yaklaşımlarÖzkan YıkıcıUnutulan veya unutturulan gerçeklerle dünya yorumlaması – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Unutulan veya unutturulan gerçeklerle dünya yorumlaması – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Yaşanarak öğrenilen ve öğrendikçe sorgulayarak yeniden üretilen düşünce gerçeği vardır. Bir de değişim olmayıp sistem içi kalıp en iyi olma öteki gerçeklik de vardır. Varolan koşullar içinde sistemsel yapısı  içinde en iyi düşünce yapsıda oluşmaktadır. Bunalr sonuça yaşanılan yerin gelecek özünü belirleme sonucunu da oluşturur. Ben böylesi kendime göre basit, ama çoğu okuyana göre karşık olan cümlerle başlıyorsam, demek ki biraz da konulan etiket ile savunulan düşünce çelişkisine de mutlaka dokunacam işaretini de veriyorum. Zaten, genelde resmi yapısal düşünce çocukluktan eğitim sürecinden, basit yaşamsal adımlarda öğretilir. Öğretilmeyen öz ise sistemi zorlayacak öteki yaşamın gerçekliğidir. Bunu Kapitalizim de günümüze Neoliberal etiket denilen anlayış la gerçekleştirmektedr. Burada konuşulması gereken ikili gerçek şu: siz eyer adınızı liberal, faşist, muhavazakar gibi imgeler le tanımlarsanız, tartışılmaz gerçek le karşımıza gelirsiniz. Zaten en basitiyle eşitsizliği kabulenen ve sermaye tipi ağın devamlılığını savunan dünya görüşünüzle de tamamlıyorsunuz. Sistemi doğru bulup eniyisi olma çabanızla içerikte kalıp yaşarsanız. Tabi bireycil bencilik, popilizim gibi kuramlar da size giydirilen gömlek olması da normaldır.

Temel olarak konuşulması gereken şu: sistemi değiştirmek isteyen ve buna göre değişim ekseninde olanların tutumlarıdır. Yaşanılan pratikle öğrenilenleri dahi yenilgiler sonrası imkar edip, sistem içi kalma ile değişimi karıştırıp konuşanlardır. Genelde Fransa devrimi ile sistemi savunan sağ, değişimi isteyenler ise sol olarak basit klasikleşmiş şekliyle ayrıştı. Fakat zaman içinde yaşananlar la gidrek sol içi belirli kesimler hem sol hem de sistemi savunma ikilemine geldiler. Sosyaldemokrat veya çevre muhalif kesimler gibi yapılara dönüştü. Bu eylimlerin tehlikesi şu: sistemi değiştirecek Sosyalist hareketler güçlendikçe sistem bunu engeleme adına sistemle yaşamayı kabulenen Sosyaldemokrat hareketleri öne çıkarır. Bunu ikinci paylaşım sonraki dönemde Avrupada net şeklinde yaşadık.

Sosyalist hareketlerin yenilmesi veya gerilemesi ise sol görünüp sistemi savunan kesimler daha sermayedar eksene gelirler. Neoliberal dönem le sosyaldemokratlar ve önemli Yeşiler hareketi bunu daa kanıtladılar. Neyse konuyu burada fazla yoğunlaşmadan gelelim sosyalistlerin özelikle ülkemizde de düşülen düşünce travmasına!

Ben bu yazıyı yazmadan önce Korkut hocanın Sermaye ve gericlik itifakı makalesini okudum. Doğrusu tam da yerine oturdu. Çünkü özeliklşe şu yanılsama epey yayıldı. Sanki dünya sermaye merkezli sınıfsal egemenliğinde değilmiş veya sermayenin belirli kesimi gericiliğe karşıymış inancı oldukça yayıldı. Öyle yayıldı ki zamanında dünyayı Kabusa çeviren Buşun enbaşta ırak işkalini bazı sosyalistler değişik yanılgılarla karşıladılar. Buşun “özgürlük ve nurlu ufuklar”  cümlelerine sarılananlar da oldu. Yine, Ortadoğu ikinci versyon olan karanlığı “bahar” diye savunup gelecek bekleyen sosyalistler de ülkemizde gayet mevcut hale geldiler. Hep şu göz ardı edildi; sermaye hegemonyası ile devlet biçimleri ayrıştırıldı. Zaman oldu, faşizme karşı sermaye umutları dahi beslendi. Son AKP gerçeğinde Erdoğana karşı oluşacak parti muhalefeti veya CHP direnişi gibi umutlar da filizlendi. Net olarak öğrenilen Marksizim kuramına ters olarak burjuva algıları ile solculuk tuşuna geldi. Bunun ada vrsyonunda direk neoliebral politika savunucusu ve işkali görmezden gelen bazı adı sol olan partilere “emek” etiketi konulması ile yaşandı. AKP işbirlikcilik ile emek cepesi kavramlar yan yana konulma gafleti dahi yapıldı. Öyle yapıldı ki bunlar sol yayınlarında sosyalist başarı dahi kondu.

