yaklaşımlarÖzkan YıkıcıCenevre’den Astana’ya bakış farklılığı – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Cenevre’den Astana’ya bakış farklılığı – Özkan Yıkıcı

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bizim Kıbrıslı algı düşüşümüz ilginçtir. Siyasal duruş ile sosyolojik ilgi bakımından mutlaka deyerlendirilmesi gerekip, önemli derslerin de yazılacağı pratiklerle doludur. Hem Kıbrıs sorununu konuşuyor, katılım eksiklikle önemli beklentiler diziliyor, sorun nedeniyle uluslar arası çıkışları önemsenirken onların tutumuna hiç bakmıyoruz. Başka pencereden bakacak olursak; Kıbrıs sorunu nedeniyle uluslar arası konferansları önemser görülürken, nedense onlara biçilen gömlek kadar, bir düğme deyerli yazılı gerçeğine de bakmama uzaklığı da vardır. Hele şu yanlış hep yaşanır: Kıbrıs için uluslar arası boyut önemsenirken, ayni şekilde yapılan başka uluslar arası görüşmeler de hiç denecek düzeyde ilgi görüyor. Kıbrıs Cenevre görüşmeleri ile Astana görüşmelerine gösterilen ilgi bunun turunsolu oldu. Ayni Şekilde Cenevre görüşmeelrinde bol demeç ve beklenti abartıyla sıralanıp ötekine veriştirilirken, Cenevre sonucu veya orda olanların da hiç ele alınmama ikilemleri de yaşandı. Adeta Kendiyle çelişen Cenevre duruşlarla, ilgisizlik önemiyle Astana toplantısı ile aslında Uluslar arası konumda nedenli gelişmelere baktığımızın da aynası oluştu. Bu eksiklikler de sonuçta direk Kıbrıs konusuna bakışla da tamamlanmaktadır.

Son dönemde birisi bizimle direk alakalı, ötekisi ise direk alakalı olmasa da direk etkileyecek iki toplantı uluslararasında yaşandı. Cenevreli üçlü denecek toplantılarla tek Astana görüşmeleri Uluslar arası konumdaki genel bakışa önemli siyasal derslerle dolu sayfalar yazdırtı. Kıbrıslılar için olmasada, Türkiye için Uluslar arası boyut bakımından iki önemli siyasal duruşun genel resmini çarpıcı renkelrle çizdirti. Kıbrıslılar için se bu konferaranslardan Cenevere direk kendilerini alakadar ederken, Astananın bölgesel ve dünyasal paylaşım politikası bakımından oldukça deyişkenliklerin de işaretleriyle doluydu. Bol bol abartılan ve neredeise sonucu ikilemli algılatılan Cenevre adeta kaldığı yerden geriye düşen sonuçlara mal olmasına karşın, “tamamlanma” ifadesi gerçekleşmedi. Resmen siyasal algıların iflası yaşandı. Hele konuşturulanlar işin cıvıklaşmasını dahi oluşturdu. Oysa Astana pek de konuşulmasa enazından devamının geleceği ve ateşkes denetleme ekseninde önemli sinyaler verdiği de anlaşıldı. Halbuki, Kıbrısta öncesi çok abartılan, sonrası pek konuşulmayıp durgunlaşan Cenevre süreci yaşanırken, Astana toplantısı pek yorumlanmadı. Çünkü kamuoyu öylesine şekilendirilip,imajlarla boğuldu ki gerçekler adeta katledilmelere terk edildi.

Bunu siyasal ve sosyal bilimcilerin yeniden anımsatması gerekirdi! Kapitalizim Seksenlerde Neoliberal yapılanış ile ona uygun siyaset geliştirirken, diplomasiye de bazı kurallar kondurtuyrdu. Doksanlarda Sovyet dağılmasıyla bu anlayış yerleştirildi. Artık yapılan görüşmeler salt çözme veya ayar için deyil, yeni olgular konuldu. Diplomasinin ilk önemli sınavı, yaratılacak imajlardır. Siz gerçek olup olmadığına bakmaksızın, hep imajla “istioyormuş” görünmek ve masadan kaçmama hedefli görüşmelere gidiyorsunuz. Başarınızın ilki kendi kamuoyunuza “istiyormuşunuzu kabulenmiş” olacaksınız, ikincisi de imajla rakibinizi masadan kaçırma noktasına getirdiğiniz için başarılı olacaktınız! Dikat edin; Cenevre yolunda hep “barış istermiş gibi” konuşuldu ve “masadan kaçılmayacağı” mesajı da verildi. Zaten tıkanan süreçte de arada masadan onlar kaçtı probagandası yapıldı. Neyazık ki kamuoyu da bunları hep yuttu. Dikat edin, önemli kesim masada ne olduğunu dahi bilmiyor, neyin önerilip doğru kabulendiğini de bilmiyor. Hep Kırmızı çigilerde takılıp, imajlara oynanan “istiyorumlarla” sınırlandı. Barışı dahi isteyenlerin, ne barışı karşılığı dahi yoktu. Bir de demokratikleşme, federal, bağımsızlık deyerlerinin olmadığı bir imajlı karşıt Kıbrıs seçeneği de uçuşuyordu.

