Bir Çin atasözü bin çiçek açsın bin fikir yarışsın der. Sava göre Mao, Taocu düşünce okullarının sayısını kastetmiş ve bu sözü kullanıp patisini eleştiriye açmış. Çok kısa bir zamanda açtığına açacağına pişman edilmiş. Onu buna zorlayan Çin’in geri kalmışlıktan kurulamaması halkın bunu beğenmemesi idi. Çok fikir çok yararlı olacaktı ama o kadar çok rezalet vardı ki eleştirilere yönelmesi sindirilemedi, yoğaltılamadı. Arkasından kültür devrimi geldi ve çağın en büyük vahşeti herkesi susturdu.
O dönemin süper güçlü devleti Çin kapitalizmine dönüştü. İnsan hak ve özgürlüklerine saygısı olmayan bir ülkede de kapitalizmin sanayi ve ticaretle refaha kapı açtığını gösterdi ama bin fikirden yoksun bir ülkede gelişme bir yere kadardır sözünü de kanıtladı.
Bırakın yüz çiçek açsın bin fikir yarışsın!
Şimdi Türkiye’de ayni sınav veriliyor. Davutoğlu İslam kapitalizmi ile ekonomik gelişmenin tökezlenmesiyle uğraşmaya çalışıyor ve kalkınma vaatleriyle terörü de yeneceğini umuyor. Hatta büyük rüyası olan İslam ve Türk dünyası dediği geniş alanların liderliğini sağlamaya çalışıyor.
Ancak günlük gazeteler uluslararası değerlendirme kuruluşlarının Türkiye ekonomisinin görünüşünü olumsuza çevirebileceklerini haber veriyorlar. Önce ekonomik durum güçlü ama riskler var demeyi sürdürüyorlar, onu durum olumsuza döndü diyecekler haberleri Çin örneği gibi bin fikir yarışmazsa çakılır demek olacak.
Bizde durum daha da kötü. Halk bizde ekonomimi var ki daralsın” der ya işte öyle bir şey.
Mecliste mebuslar bir komite kurmaya kalmış diye apışıp kaldılar. Mebuslar ve meclis başkanı bile hemen hizaya geldi. Bakan efendi başbakana haber vermemiş! Bu büyük suçu işlemeye kalkmak haddi aşmak demekmiş. Ya daimi bir komite içtüzüğe göre görevini yapmaya kalkıp benim meclise kazandırdığım maddeyi hatırlayıp sağlık reformunu incelemeye karar verse idi ne yapacaklardı?
Mecliste olduğum zaman o maddeyi kullanmak için niyetlendim ve yerel yönetimlerin durumunu incelemeye alalım dedi idim. Zamanın bakanı Taşkent hemen devreye girip hükümetin işine karışmayın dediydi. Daha ilginci, komite başkanı önce hükümete soralım demiş ve sorusu üzerine müdahale etmişti.
İçtüzük bir yasadır ve komiteye görev vermiştir. İnceleyin ve rapor haline getirip arşivinize koyun gerektiğine kullanın ister. Çalışın uşaklar der. O uşaklar ise bakana sormadan görev yapmamayı uygun görecek kadar parti elemanı idiler. İnsan olmadılar, elemanlıkta ısrar ettiler. O günden sonra bir daha bir mebus çıkıp da konuları inceleyelim ve fikir çıkaralım demedi.
Biz özgür olmayı içine sindirememiş insanlarız. İnsan hak ve özgürlükleri hep iktidar sultasının egemenliğine teslim edilmiş olmasını isteriz. Özgürlükten geriye kalan ne olur? Orda burada sınırını bile umursamadan dedi kodu yapmak, eleştirilerini denetleyecek karşı düşüncelerden sakınabilecek yerlere hasretmek ve uygulanabilecek sistematiğe kavuşmasına olanak bırakmayacak şekilde dile getirmek…
Mecliste bile yararlı tartışmalara kapı açacak özgür mebus olmaması için ortam oluşmuştur. Partilerde de düzen olmadığı için düşünceler, çıkar ve nüfuz kavgasının kurbanı olurlar.
Düşünce doğmaz değil ama yararlı düşünce ancak denenen karşı fikirlerle yarıştırılan fikir olursa fark edilir ve uygulamaya etki yapar.
Su için antlaşma görüşülecekse neden su, kaç paraya su ve sonra sürekliliği sağlayacak denetim ve sağlıklılık ölçümü ve gerçekleştirilmesi hakkında hazırlanmış raporlarla sunulmuş olmalıydı. Kim Türkiyeli görevlilerle bunlar hakkında çalıştı ve sorumluluğu paylaştı ise onların görüşleri nerededir? Bunlar mebuslara sunulmalıydı. 500 vekilden bunu isteyen çıkmadı ise nedeni nedir? Çıkan varsa ki bazıları bazı iddialarda bulunarak oy kullanmadı veya ret oyu verdi. Mebuslar neden bu sorunların yanıtlarını almaya hak ve yetkileri olduğunu ileri sürüp istemediler?
Açıktır ki mebuslarımız kendilerini yetkili görmezler. Bir birlerinin görevlerini yapmak için doğal olarak almaları gereken bilgilerin verilmesini desteklemezler. Bir birlerini adam yerine koymazlar. Birlikte yerler içerler ama saygı duymazlar. Kendilerinin yetkilerinin de hiçe sayılmasından rahatsız olmazlar. Açıkça belli ki kendilerini de adam yerine koyan yoktur. Türkiyeli görevliler en iyisini bilir deyip iş pişiren memurlarına sorumluluk alıyorsunuz, bize yansıtıyorsunuz diye ihtar etmezler. Bakanlara bunlara dikkat edin demezler.
Bin çiçek açasın ama bin fikir yarışsın deseniz çiçek tarlada açar ama fikirler özgür mebuslarla meclise gidecek, parti militanlarıyla değil…
Fiyatını hala öğrenemediğimiz bir suya tüm sularımızın kurban edildiğini söyleyenler arasında hep o insanlar da var ama bu nasıl oluştu diye düşünüp bir daha yaşanmaması için yapılması gerekenleri dile getiren oldu mu diye etrafa bakmazlar.
Su fiyat ayarlaması yapıldığında çıkan tepkiler üzerine geri adım attıydılar. O zaman bunun bizi pahalı suya alıştırmak ve bugün konuşulan su fiyatının fizibilitesini ölçmek istediklerini belirtmiştim. Yani onlar uyumuyordu, bizimkiler uyuyordu. Böyle bir durumun bir daha başımıza gelmemesi için ne yapılması gerektiğini hep yazıp durdum ama fark edeni ben hala fark etmedim. Yani tarih tekerrür edip duracak.