AKP’nin her bir bakanı gibi Çavuşoğlu da bir “siyasi kahraman” edasında konuşuyor ve ABD’nin Türkiye’deki Elçisine diyor ki:
“Kusura bakmayın hiçbiriniz Türkiye’nin patronu değilsiniz. Bugün, Türkiye ikinci sınıf bir ülke değildir. Türkiye ile ilişkilerinizi adam gibi yürütmek istiyorsanız, Türkiye’yi eşit bir ortak olarak görmek zorundasınız.
Ayrıca, sizin büyükelçileriniz Türkiye’de bir vali değil, büyükelçiliğini adam gibi yapacak. Viyana Sözleşmesi çerçevesinde görevini yapacak. Türkiye’nin valisi gibi davrananların hiçbirisine müsaade etmeyiz. Bunlara da izin vermeyiz. Herkes haddinin, hukukunun ve görevinin çerçevesini çok iyi bilsin.”
***
Öte yandan Türkiye, ABD’li Elçisinin beş beteri bir “iç karışmayı”, KKTC’de yıllardır uyguluyor.
Örneğin TC Büyükelçisi İnal Batu 1981 yılında UBP’siz hükümetin kurulmasına müdahale ederek engellemişti.
1983’de ise TC Dışişleri ve TC Elçiliği ikisi birlikte, KKTC’nin ilanına karşı olan Kıbrıslı muhalif vekillere gözdağı vermişlerdi.
Türkiye’nin pek çok büyükelçisi, siyasetten ekonomiye, ticaretten vatandaşlığa, bu adanın Kuzey yarısında her şeye ayar çekmekten yıllardır geri kalmadılar.
Pek çoğu Kıbrıslıtürklere ne yapması ve nasıl yaşaması gerektiği konusunda söylemler çekip durdular.
Demek istediğim şu ki; aslında Çavuşoğlu gibi, Kıbrıs’ta yukarıda saydığı önceli Türkiyeli siyasetçi ve diplomatlar da biliyorlardı ki bu işler haddini bilmekle, hukuka ve göreve saygı göstermekle ilgili değildir…
***
Peki ya neyle ilgilidir?
Güç… Ekonomik, teknolojik, askeri güçle ve bunların getirdiği siyasi güç olmakla ilgilidir…
O halde Türkiye Dışişleri Bakanı, Dünya ekonomisi ve ticaretindeki payı Türkiye’den 20 kat, askeri ve teknolojisi misliyle güçlü ABD’nin Türkiye Büyükelçisinin, Türkiye konusunda görüş belirtmesine neden öyle o kadar çok öfkeleniyor ki?
Hem ABD Elçisi o kadar çok kötü bir şey de dememiş. Yalnızca seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyum atanmasına karşın, AKP hükümetine en kısa sürede demokratik seçime gidilmesi tavsiyesinde bulunmuş.
Çavuşoğlu artık Türkiye’de muhalif belediye başkanlarının seçimle işbaşına gelmesine de mi karşı?
Hani bir Kıbrıslıtürkün cephesinden Çavuşoğlunun ABD’ne karşı salladığı ve medyaya manşet olan haberine bakınca, inanın o zaman “Kıbrıs’ın ABD’si de Türkiye” diyesi geliyor insanın…
***
Bağımsız bir devlettir dediğin KKTC’deki Elçin, her kritik siyasi-ekonomik süreçte “taraflı hakem” olarak siyasetten ekonomiye son sözü söylemek hakkını kendinde görecek…
TC siyasi iktidar erkinin başı olarak, bağımsız devlet diye dünyaya tanıtmaya (ya da yutturmaya-hp) çalıştığın KKTC’yi ve memurunun aldığı maaşa bile karışacaksın, sonra nobran bir dille “besleme” de diyeceksin, “sen kimsin?” diye de höreleneceksin…
Yetmedi daha yeni seçilen ve Türkiye ile kardeş olmak isteyen Cumhurbaşkanına “ağzından çıkanı kulağın duysun” diye posta koyacaksın…
Sonra da ABD Elçisinin “atanmış değil seçilmiş belediye başkanı” tavsiyesine “sen Türkiye’nin valisi misin?” diye medyada, “en kahraman Rıdvan” misali boy göstereceksin…
İyi de, ABD Elçisinin söylemlerini tavsiyenin ötesinde, yıllardır neredeyse KKTC’nin tüm gölge bakanlıkları gibi hareket eden TC Büyükelçisi, KKTC’nin Valisi değilse neyidir?”
***
Güç, hatta “kaba güç”, yüzyıllardır siyasi diplomasinin aba altından salladığı sopa olmayı sürdürüyor.
Güçlülerin, dişinin geçtiği kendinden daha güçsüzleri itaate zorladığı, uymayanlara da fırsatını yakaladıkları anda yaşamlarını dar ettikleri bir dünyadan geçiyoruz…
Yazılarıyla, gösterileriyle, itirazlarıyla, başkaldırılarıyla, hak-hukuk, eşitlik-adalet, fazilet ve ahlak için mücadele edenlerin, içinden geçtiğimiz zaman diliminin siyasi kahramanları olması dileğiyle…
Kıbrıs Sorununun çözümünde böyle siyasi kahramanlar rol al(a)mayacaksa, çözüm olur, ama Barış…