Hatırlıyorum, 2002 seçimleri sırasında bir CTP’li milletvekili arkadaşa Türkiye’deki seçimler için favorisinin hangi parti olduğunu sormuştum. Ben solculuktan gelme demokratiklikle bana Kürtlerin Partisi olduğunu söyleyeceğini sandım ama yanılmışım.O da “AKP” olduğunu AKP’nin iktidara geleceğini söylemişti. Ben çoğunluk çıkarmasalar bile ne isterse olsun Kürtlerin partisinin gene de başarı göstereceğine inanıyordum ve solcu olarak hiç olmazsa bu arkadaşın bana o partiyi favori göstermesini beklemekteydim. Daha sonra ayn ı partiden bu AKP’ye bayağı destek gidecek, hatta bir nevi o partiye öykünme bile olacaktı. Görüşüm ne isterse olsun gene de bu partiye ihtiyatlı yaklaşılmasıydı ama maalesef artık ideolojiler bu konuda önemli bir rol oynamakta ve güçlüden taraf, sandalyenin güvenlik altında olacağı bir partiden yana destek belkirtilmekteydi. Önceleri “Vesayet rejimi” tarafından sıkıştırılan AKP daha sonra RTE’nin de, korkunun geride kalmasından ve dizginleri elinde toplamasından sonra daha da otoriterleşmeye ve 12 Eylül anayasasını uhdesinde toplayıp, aynı rejimi kendine oymaya başladı. AKP, 12 Eylül Anayasasını bilinçli olarak değiştirmedi, aksine kurduğu senaryolarla ideolojik olarak hedeflediği başkanlık ve şeriat sistemlerini , halkı da daha fazla baskı altına alarak devama yöneldi. AKP, onu da bırakın Suriye ve Irak’taki sorunlara balıklama dalarak bu sorunların bir parçası olmuş, buradaki menfaatlerini de stratejik derinlik diyerek kamufle etme yoluna girmiştir. 15 Temmuz Darbesi’nden sonra daha da perçinlenen otoriter taleplerle AKP, idam kararını getirme ve Başkanlık sistemini de zorlamaya başladı. Fethullah Gülen Cemaati diye önceleri ittifakla başlattığı ilişkilerini şimdi FETÖ terör örgütü tanımlamarıyla Türkiye’nin tüm demokratik ve insan hakları haklarını da elinden almaya doğru gidiyor. Bu konuyu bilinçli bir şekilde Başkanlığa götürme yolunda oldukça yol almış durumdadır.AKP ve RTE’ye göre çoğunluk oyları elde edersen istediğini yaparsın. Halbuki evrensel demokrasi anlayışına göre ise demokrasi tanımı, azınlıkta olanların da haklarını korumaktır. Çoğulculuk anlayışıdır. Her görüşe yer vermek ve en az yüzdelikte marjinal toplumlar, azınlıkta olan dinler hatta mezhepler varsa bile onların da haklarını korumaktır. AKP ve lideri ise çoğunluk ne derse o olmalı ve azınlıklar kafa bükmelidir. Pek tabi ki bu demokratik, uygar ve de evrensel bir kafa yapısı değildir. Şu anda bir mozaik olan Türkiye’yi sadece başkanlık zorlaması bile, bölüp parçalara ayıracak, tahrik edici bir unsurdur çünkü belli olmuştur ki AKP ve lideri kendi Sunni ideolojisine göre hareket etmekte, kendisi ve partisi dışında kimsenin hakkına saygı göstermemektedir.
Yaklaşık bir senedir ki Güneydoğu’da Kürt halkına karşı sürdürülen baskılar, bu arada Işid konusunda gene aynı partinin gösterdiği hoşgörü kabul edici değildir. Sözü geçen Işid grubu yıllarca Türkiye’nin yanında sınır komşusu olarak kalmış ama YPG ve PYD bölgede güç kazanıp da bu grubu bölgeden temizleyince, bu defa Türkiye anlamsız bir şekilde PYD ve YPG’ye karşı cephe alarak onlara karşı düşmanca yüzünü göstermeye başlamıştır. Pek tabi ki bölgede PYD ve YPG’nin layik ve örgütlü duruşunu görüp, Işid katliamlarını önleyen bir güç olarak Kürtlere destek veren AB ve ABD ile de AKP ve RTE’nin temsil ettiği Türkiye arasında çelişkiler başlamıştır. ABD ve AB Işid’in eninde sonunda terörle Avrupa ve ABD’ye yöneleceğini sezince elbette acil olarak Kürtlerden taraf pollitikalarını değiştirdiler(Elbette Işid’in önceleri ABD ve diğer emperyal ülkelere çalıştığı gerçeği vardır). Bu yüzden IŞİD’den taraf ağırlık koyan Türkiye, bu defa da müttefikjleriyle ters düştü. Şu anda Orta Doğu’da bu çelişkinin sarsıntısı yaşanmaktadır. YPG-PYD’nin kuzey Suriye’de bir ikinci Kürt devleti kurmalarından korkan Türkiye, Suriye’ye girdi ama şu anda Suriye, Irak ve Rusya ile sorunlar yaşamaktadır. Pek tabi ki yanlış politikalarından ötürü tüm Orta Doğu ülkeleriyle sorunlar yaşamakta olan Türkiye, bölgeye yön vermek isteseydi öncelikle kendi içinde demokratik reformlarla bu şekillenmeye cevap vermeliydi, halbuki şu andaki poltlkasıyla hem içte hem de dışta şiddet politikalarına yönelmiş ve bu arada içte de tüm demokratik yasalarını elimine ederek OHAL’in sert yasalarını uygulamaya yönelmiştir. Bu şekilde Başkanlık rejimini de daha kolay getireceği yönelmesine inanmaktadır ama bu iç-dış şiddet yönelimleri Türkiye’ye bir bumerang gibi dönüp aynı Suriye ve Irak sorunlarını içe taşıyabilir.
Türkiye’de hızla tırmanan şiddet, başkanlık ve diktatörlük siyasetleri inşallah Türkiye’yi olumsuz olarak etkilemez ama görülen o ki Türkiye sona doğru son hızla rasyonalizmini de çalıştırmayarak yaklaşmaktadır. Eskiler”Allah akıl izan versin” derlerdi. Bu iş artık çığırından çıktı. Bu kafalarla, hele hele Anayasa ve Başkanlık rejimleri ve hatta idam için MHP’yle bağlaşıklık kuran AKP ve RTE’nin yönetimindeki Türkiye’yi görülen o ki artık şeytanlar bile kurtaramaz. Yazık…