Bizde de başkanlık rejimine geçme ciddi olarak arzu ediliyor ve fırsatçılar yararlanmak için gerekli gereksiz konu ederler.
Ancak konu bazılarının sandığı gibi hükümette devamlılık sağlanacağı savının tartışılmasıyla yetinilecek kadar sığ bir konu değildir. Araziye bakarsak Denktaş dönemi katı bir başkanlık dönemi idi ve yönetimde işbölümünün eridiği, başkanın her konuya maydanoz olduğu ve temel insan hak ve özgürlüklerinin değerini yitirdiği bir yolsuzluk döneminin yayılmaya başladığı bir dönemdi. O kadar ki şiddetli muhalefet sonucu Türkiye’den desteklendiği halde sonra yapılan anayasalarda parlamenter rejime dönülmeye çalışıldı.
Tabii araziye bakıldığında parlamenter rejime girildiği de söylenemez. Bazıları hala rejimi parlamenter olarak nitelese de çarpık bir rejim olduğu yani parlamenter sistemden yararlanılamadığı açıktır. Çünkü parlamento yerine yetkisiz parlamenterlerin parti elemanı haline geldiği ve hükümete boyun eğdiği bir yapı vardır. Parlamentonun karar veren ve hükümetin yürütme görevinin ancak kararın olduğu yerle işlediği parlamenter sistem kurulamamıştı.
Hükümetin kararlarının meclis iradesine yani yasa ve kararlarına uygunluğunun sürekli denetlenme düzeni yoktur. Hükümet tüzük, yönetmelik, emirname ve diğer düzenlemelerle bildiğini okumaktadır. Yasadışı ve anayasaya aykırı yasa gücünde kararnamelerle de parlamentoyu çiğnemekte ve çoğunluk itiraz etmemektedir. Çünkü iktidar mebusları partilerinin emrindedir.
Kısacası başkanlık rejimi de destekçilerinin istediğini veremez.
İstenen hükümet krizlerinden kaçınmak ve bakanları uzmanlar arasından seçecek bir başkanın hükümeti kurmasıdır. Ancak araziye bakarsak Güney’de başkanın da hükümete meclis dışından bakan atadı diye krizleri ortadan kaldıramadığını görürüz. Şimdi Güney’deki başkan mecliste çoğunluğu kaybetmiştir ve parlamenter sistemdeki hükümet gibi zora girmiştir. Bizde de koalisyon vardır ve sözde parlamenter rejimdeyiz.
Koalisyonlar tehlikeli ise nasıl oluyor da görüşmelerde Kıbrıs’ı daha iyi bir gelecek için koalisyonu anayasa ile sağlayan bir rejimi koalisyonlardan çok çeken bizimkiler daha katı olarak isteyebiliyorlar.
Denebilir ki Türklerin haklarının korunması için istiyoruz, ama sürekli koalisyonla yaşamak bugünkü durumdan daha mı kötü?
Aslında dünyada iyi işleyen ve yasal olarak tüm partilere güçleri oranında hükümete katılma olanağı veren Avrupa devletleri de vardır. Nasıl oluyor da sağ sol farkı da gütmeden partiler güçleri oranında temsil edilirler de o ülke yıkılıp gitmez?
Bildiklerimiz yetersizdir ve konu kapsamıyla ortaya konmadan değerlendirme yaparız. Sonucu tekzip eden somut gerçekleri görmeyiz.
Esas olan yönetimin demokrasinin en büyük yararı olan yetki paylaşımını gerçekleştirerek etkinleştirilmesi ve hesap veren, objektif değerlendirmeye tabi ve sürekli yolsuzlukla savaşan bir yapının kurulmasıdır. Yoksa siyaset yozlaştı parlamenter sistem ülkeyi mahvetti değil de başkan sapıttı ülke mahvoldu demek arasında fark kalmaz.
Tarihi sit alanında inşaat yapılması için izin verildi, o projeye on yıl vergi bağışıklığı dahil teşvik verildi ama asker bunu bana verdiydiniz diye yazı yolladı. Tarihi sitin yerini tapuya kaydetmemişler mi? Devlet malı olduğuna göre devlet malları tapuda belirli değil mi? Projeyi yapan kişi tapuya başvurup planlar almadı mı? O planlarda işlemleri yapanlar tarihi olabileceğini çevreye bakarak bile anlayabilirlerken emin olalım diye gayret göstermediler mi? Bölge imar saldırısının yaşandığı bir bölge olduğu halde eski eserlerle ilgili olanlar uyanmadılar mı? Yoksa uyarıları dinleyen yok mu?
Geçende de mecliste bakan telefon ettim, o arazi Rum’dan kaldı diye bilgi aldım ve bakanlar kurulu kararıyla verdik diye konuştu. Halbuki arazi bir Türk’ün malı imiş!
Bu gibi olaylara karışan yetkili ve görevliler çok sayıdadır. Nasıl oluyor da dokunulmaz kalabiliyorlar ve yetki görevlerini sürdürüyorlar?
Açıkça görülüyor ki yetki bölüşümü ve yetkilerini kullanmayı önemseyen bir bürokrasi yoktur. Ama bürokratların yetkilerini ve görevlerini emir beklemeden gerçekleştirmeleri için anayasal güvenceleri en üst düzeyde vardır. Demek ki üst kademe sürekli müdahale ve işleri elinde toplama yoluyla bürokrasiyi felç etmiştir. Hesap sorma yoluyla bürokrasiyi işlemeye zorlama yerine felç edip yerine geçme ve yasal yetki kullanıp da onlara takoz koymamalarının çıkarlarına olduğunu gösterecek taltif ve koruma da başvurulan yöntem olmuştur.
Bu durum da başkanlık rejiminde daha sert bir şekilde uygulanabilecek bir sistemdir. Yozlaşma daha da artar.
İdarede iyice düşünülmüş bir yetki paylaşımına olanak sağlayan ciddi bir reform şarttır. Yasal yetkili bürokratların sorumluluk ve hesap verebilirlik baskısına maruz kalması ve başarılarının değerlendirilmesiyle ödüllendirilmesi sistemi siyasi engele takılmadan sağlanmalıdır.
Bir bakkal tek başına çalışır ama bir idare binlerce insanla oluşan bir sistem halinde çalışmak zorundadır.