Türkiye başından beri yanlış politikalarıyla Orta Doğu’daki mahvedici savaşın içine girerken, hem Türkiye’deki sorunlardan hemde Orta Doğu’daki olayların da etkisiyle, maalesef terör eylemleri ni Türkiye içine davet etmiş oldu. Terörden masum insanlar etkilenirken, bu arada Suriye ile savaştan ötürü askerlerin tabutları da girilen bölgelerden gelmeye başladı. Bu arada yine Güneydoğu Anadolu’daki savaştan ötürü de ayrı olarak başka tabutlar, her gün için gelmekte. Yani insan kayıpları gün be gün artmakta.Yani kısacası şu anda Türkiye, birçok cepheler, birçok örgütler ve birçok güçlere karşı savaş vermekte. Geride Güneydoğu Cephesi, Batı’da terör Cephesi, devlet içinde Fetö Cephesi, Irak’ta Cephe, en son da Suriye’de açılan Cephe…Sola karşı Cephe, Alevilere karşı Cephe …vs…Gittikçe gidiyor…Arttıkça artıyor…Bu aradaTL de döviz karşısında erimekte.Türkiye’deki halkın aldığı artık fakirliğin ve yoksulluğun da çok altında. Son olarak asgari ücrete 104 TL artış getirmişler. Bu, bu kadar fakirleşen bir ülkeye ne kadar etki edecek ki? Bir kere en son yoksulluk sınırı 4600TL olmuş (Bu da geçen seneki tutar, bu sene döviz artışlarıyla daha da artmış bulunuyor). Sen asgari ücretliye 1400 TL gibi gülünç bir ücret vermektesin. Açlık sınırının da altında bir para bu. 1990’lı yılların içinde Türkiye o büyük banka ve para sorunlarını yaşarken, IMF’den getirtilen Kemal Derviş borsalara TL’yi bağlarken, Türkiye’deki politik istikrarın oldukça önemli olduğunu ve eğer Türkiye kendi içinde politik istikrarına bakmazsa, bu istikrarın bozulup tekrar eski günlere dönüleceğini söylemişiti. Hadi onu da bırakın, bu arada Türkiye Devleti kendisini demokratik normlara uymadığı için eleştiren AB’ye karşı da ayrı bir bayrak açtı ve elbette bu da ayrı bir sorun veya istikrarsızlık oldu. Yani şu anda %60 malını sattığı AB’yle bir rekabet veya zıtlaşma içine girecek olan AKP, kendisine uygulanacak bir ambargoda ne yapacak ? Rusya ile zıtlaşmada özür dilediği bir gerçek. Şanghay Beşlisi olarak bildiği ve ancak 5 milyar dolarlık ihracat yaptığı bu ülkelerle tek ortak yanı, onların da insan haklarına değer vermemeleri ve başkanlık despotluk rejimlerinin olması. Öncelikle Orta Doğu Sorunu’ndaki istikrarsızlıklar, işin başından itibaren Işid gibi faşist bir örgütle gerdeğe girilmesi , başından beri Işid’in Suriyeli Kürtlerin işini bitireceği inancı da yanlıştı ki nitekim Rojava’ya seyirci kalıp orada Işid’in Kürtleri katletmesi beklenirken, Kürtler çok iyi bir mukavemet gösterip oradaki saldırıyı püskürtüp, Işid’in o bölgelerdeki kontrolüne son verdiler. Hatta Kürtler Rojava gibi kantonlarını birleştirmeye doğru gidince ve Işid’i de bölgeden temizlemeye başlayınca, Suriye’nin Kuzeyi’nde bir Kürt devleti kurulacağından korkan Türkiye, Kuzey Suriye’ye girerek bu olasılığı engellemeye çalıştı. Çalıştı ama şu anda da artık mayınlı gibi bir alanın içindedir. Oraya girince bu defa da Işid’le başından beri kurduğu istikrar bozuldu ve Işid bu defa da Türkiye ile savaşmaya başladı. Halep’ten çıkan Işidci güçler Türkiye ilerlerken ona karşı şiddet kullanmaya başladılar. Hatta dediklerine göre 800’e yakın bomba intiharcısı askerlerini Türkiye’ye karşı kullanma kararı da almışlar.
