Kuzey’de olduğu gibi hayat, ölümüyle, gözyaşıyla, ayrılık ve sevinçleriyle Güney Kıbrıs’ta da devam etmekte. Kuzey’de sevdiklerimizi, sevdiğimiz arkadaşları, yakınlarımızı kaybettiğimiz gibi Güney’de de tanıdık, arkadaş ve dostlarımızı da kaybetmekteyiz. Öncelikle 1994 yılında Ledra Palace’ta tanıştığım Mihail Kirliçça arkadaşımızı kaybetmiştik bundan altı yıl önce. Mihail’le 1994 yılında Ledra Palace’ta bir gece toplantısında karşılaşmıştık. AB, BM ve çeşitli elçilik ve kültür organizasyonlarının bir davetiyle gelmiştik oraya. Kıbrıslıtürk öğretmenler ve Kıbrıslırum öğretmenler oraya gelerek buluşmuş, tanışmış ve daha sonra toplantılarımıza 2003 yılına kadar devam etmiştik. Tartışıyor ve bu arada çözümsüzlüğe çare bulma yanında, gelecekte nasıl bir Kıbrıs istediğimizi konuşuyorduk. Bu arada da etkinlikler düzenlemeye çalışıyorduk ki temasların, gidiş-gelişlerin bu kadar kıt ve az olduğu o ortamda bunları yapmak ve becermek o kadar zordu ki inanamazsınız. Gelenlerin azlığı yanında, korkup da birşey yapamayanların yükü de birşey yapmak isteyenlerin omuzlarına kalmaktaydı. Tabi arada bu buluşmalardan gına kapan Kıbrıslıtürk liderliği, bu buluşmaları engellemeye başlamış ve her olay meydana gelişte de kapıları kapamıştı. Olayların önemsiz veya sudan sebeplerden olması da farketmezdi. Liderin canı o gün birşeye sıkılmasın hemen ahdını kapıları kapamadan alıyordu.Tabi bizlere bu buluşmalar için çıkarılan engeller bayağı çoktu. En önemlisi. en az iki hafta önceden “Azınlıklar Dairesi”nden Ledra Palace’a geçmek için izin istemekte, bazen veya sıklıkla bu izinler onaylanmamakta, daha sonra da verilmekte ama genelde de Ledra Palace Barikatı’na gittiğimizde, bize bazen liste “Tekrar onaylanmadı” denerek geri dönmekteydik. Bizimle kedi- fare oyunu oynar gibiydi rejim. Ama biz bıkmadık ve usanmadık ve bu temasları devamlı kullandık. Çünkü arada bir temasın olması gerekliliğine inanıyorduk. Bizim bu temaslarımızla sendikalara da diyalog sağladık. Çünkü bilindiği gibi onların da temasları bayağı kısıntılıydı. Barikatlar açılınca artık gidiş-gelişler sıklaşmış ve tabi gene de yeterli olmamasına rağmen tekrar Kıbrıslırum arkadaşlarla buluşmaya başlamıştık. Mihail’le birlikte birçok eylem ve etkinlik gerçekleştirdik. Bu arada Ledra Palace da kapandığından Pile’de buluşmaya devam ettik. Her neyse, Mihail’le Güneyde o sıralarda bir resim sergisi, bir Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk arkadaşlar arasında Güney ve Kuzey’e gezi yanında, Pile’de de onbinlerce Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk’ün katıldığı festivaller ve piknikler gerçekleştirdik. “HADE” adlı üç dilli bir dergi çıkardık. Bu dergi basıldığında elimizde dört bin sayı oluyor ve bu dergiyi dünyanın dört bir yanına göndermekteydik. Mihail, altı yıl önce ilk kaybettiğimiz arkadaşımız olmuştu. Anılarıyla birlikte hala daha kalbimizde ve beynimizde yaşamakta.
“HADE” adlı dergiyi çıkarırken bize çeviri işlerinde yardımcı olan Kıbrıslı Ermenilerden Varyan Malyan amcadan da bahsetmeden edemiyeceğim. Ailesi Adanalı olan Varyan Malyan amca bize bu dergide çok yardımcı oldu. Çevirilerde bize yaptığı katkılar büyüktü. Varyan Amca’yı da maalesef birkaç sene önce kaybettik.
Sevgili Yiolanda’yı kaybedişimiz de çok acıydı.Bu arada gene Mihail Kirliçça ile başladığımız etkinliklerde onu yanıbaşımızda bulmuştuk. Güzel, olgun sevgili arkadaşımız Yiolanda’yı unutamam. Yiolanda çok iyi yürekli, Kıbrıs’ta barış, kardeşlik ve de çözüm olması için elinden geleni koymayan, toplantılarımızda büyük katkılar yapan ve de eğer bir yanlışlık yapmışsa, yanlış anlaşılmışsa, defalarca özür dileyen bir hanım arkadaşımızdı. Yiolanda’yla Mektup yazma projesini gerçekleştirmiştik. İlk başlarda bu projeye birkaç çocuk katılmıştı ama daha sonra binlerce çocuk katıldı. Çocuk sayısı günden güne arttı. Çocuklar birbirlerine İngilizce olarak yazmaktaydılar. Bizler, ellerimize kutular dolusu mektupları alır ve bunları çocuklara postacılar gibi dağıtırdık. Sonra bu mektup yazma projesi, bu çocuklar arasında festival düzenlemeye ve bu çocukları buluşturmaya kadar gitmişti. Güney’den bayan Argiru ve Yiolanda arkadaşımız buna gönüllüydüler ve Güney Kıbrıs’ta bu projeyi onlar yürütmekteydiler. Sonra birgün Kuzey’de Birlik Gazetesi bana karşı, küçük Rum ve Türk çocuklarını mektuplaştırıyorum diye saldırılar başlatmıştı . Ama ilginç olanı da bu sırada Yiolanda’ya ve Bayan Argiru’ya karşı saldırılar da “Selides” diye bir sağcı faşist dergiden gelmeye başladı. Hem Güney’den hem de Kuzey’den sağcı faşistler bize karşı saldırıya geçmişlerdi. Ama yılmadık ve bu bu projemize 2003 yılına kadar devam ettik.