Önemli erozyon şu: genel kuram olarak temeldeki sınıfsal ilişki ile ülkesel genel sömürge sömürülen işleğiş hep yutuldu. Yutulunca da devamı geldi. Sermaye kesiminin sanki gericiliğe karşı olduğu algısı da kapıldı. Oysa sermaye ile gericlik olayları direk olarak yaşanıyor. Buş örneğini yukarda verdik. Yine başka örnek de AB gerçeğinden sunalım: Polonya ve Macaristanda gerici faşist eylimler yönetimdeyken, nedense AB buna karşı çıkmıyor. Daha vurucu gerçek, bizim içeleştiğimiz Türkiyede yaşandı. AKP iktidar projesinin siyasal İslam olayı bizati genel sermayenin dünya hegemonya projesidir. Dinin faşistleşmesi gelişmelri yaşandı. Halen yaşanıyor. Sermaye ekseni otoriteleşen veya yaşatılan baskılara değil, sermayenin isdikrarına öncelik veriyorlar. Uluslar arası sermaye kuruluşlar Türkiye otoriteleşme veya gelen kabus politikasına değil, sermaye giriş çıkışlara yönelinen tavırdır. Son gelişme ile bu yeniden kanıtlandı. Yeni buyrukla oluşan Türkiye yönetiminin otoriter gerçekliği değil atanan isimler le resmen sermayeye verilen mesajla piyasalar olumluluk gösterdi.

Bu örneği dahi göremeden dünya sermayesinin AKP yönetimini istemiyor beklentili tutumlar hep seçeneksizlik ile sınıfsal özü görememenin sonucudur. Aynen bizde de öyledir. <cübeliler kol gezer, ümetci gösteriler ayuka çıkarken hala bunu anlamayan kamuoyu gerçeğine sahibiz. Hep sermayenin gericiliği öneleyeceğine ve onların sömürü durumunu görmezden gelinmektedir. Oysa resmen bu gericilik sermayenin sınıfsal devlet yönetim biçimlerinden birisidir. Tıpkı zamanında faşizmi oluşturdukları gibi. Bugün suçlanan IŞİD ve ELkaydenin resmen ABD destekli “özgürlük getirecek” yapı diye savundurdukları nedense hep unuturuldu. Burada da handikap vardır. Sistem Doksanlardan beri hep İslam gericiliği olarak iranı hedef gösterdi. Son döneme kadar da böyleydi. Ama bakın bugün ıŞİD veya Talaban ELkayde değin, hepsi iranın değil ABD destekli Türkiye Sudi eksenli yapılardır. Batıyı şimdielrde bunalr vururken, hala iran hedef gösteriliyor. İsraile karşı direnen Lübnan Hizbulahı kötü tanıtılıyor. Oysa devlet biçimleri veya sermayenin yeri geldiğinde nasıl gericiliği kulandığının önemli göstergeleridir.

Ortadoğu denilip herkese karşı saldırı yapanların siciline bakın; Sudielr, Katar ve Türkiye bölgeye demokrasi getiereceklermiş. Katar ve Sudiler malum. Türkiye ise girilen Suriye girdabında nerden nereye geldiğini, IŞİD gibi yapıların nasıl oluştuğu da dibimizde yaşanarak öğrenildi. Ama gariplik rüyasında olan Sosyaklist bazı kesimelr kimisi eski klasik ezberlerle kapitalis İslami tarikat kapanması ile ezberleri tekrarlıyor. Kimisi savundukları düşüncenin kanıtlandığı binlerce örneğe karşın bunları bilmezliğe döküp adeta karşıt görüşleri savunuyorlar. Buda solun gerçekliğinden nedenli uzaklaştığını gösteriyor.

Sosyalist hareketlerin enazından kendi doğrularını kapitalist tutuculuk algılarla ret etmesini yaşıyor. Dünya Neoliebralizmi kabulenirken, bazı sosyalistlerin bunu dahi analiz edemedikleri gerçeği vardır. Bazıları ise iflası ilan edilen, bunu  zamanında öngörü olarak sunan sosyalist devrimci gerçekliği öteleyip, ilgili yapıyla sorunların çözümü beklentisine takılıyorlar. Böylesi bir sosyalist aşmaz yaşanmaktadır. Sermaye sınıfsal özü ile devlet yönetmede gericiliği de otoriter baskıyla kitle karşılık bulurken,daha örgütsüzleşen ezilenler biranlamda boşlukta sistemin kitlesel savunma ayağını oluşturuyor. Sermayenin gericlikle itifaklaşıp devletleşmesine ezilenlerin kitlesel önemli karşılık verip desteğini de artık imkar etmemek gerekir. Kavram fetişizmi ile klasikleri ezber yapıp eski tartışılır bilgilerle günü yorumlama hastalığı veya Neoliebraleşme krize girip çıkamazken hala soldan umut ponpalanma tutumları hem sınıfsal kırılmayı hem de soldaki itifak ortak paydaşlığı da engelemektedir. Bu gerçekleri daha yakalamak mesafesine koyamadıkça, sol paydaşlık itifakına kolay kolay gelemez.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin