Uluslararası ilişkiler derslerinde kullanılan kitaplara ve diğer yayınlara baktığımızda genel ve egemen anlayışın dünyayı birbirini öldürmekte olan taşlarla sürekli savaş içinde olan bir dünya anlayışı olduğunu görürüz. Suriye’de ille de masanın bir kenarına oturabilmek için asker yollamak, savaşanlara silah ve sair destekler vermek dâhil her şey mubah hatta görevdir demeçleri ve siz de gelin katılın davetlerine verilen yanıtlar bu anlayışın ürünüdür.
Bu anlayış yalnız bizim tarafta yok. Güney’de var. Nitekim denizlerdeki gazın Kıbrıs’ın önemini yükselttiği savları ile Kıbrıs’ın stratejik önemi üzerine konuşmalarda öznenin yabancılar olması bunu kanıtlıyor.
Bir bölgenin stratejik önemi varsa kendisi için mi önemli başkaları için mi önemli sorusunu soranların ortada görünmemesi çök sakıncalıdır. Başkaları için önemli iseniz başınız belada demektir. Bu önemden yararlanmaya kalkarsanız sizi oyuncak yaparlar.
Başkaları için önemli olduğunuzda bu önemi iyice incelemeniz gerekir. Komşunuzdaki hedefleri bombalamakta yararlı olacaksanız komşunuzla kalıcı bir düşmanlığa düşebileceğinizi düşünmelisiniz. Buna razı olursanız ne kazanacağınızı hesap ederken ulusal sınırlarla parçalanmış bir dünyada ulusların birbirlerini her araçla zarar uğrattığını, sömürdüğünü, diğer ulusu hiç hesaba katmadığını ve iyi ilişkileri umursamadığını, ünlü bir söz olan “bizim dostlarımız değil çıkarlarımız vardır” sözüne inanarak davranırsınız. O zaman da başınızı beladan kurtaramazsınız.
Cemiyeti Akvam zamanını ve yıkılışını tarihte okuyunuz. Şimdi de Birleşmiş Milletler var ona ulusal devletler destek vermezse ayni akıbete uğraması ve üçüncü dünya savaşının kapısının açılacağını bile hesaba katmalısınız. İki büyük güç sürtüşemeye başlayınca başladı bile diyenlerin sayısının ne kadar çok olduğuna bakmalısınız.
Bunlara bakmadan istirdat kafasıyla kaybedilen Musul ve Kerkük’ün geri alındığını görmeden ölüyorum diye kahreden Süleyman Demirel’in yolundan gitme heveslerine diğer misakı milli dışında arzular belirtenlere tepkiler çıkması umut vericidir. Lakin karşı çıkanların o zamanki şartlarda Lozan ancak elde edilebileceklerin elde edildiği bir zaferdir demekle yetinmeleri umut kırıcıdır.
İstirdat yıkıcıdır. İnsanlık suçu gibi görülür. Neden Musul’u istersiniz ki? Oradaki insanlara şimdi yaşadıkları ortamdan daha yararlı bir ortam mı vermek istiyorsunuz? Onların bunu istediğini nerden çıkarıyorsunuz?
BM ve yığınla başka uluslararası kuruluş herkese bulunduğu ülkeden yardım etmeye çalışıyor. Bakın Suriye’de kan dursun diye güvenlik konseyinde engelleme olsa da kanın durması ve insanların korunması için çalışan kuruluşları vardır ve genel sekreteri bile engellemelere karşı koymaya akan kanı durdurmaya çalışmaktadır. Ateşkesin gerçekleşmesi için var gücü ile çalışmaktadır. Siz de oralardaki insanları korumak istiyorsanız yardımcı olabilirsiniz. Rusya’ya enerji konusunda çıkar sağlarken bunu da anlayabilir ve havadan bombalamaya son vermesini isteyebilirsiniz.
Ulusal devletler Suriye’de çelişen çıkarlar peşindedirler, bir konuda birisiyle savaşta diğer konuda savaşta olduğu başkasının güçlenmesini istemektedir. Onun için çıkar hesabı en büyük çıkarın barışı korumak olduğunu düşünerek yapılmalıdır.
Suriye parçalanabilir diye düşünüp sonrasında masada ben de yer alayım hesabında can da varsa o ölenler kimin hesabına yazılacak? Onların onayını aldılar mı?
Osmanlı meclisinde Türk diye etnik kökeni belirtilenler dışında yedi de başka etnik temsilden bahsedilmektedir. Türk olmayanlar arasında Arap ve Arnavut gibi Müslüman da var. Yani Kürt olmaması ilginçtir çünkü Kürtler Türk olarak kaydedilmişlerdir. Onlar olmadan Osmanlı meclisinde Türkler çoğunluğa ulaşmazlar.
Böyle bir yakın geçmişe rağmen şiddet olayları varsa Musul’a ne vereceksiniz ki Musul ve Kerkük’ü istirdat etmek isteyenler bu kadar çok? İtiraz edenler bile talebimiz yok demiyor, böyle hevesler yıkıcı ve kabul edilemez demiyor, o zamanın şartlarında bu kadar alabilirdik demekle yetiniyor.
Suriye’de de açıkça Türkmen üzerinden söz sahibi olma amacı güdülüyor. Destekleme heveslileri de çok katı davranıyor.
Onun için masada olmak karma karışık bir çatışmaya balıklama dalma hevesinden başka bir şey değil.
Moskova’ya gittiğimde otelde sergilenen devlet yayınlarında da ayni heves ve nüfuz bölgelerinin kaybedilmesinden derin üzüntü belirtilirdi, şimdi görüyoruz birçok sorunda dahli var. Rusların canı pahasına nüfuz bölgeleri kuruluyor. Esat da bundan medet buluyor. Kanın akışı da artıyor. Güya Suriyeli Arap’ın çıkarları savunuluyor. Demokrasi deyip meydana çıktılar, birkaç dinci parçayla birbirlerini yiyorlar. IŞİD’e karşı savaşı daha çok kendi aralarında veriyorlar.
Masalar böyle savaşlara değer mi?