Sonuç mu; belli! Üstelik tıkanma ile önlerine doğrudürüs hedef konulmaması ile kendilerini mahkum yaptıkları ezberler nedeniyle, Cenevre sonrası sesizlikler duruşlarla gündem birden suskunlaştı. Tam da bu suskunlukta Kuzeyde vatandaşlık dağıtımına devam edilen, peşkeşler uçuşlarının durmadığı ve yapının kendisinin masaya koydukalrını dahi kabulenmeyen tuhaf romantik hamaset kahramanlıkları söylenmeye başlandı. Oysa hep uyardık: Uluslar arası koşullar, Türkiyenin son sözü söyleyecek ülkelerden biri olması ile oradaki gelişmeler nedeniyle kulanılan cümlelerin gelişmelerle ters olduğunu hep yazdık. Tıpkı ayni döngüyü Astanada çizerken, Türkiye politikasında orada olan “u dönüşünü de” eklediğimiz gibi.

Cenevre ve Astana ikileminde en önemli ayraç Türkiye oldu. Onca Türkiyeleşme gerçeklerimize karşın bunu kimse görmedi. Halbuki Cemevre ve Astanada Türkiye masada oyuncu olarak bulunurken, kendi içinde anayasa deyişimi mecliste oylanıp referanduma geldi. Bunun anlamı şu: Türkiyede başkanlık için milliyetciliğe çok ihdiyaç vardı. Özellikle Kıbrısa bakış da düşünülünce,bu çizgi deyişemezdi. Nitekim; Türkiye Cenevre masasına brakın uzlaşmayı, Dört özgürlüğü Kıbrısta AB den talep eden yeni önemli silahını da kulandı. Bu çerçeve ile yeni taktikler gelişme olmayacağını direk açıklıyordu. Halbuki ayni Türkiye daha Astana yokken, girilen aşmazlar sonucu Rusyanın taleplerine doğru yaklaştı. Eski mütefiklerini terörist ilan edecek drecede siyasal kayış oldu. Astana bunun üzerine kondu. Daha somut taleplerle katlanların ortak buluşma yerleri oluştu. Nitekim Astana ateşkes konusunda ortak denetleme ile terörist ilan edilen kesimler anlaşması çıktı. Cenevre ile Astananın sırrı da burada.

Türkiyeli Cenevre ve Astananın farkı ile farklı sonuçlar böylesi koşulların sonucu oluştu. Oysa bizde abartılı hem de “son fırsat” ifadeli Cenevre olurken, Türkiye hem talepleri hem de içsel referandum probagandasında başka şarkılar söyleniyordu. Türkiye bugünlerde resmen anayasa referandumla ayrışma ve herkes kendi zemininde bunu gerçekleştirmekle meşkul. Belli ki tıpkı Haziran seçimleri sonrası Kürt ayrışması ile milliyetci eksende tutma çabası yine hızlanacak. Çarşanba günkü Birgün gazetesindeki Fatih yaşlının yazısı bu nedenle okunması gereken yazıdır. Ayrıca Uluslar arası yeni denklemlerin kağosunu da Cumhuriyet gazetesindeki Ceyda Karanın yazısı da yardımcı olmaya adaydır.

Şimdi de çok bilmiş ve bazı yakın arkadaşımız olan “akademik karyerlilere” Cenevre ile Astana ortak yorumlamasını doğru yapmalarını önenerek yazımı bitireyim. Çünkü, Türkiye resmi ile Kıbrıs gerçekleri bizim analizlerimize çok yardımcı olacaktır. Suriyede dahi kırılmalarla itifaklar yeniden şekilenirken, Kıbrısda tam aksi kazanılamayacak AB Dör özgürlükler dahi talep edilme çıta yükselmesi oldu. Madem Uluslar arası koşullar deniliyor; Ozaman Cenevreden Astanaya da ders çıkarmak size kalıyor. Hele Akıncı bukez NTV kanalında yine “bu yıl çözüm olmaz sa yolumuza devam edeceğiz” demesinin de fırsatsal itirafın da kendisi sırıtıyor.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin