vurgulayacak* Sosyalistlerin sokak hamlesiyle, bizim daha iyi ezilenden yana tavır koymamızı da kolaylaştıracaktır* Demokratikliğie inaıyorsak ve solcu olduğumuzu söylüyorsak, onların sokaktaki direnç gücüyle, bizler de yol almakta kolaylaşacağız” dedi! Özet olarak, solun evine değil, sokakta baskı gücü olarak kalıp, yönetimi resmen baskılama ile yönlendirme dinamiğini vurguluyordu. Hat ta, yapılacak yanlışların da bu şekilde düzeltileceğini söyledi. Nitekim, başlangıçta birçok yanlış eylimi sokaktaki sol resmen eleştirisel gösterilerle engeledi veya cezalandırdı.****
Bu denklem, Rusefin son döneminde bozuldu. Özellikle sermayeye verdiği tavizlerle, sol açılım denklemi bozulurken, itifak yapıp bakan veya meclis başkanı yaptığı kesimlerin yanlış seçilip, sokağa dikat etmemesi, sonucu, Rusefi, öncelik verdiği sermaye kesimi ve yanına aldığı sağ itifakcıların oyunalrı ile devrildi! Daha doğrusu, sivil darbeyle, pralemento parmak sayısıyla geçenlerde uzaklaştırıldı. Brezilyanın yaklaşık 16 yılı herkese önemli derslerle dolu bir tarih geride brakıyordu. Son dönemdeki sermaye verilen tavizler, yine de onları durdurma yerine, Rusefi görevden yalandolanla hem de suçladıkları suçu kendileri işleyen kesimce alındı! Bu şimdilerde Brezilyada epey tartışılan sol eksendeki siyasal yenilgi olarak yaşanmaktadır.****
Brezilyayı neden tekrardan özetledim? Burada da adına sol diyen parti ve liderler başkan veya hükümetciliğe geldiler. Deyiceksiniz “Burası Brezilya değil”! Doğru, Brezilya değil* Ama yapılan yanlışların veya girilen teslimiyetin sonunda bedeli daha başlamadan solun tükenmesine neden olan uzun vadeli sonuçlar yarattı! Hem Mehmedali hem de Akıncı etiket olarak hep sol klişeleri kulandılar. Dünya Kıbrısı konuşurken, bunlara sol damgasıyla değerlendirme yapıyor. Oysa, ikisi de resmen teslim olmanın da ötesine geçti. Şimdi, bu versyonun Akıncı bölümünü çok acı şekilde yaşıyoruz. Türkiyeleşme ile şovenizmin bileşkeli politik tutumun çaresizliğine tanık oluyoruz. Nedense, geleneksel olarak mücadele kültürü olmayan Kıbrıslı Türkler, hep teslimiyetle yatıp kalkıyorlar. Abartıyla ötekinden çıkar bekliyor.
Anımsayın Akıncının seçim sürecini! Faşist örgütleri dahi ziyaret ederken, bazı sol parti ve dernekleri ziyaret etmedi. Bu kuruluşların sırf Akıncıyı destekleme adına, dolaylı yoldan istedikleri ziyareti dahi yapmadı! Ama kendini tehtit eden Faşist örgütleri gayet münasip şekilde gidip oylarını ve onlara güvenceler verdi. Demiştim; bu koşulları yeri geldiğinde yazacam! Yeter ki siz Akıncıyı Akıncı gibi kabulenip, oy verip veya destek vermeme duruşunuzu da belirleyin.***
Akıncı ilk teslimiyetleri de yapmadı. İkibinlerdeki ilk paketi kendinin imzaladığını ve hat ta yenilen çalışan maaşını da “Filandiya da ayın ortasında ödüyor” bahanesini nedense akılda tutan olmadı. Şimdi işler yeniden ayni tekerlemelere geldi. Nedense hep çoğunluğun gerçeklerden kaçışının acısı yeniden tekrarlandı. Kuzey Kıbrısın Türkiyeleşme ve ilhaklaştırma dönüşümünü nedense kimse değerldendirmelrine katmak istemiyor. Yanlış uygulanan görüşmeler yöntemi ve “2 liderin eldeki yetkilerini” hala yerinde konuşan pek yok. Öyle olmayınca da abartılarla “umutlanıp” desteklediklerinin şovenist rüzgarına kapılıp gidiyorlar. Direk yaşananları dahi ilgisizleşme veya tersinden konuşmakla meşkuliyet devam ediliyor. Tıpkı Mehmedali gibi, Türkiyeleşip, buradaki şovenist işbrlikcilerine hitap eden kişiler haline geldiler. Daha acısı; Akıncı son tutumuyla, Türkiyede yapılmakta olan referandumda, AKP mavzemesi olarak Kıbrısı kucaklarına koydu! Öyle “Anastasiyadis falan” demesin! Özellikle Cenevre dönemiyle ben hhem burada, hem de öteki yazdığım veya prokram yaptığım yayınlarda, Türkiyede girilen referandum nedeniyle Kıbrısta adım atma değil, yeni bonbalarla konunun aşmazda olduğunu yazdım, söyledim.
Bunu anlamayanlar ve hele Mart ayında Cenvre ile biteceğini bekleyenlere, daha bir şovenistleşip Türkiyeleşerek referandum katgılı eksenle Akıncı yanıt verdi. Doğrudur; Rumların kabul etiği okullardaki Plesibip konusu oldukça yanlıştı. Ama daha önce akıncının cenevrede Türkiyenin masaya koyduğu Dört özgürlükten başlayan talepler ne? Nedense olayların tümünü birlikte konuşmaktan hep kaçarız. Ötekini suçlayıp, sanki burası haklıdıra hep sığınıldı. Sahi; şu basit soruyu yaşananla soralım: Güneyde ortak protesto yapıldı! Taksim ve Enosis dendi. Peki neden ayni eylemi Kuzeyde yapmıyoruz? Başka açıdan; Güneydeki enosis olayları konuşulurken, herkesin birleştiği, bu alep orada tutmuyor ve desteği yokken; Kuzeyin taksimden de öte ilhaklaşma dönemine de neden karşı çıkılmıyor? Bu soruların yanıtı çok acıtan bıçak gibi gerçeklerin kesişini gösteriyor.
Akıncı zaten bu koşullarda görüşmelerle bir şey yapamazdı! Barışçıllar ise sadece “cesaretlendirelim” deyip, enazından burada bazı şovenist eylimlerin kırılmasını da çabalamadılar. Şimdi akıncıPakistana gidiyor. Haydin hayırlısı! Bakalım yarın nelerle uğraşacağız.