arşivUlus IrkadKarşı devrimin indikasyonları -3- – Ulus Irkad
yazarın tüm yazıları:

Karşı devrimin indikasyonları -3- – Ulus Irkad

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

ulusEsasında Stalin’in dünya görüşünde de boşluklar vardı. Örneğin İspanya İç Savaşı’nda da, Cumhuriyetçilerin mağlup olmasında da suçlanmaktadır. Cumhuriyetçilere gereken yardımları yapmadığı hatta önceleri silah göndermişse bile daha sonra ne para ne de silah yardımı yaptığı söylenmektedir.Walter Krivitsky adlı  yazara göre İspanya politikası da bürokratların menfaatlarına göre şekillenmişti. Stalin’in yaptığı hesaplara göre İspanya’daki çalışan halk kesimlerinin bir zaferi kendisi ve Sovyetler’de kendisinin oluşturduğu bürokratik kesimin zararı olacaktı(http://www.marxsist.com/history/troskysim_in_30s.html).

Bu konuda Noam Chomsky de “Anarşizm Üzerine” adlı kitabında İspanya İç Savaşı için şunları yazmaktadır:

“Kısacası, 1936 yazından 1937’e kadarki dönem, bir devrim ve karşı-devrim dönemiydi: Devrim geniş ölçüde anarşist ve sosyalist sanayi ve tarım işçilerinin kitlesel katılımıyla kendiliğindendi; karşı-devrim komünistlerin yönetimindeydi. Komünist Parti giderek Cumhuriyetin sağ kanadını temsil etmeye başladı. Bu dönem boyunca ve karşı-devrim boyunca ve karşı-devrimin başarılarından sonra, Cumhuriyet Franco ayaklanmasına karşı bir savaş sürdürdü.Bu  gerçek sayısız yayında ayrıntılarıyla anlatılmıştır, ben buraya sadece küçük bir şey ekleyeceğim. Komünistlerin önderlik ettiği karşı-devrimci mücadele, elbette sürmekte olan anti-faşist savaş ve Sovyetler Birliği’nin geniş bir anti-faşist ittifak kurmak doğrultusundaki daha genel tavrı göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Komünistlerin etkin karşı-devrimci siyasetinin bir sebebi, İngiltere’nin İspanya’da bir devrimin zaferini asla hoş görmeyeceğine inanmalarıdır; İspanya’da İngiltere ve Fransa’nın çok önemli ve Amerika Birleşik Devletleri’nin daha küçük çaplı ticari çıkarları vardı…”(Sf.59)

“Rus  otokrotları ve onların destekçilerinin en korktuğu şey, İspanya’daki özgürlükçü sosyalizmin başarılarının, çok övündükleri diktatörlük gerekliliği’nin, Rusya’da Stalin’in despotizmine yol açan ve bugün İspanya’da işçi ve köylü devrimi üzerinde karşı-derimin zafer kazanmasına yardım etmeye hizmet eden koca bir sahtekarlıktan başka bir şey olmadığını gözü kapalı takipçilerine kanıtlayabilecek olmasıdır” (Aynı kitap, sf.60)

1923 yılının ikinci yarısında Sovyetler Birliği işçilerinin dikkati tutkuyla, proleteryanın iktidara uzanır gibi göründüğü Almanya’ya çevrilmişti. Alman Komünist Partisi’nin panik içinde geri çekilmesi, Sovyetler Birliği çalışan yığınlarının mümkün olan en ağır düş kırıklığı olarak geldi. Sovyet bürokrasisi hemen “sürekli devrim” teorisine karşı bir kampanya başlatarak Sol Muhalefete ilk acımasız darbesini indirdi. 1926-27 yıllarında Sovyetler Birliği nüfusu yeni bir umut yükselişi yaşadı. Şimdi bütün gözler Çin devrimi dramının açılım göstermekte olduğu Doğu’ya çevrilmişti. Sol Muhalefet önceki darbelerin etkisinden kurtulmuş ve yeni bir yandaş alayı toplamaya başlamıştı. 1927 yılı sonunda Çin devrimi, Komünist Enternasyonal’in Çin’li işçi ve köylülerin ihanet içinde eline teslim ettiği cellat Chiang-Kai-Shek tarafından katledilmişti. Sovyetler Birliği kitlelerini buz gibi hayal kırıklığı sardı. Basında ve toplantılarda gemi azıya almış bir kandırma sürecinin sonunda bürokrasi 1928 yılında sol muhalefet içinde tutuklamalara girişti.(TROÇKİ,1980:79).