Türkiye başından beri yanlış bir yol çizdi. Geçmiş, tarihsel “Yurtta barış, dünyada barış” politikasını bırakmamalıydı ama AKP ve RTE’nin fetihçi zihniyetleri, Türkiye’yi hem içte hem de dışta maceralara, kaoslara ve krizlere itti.Yanlış bir politika belirledi. Işid’le gizli ittifaklar yaptı. Işid’le Kürtleri durduracağını sandı. Olaya uluslararası insan hakları normları çerçevesinden bakmadı. Önce Esad’la, sonra Rusya, hatta İran’la bozuştu, hatta Rusya’ya bir de uçak düşürdü. Bunu övünerek yaptı ama şimdilerde Rusya’yla işbirliği politiakaları takip ediyor. Zaten uçağın düşürülmesi ile Rusya Türkiye’ye karşı önlemler alınca Türk ekonomisi , ihracat ve turizm bakımından fire vermeye başladı. Tabi yanlışlar içte de devam etmekte. Bu sıkıştırmalar, içteki dengesizlik ve istikrarsızlıklar, belki de darbe gibi bir senaryo olasılığı taşıtan kısır politikalar, iflas eden iç ve dış politikalar, Türkiye’yi açmazların içine itti. İçte baştan beri dinci, sunnici politikalarla, tarikatlarla yönetmeye çalışan Recep Tayyip Erdoğan, başkanlık rejimi politkalarını da getirince, laikliğe karşı önemli adımlar atıp, sosyal hayat içinde halkın modern yaşamını engelleme ve belirlemeye çalışınca, bunun yanında başkanlık rejimi diye meclis ve demokrasi önüne engeller getirmek isteyince, dış istikrarı zaten bozuk olan ülkede, içte de patlamalar olurken, kaosa daha da kaoslar ekledi. İçte ve dıştaki savaşlar. AB ve ABD ile çatışmalar, Suriye sorunlarının içine savaş da mevcutken balıklamasına dalmakla, Güneydoğu sorununa bilinmezlikler ekliyerek aynı şekilde istikrarsızlıklar ve şiddet eklemekle, bu arada aydın kesimlere, gazetecilere kısıtlama ve baskılar getirdikçe, Türkiye patlama noktasına getirilen bir yanardağ durumuna getirildi. Toplumsal denge ve istikrarı bozucu olan başkanlık rejimini getirip bir kez daha baskı rejimi kurup, Türkiye’deki özgürlükleri de kısıtlayıcı bir şekilde bir yönelme başlayınca, Türkiye’yi parçalama ve kaosa noktasına getirmiş oldu. Aslında Türkiye’deki sorun, başkanlık rejimi getirip özgürlükleri kısıtlama değil, topluma daha fazla özgürlük getirmekle çözülecekti ama sağ, sunni ve gerici kafa bunların analizini pek yapamadı zaten Türkiye 90 yıldır hep baskılarla, sağcı politikalarla yönetilmektedir. Eğer AB, geçenlerde ambargo kararı alıp temasları durdururken ekonomik engeller de kursaydı çok daha büyük bir cebelleşme ve cenderenin içine girecekti. Yeni yıldaki İstanbul’daki toplu cinayet, artık alışılagelen cinayetlerin bir başka yansıması oldu. Türkiye’deki istikrarsız savaş hali durumu, devamlı patlamalar ve masum-sivil insanların ölmesi,aslında Türkiye’yi dünyadaki imajı olarak pek de ziyaret edilir bir güvenli turistik ülke yapmıyor. Bu bakımdan gene Türkiye’deki ekonominin bilhassa turizmin oldukça darbe yiyeceği de malumdur.
Türkiye, eğer, ekonomik ve politik istikrarını kazanmaz ve bu şekildeki kaos politikalarıyla, iç dengesi ve sistemi hatta rejimi bozulmuş bir duruma getirilirse, artık parçalanma ve korktuğu bölünmeye doğru hızla ilerleyec ek. Suriye’deki istikrarsızlığın aynısı Türkiye’de de görülecek. Ne yapılmalı? Türkiye’deki meclise güçlendirici bir özgürlük misyonu verilmeli, Kürt sorunu geniş özgürlükler prensibi ile çözülmeli, Şiddet hem devletten hem de karşıdan, devletin şiddetten vazgeçmesiyle durudurulmalı, Sunni-İslamcı görüşlerin devlet içindeki yapılanmalarına son verilmeli, Batı’da ve Doğu’da barış istikrarı gelmeli, demokratikleşme başarılmalı, Türkiye içteki Kürtlerle barışırken, Suriye ve Irak’taki Kürtlerle de diyalog kurmalı. Suriye’den çekilmeli ve Suriye’nin demokratikleşmesine yardımcı olmalı.
Aksi poliitkaların devamı Türkiye’nin mahvı olacak. Bu da bölge açısından iyi olmaz. Aklın yolu birdir…