Sonra Yiolanda’dan bir müddet haber alamadım. Sanırım 1997 veya 1998 yıllarıydı. Onu aradığımda da bana kaza geçirdiğini ve aylarca yoğun bakımda kaldığını söylemişlerdi. Bir tankerin altına arabasını sürmüş ve yanarak intihar etmişti ama daha sonra kurtulmuştu. Söylediklerine göre kocasının bir kadınla teması vardı ve kadından da 14 yaşlarında bir kız çocuğu vardı. Bunları duyan Yiolanda, çılgına dönerek arabasıyla bir tankerin altına girerek hayatına son vermek istemişti. Uzun bir müdetten sonra ona gene bir toplantıda rastladım. 2000’li yılların ortalarıydı herhalde. Tanıdığım Yiolanda değildi. Öğretmenlikten Eğitim bakanlığına alındığını söylediler bana. Öyle biliyordum ama Yiolanda dediğim gibi farklıydı artık. Donuktu. Soluk yüzlüydü ve gülümsemiyordu . Ağzından da tek tük laflar çıkmaktaydı. Sanırım kişileri de hemen hatırlamıyor ve aradan zaman geçtikten sonra anımsıyordu. Asık yüzünden mutsuz olduğu anlaşılıyordu Yiolanda’nın.Mutsuzluğu yüzünden okunmaktaydı. Ondan uzun süre haber alamadım ama bazı arkadaşlara sorduğumda kısa yanıtlar aldım. Çok uzun bir zaman daha geçmişti ki geçen haftalarda bir konferansta Bayan Argiru’ya rastladım ve ona Yiolanda’yı sordum. “Duymadın mı? “ diye sordu. “Ne oldu? Duymadım” dedim. “Yiolanda üç yıl önce intihar etti ve onu gömdük “ dedi. Kafamdan aşağıya soğuk sular dökülmüştü. Oysa her gördüğüm Kıbrıslırum arkadaşıma muhakkak Yiolanda gibi arkadaşların yaptıklarından dolayı bir ödül almalarını talep etmekte ve bunu yaparsak moralmen kaybettiğimiz bu arkadaşları kazanabileceğimize inanmaktaydım. Galiba onların da çoğu Yiolanda’nın başına gelenlerden habersizdiler.
Onun barışa ve bize katkılarını nasıl unutabilirdim ki? Her neyapmışsak onun da yardımları ve katkıları vardı başarılarımızda. Hatta barikatların açılmasında bile…
En son yitirdiklerimizden biri de Jus Bayada’ydı. Onu 1975 yılında Spiros Handjigiorgiyou, bir de sosyal yardım dairesinden bir beyle birlikte, Baf’ta bizim evde babamı ziyarete geldiklerinde tanımıştım. Üçü de Yeni Kıbrıslılar Örgütü’ne üyeydiler. Orada Jus Bayada, Mağusalı olduğunu ve her gün sınıra giderek evini seyrettiğini, hatta evini de askerlerin yaktığından bahsetmişti. Daha sonra Alper Susuzlu ve Mehmet Ulubatlı’nın 1988 yılında ürettikleri, 11 metrelik 3572 mil kare resmini, BM Kıbrıs temsilcisi Oscar Camillion’a verilen bu resmin sergilenmesi için 1989 yılındaki bir toplantıda onunla karşılaşmış ve kendisi de bu resmin sergilenmesi için bize yardımcı olmuştu. Jus Bayada ile birçok kez karşılaştım. Birçok etkinlikte onunla karşılaşırken , Baf’tan Aynapa’lı olan hanımı, eski sendikacı Kleopatra Bayada ile birlikte beraber olduk. Onun birçok kez sol kesimlere maddi yardımlarda bulunduğunu da biliyordum.Gene Pile’deki etkinliklerimizde de devamlı bulundu Jus Bayada. Bizi hiç yalnız bırakmadı. 2003 yılında ilk ortak 1 Mayıs Mitinginden sonra beni ve Kıbrıslıtürk arkadaşları evine yemeğe davet edişini de unutmadım. Son zamanlara kadar birlikte buluştuk Bayadalarla. Bu arada gene birkaç kez bizi Aynapa’daki evine yaz aylarında düzenledikleri yemekli toplantılara davet ettiler. Geçenlerde onun da hayata gözlerini kapadığını duyunca şoke oldum. Üzüldüm. Dün de sosyal medyada Gina Chappa arkadaştan gelen mesajda küllerinin Greko burnuna barış için serpildiğini okudum.
Tüm kaybettiğimiz değerli Kıbrıslırum arkadaşlarımıza, kardeşlerimize, Mihail Kirliçça’ya, Vartan Malian amcaya, Yiolanda’ya ve Jus Bayada’ya elveda- hoşçakalın diyorum. Barış için heykelleri dikilmesi gereken arkadaşlarımızdınız siz. Sizleri nasıl unuturuz ki? Hoşçakalın sevgili kardeşler, hoşçakalın sevgili arkadaşlar, sevgili yoldaşlar… Bir gün Kıbrıs’a barış ve çözüm geldiğinde hep sizi anacağız. Yaptıklarınızı unutumayacağız. Hoşçakalın…