 

YALTA KONFERANSI

Stalin, Roosvelt ve Churchill, Şubat 1945’te Yalta’da dünyaya barış ve güvenliğini sağlayacağı umulan Birleşmiş Milletler örgütüne hangi devletlerin alınacağı konusunu görüşürler Her devlet, kendi yandaşlarının adaylığını ileri sürer. Türkiye’nin girişinin sağlanması da İngiltere’ye düşer. 1943 yılı başından beri, “savaşa girmezseniz, Birleşmiş Milletler’in dışında kalırsınız” diye Türkiye’yi tehdit eden Churchill, ülkenin örgüte alınması isteğini, Yalta tutanaklarına göre ilginç savunur:

“Herkesin razı olacağını ummadığı halde, Türkiye’nin çağrılması için birkaç söz söylemek zorundaydı. Savaş patlamadan az önce, çok tehlikeli bir dönemde, Türkiye, İngiltere ile bir ittifak imzalamıştı. Savaş başladığı zaman Türkler, Ordularının modern bir savaş için yeterince silahlı olmadığına inanıyorlardı. Gene de, Türkiye’nin tutumu dostça ve her bakımdan kararlıydı. Türkler, İngilizlere yardım etmeyi bile önermişler, ama İngilizler onların önerisini kabul etmemişlerdi. Churchill, kendi kendine soruyordu: Türklere ölüm döşeğinde bir nedamet fırsatı verilemez miydi?

Stalin, Türkiye Şubat sonundan önce Almanya’ya savaş ilan ederse, çağrılması gerekir, karşılığını verir. İngiltere Büyükelçiliği, Yalta toplantısı biter bitmez Türkiye’ye, ancak 1 Marta kadar Mihver’e savaş ilan eden devletlerin Birleşmiş Milletler’e alınacağını bildiri. 23 Şubatta Türkiye savaş ilan eder ve 5 Martta San Fransisco Konferansı’na çağrılır.

 

CHURCHILL-STALİN PAZARLIĞI

Son açıklanan belgeler göstermektedir ki, bir Balkan Cephesi açamayınca, Churchill, Yalta’dan önce, İngiliz emperyalizminin geleneğine uygun biçimde, Moskova’da Stalin’e Doğu Avrupa ve Balkanlarda nüfuz bölgesi paylaşmayı önerir. Churchill, bu belgeyi devlet arşivlerinde “Tolstoy” kodu ile dosyalatmıştır. Churchill’in elyazısıyla olan ve 1973’te açıklanan belgeye göre, İngiltere, Polonya’nın tamamını Rus nüfuz bölgesine bırakır. Sovyet nüfuzu, Romanya’da yüzde 90, Bulgaristan’da yüzde 75, Yugoslavya ve Macaristan’da ise yüzde 50 olarak saptanır…Partizanların antiemperyalist bir iç savaş yürüttüğü Yunanistan ise, yüzde 90 nüfuz oranıyla İngiltere’ye ayrılır. Churchill, bunun dışında Akdeniz’in tümünde İngiliz egemenliğini Stalin’e kabul ettirir. Türkiye üzerinde bir pazarlık yapılmaz. Fakat tüm Akdeniz egemenliğini elinde tutan Churchill’in, Türkiye’yi kendi nüfuz alanı içinde saydığı açıktır. Nitekim 1943’te de ABD’ye Türkiye’nin askeri, politik ve ekonomik bakımdan İngiliz nüfuz bölgesi olduğunu kabul ettirmeyi Churchill bilmiştir.

Belge, İngiltere’nin koruyuculuğuna ne ölçüde güvenilebileceğini gösterir. Polonya burjuvazisi, tarihteki Polonya paylaşılmalarından ders almayarak İngiliz garantisine güvenirler ve hem Almanya’ya, hem de Rusya’ya kafa tutarlar. Ne var ki, İngiltere ve Fransa, Polonya uğruna kuru bir savaş ilanı ile yetinirler ve Polonya’nın paylaşılmasına seyirci kalırlar…

-DEVAM EDECEK-

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin