yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKrizlerde veya değişimlerde gündemleşme konusu – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Krizlerde veya değişimlerde gündemleşme konusu – Özkan Yıkıcı

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Konuya güncel yelpazeden alıntılarla başlayalım! Günümüzde tartışılan bölge Ortadoğu… Hat da kimine göre bölge yeniden yapılanma, kimine göre var olanın çıkarına değiştirme hamleleri olarak da çeşitli alanlardan bolca gündemleşme oluşturulmaktadır. Birçok toplantı, belirli stratejiler ve bolca değişik kirli savaşlar acımasızca yaşanmaktadır. Kaçını konuşur kaçını konuşmaktan uzağız, başka bir araştırma konusu. Ama şu basit noktada duralım: Ortadoğu diyoruz ve genellikle hangi boyutla yaklaşsak dahi kendi lehine çıkar arayan kesimler de vardır. Peki; Ortadoğu’nun temel kangrenleşen konuları vardır! Örneğin; baskıların sürdüğü, hem, işgal hem sömürülen, hem mültecileşen birçok boyutuyla durmadan savaş krizleri ile önemli yıkımlar yaşayarak, senelerdir bölgesel sorun halinde olan Filistin’i toplantı veya acil çözüm gündeminde şu günlerde yakalamak mümkün mü?

Ortadoğu’yu konuşup gündemleştiriliyorken yakalıyoruz. Öyle bir Ortadoğu ki senelerdir sorunu ile ezilen dünyanın merkezine konulan, milyonlarca halkın direk etkilendiği Filistin sorunu vardır! Ortadoğu Projesi denildi, Yeni esen rüzgârla “özgürlükler gelecek” damgası vuruldu* Bunlar teker teker ülkelerde çıkan savaşlarla birlikte sorun olarak dünya tartışmalı veya savaşlı günlerden geçerken; neden yarım asrı çoktan aşan Filistin sorunu Ortadoğu dağarcığında gündem olmuyor? Başka bir açıdan konuyu ele alalım… Emperyalist çağda bölgesel Ortadoğu hamleleri hep oldu. Genel güçler kendi hegemonyalarını kurmak için acımasız girişimler de yaptılar. Buna bazen uyumlu, bazen çatlak sesler ve bazen de direnerek bölgesel dinamikler de yanıt verdi. Peki; onca olayla günümüze gelirken, biriken gerçekler varken, hala gündem bu coğrafyayı kanla doldurup kirli emeller le donatanların neden sahte propagandaları temel gündem oluyor?

Gene gündemin aynasına takılalım: Türkiye alışılmamış şekilde Sudilere gidiyor ve ortak savaşa katılma arayışlarına çaba sarf ederken; Sadece Suriye’ye müdahale etme enstrümanları çalınırken; Sudilerin Yemendeki yaratığı faciayla savaş la birlikte bu gerçekler neden birlikte sorgulanmıyor? Başka telden çalalım; Genellikle Suriye olaylarında hep Esat yönetiminin yaptığı katliam resimleri bolca haber servislerinde yayılır, bunlar politik tutumlar için malzeme yapılırken; Türkiye’nin en basitiyle Cizre bodrumlarındaki yaralılara dahi ambulans gitmesi engelleme konusu gündemden nasıl beceri ile kaçırılıyor? Yanyana konulup aslında savaşın korkunç gerçeklerini sunup bunları yaratanları lanetleme varken, sadece işimize gelen birini alıp onu propaganda algısına korken, ötekileri ya görmezden veya tam aksi nerede ise “kahramanlaştırma” düşünceleri yan yana onca çelişki yaratılıp gündem tekleşme durumu yaşanıyor!

Son günlerin Ortadoğu’su öylesi gerçeklerle uçuşup, seçki gündemlerle çelişiyor ki artık insaf kelimesini dahi yok etmektedir. Bahreyn müdahalesi ile halk ayaklanmasını ezenler, kendi iç muhalefetine tıs dahi dedirtmeyen, finanse etikleri tüm örgütler günümüz dünyasında lanet edilen yapılar olarak karşımızda dikilirken, şimdi Türkiye destekleri ile Suudiler Suriye’ye müdahale ederek “özgürlük” getirme gündemi konuşturuluyor! Üstelik Sudilerin Yemende yaptıkları beliyken, Suriye ve ırakta IŞİD veya Elnusra yaratıcılarından birisi iken; şimdi bunlar belekten sildirtilip gelecek Ortadoğu denklemine konulma arayışları veya siyasal tercihleri masaya konulmaktadır. Kimlerin; şeriat yönetimli Suni eksenli Sudi dünya görüşünün hegemonya hesabıyla!

Başka pencereden konuya girelim; Ortadoğu olaylarında en temel sistemsel güç İsrail olmaktadır. Temel Ortadoğu kangrenini “Filistin sorununu” yaratıp çözmeyen devlet de İsrail. Belli ki Ortadoğu yeni hegemonya denklemlerinde İsrail bazen direk askeri yol ile veya çaktırmadan ekonomiden politik tüm argümanlarını da kullandırıp etkisini de göstermektedir. Oysa İsrail bakarsanız, ne Cenevre Masasında var, ne suçlanan veya desteklenen direk algılarda adı konulmakta nede gelecek şekillenmesinde adı vurgulanmak istenmemektedir. Oysa İsrail bölgenin güvenlik temel merkezi olurken, oluşan en kangren sorunun da merkezinde güç olarak oturmaktadır. Fakat İsrail Ortadoğu gündeminde sanki hiç etkisi katkısı yokmuşçasına yok saydırtıp hasıraltında tutulmaya çalışılmaktadır.

Bir başka travmatik ironi de şu: Cenevre gibi toplantılar veya toplatılan “dostlar” eksenlerinde İsraillin de olmazsa olmazlarının öncelikli olmasına karşın, etrafta adı kullanılmaz ve görünmezdir. Örnek; Suriye İsraillin komşusu olma yanında, günümüzde İsrail ile savaş halinde olan yegâne devlettir! Pencerenin bir kanadı böyle pusluyken, ötekisi daha acayip; Suriye olayları ile yaptıkları sonucu kurdukları kantonlar veya güçleri ile kartlardan birisi haline gelen PYD de Cenevre’ye çağrılmadı. Bakarsanız B.M. temsilcisine “Suriyeliler masada olup, onlar çözümü yapacaklar” sözleri hep tekrarlanıyor! Oysa Suriye’de olup tabanları da oluşan PYD sırf dıştan birileri istemedi diye görüşmelerde yok! Ama Suriye içinde kitle tabanı olmayan, ortak görüşleri dahi bulunmayan Riyad merkezli Suriye “Muhalefeti” diye bir şey de muhalefeti temsilen söz sahipli konuma konuldu.

Bir not ekleyelim; daha önceki bazı yazılarımda hat da “Türkiye, Kıbrıs” karşılaştırmalı Cenevre toplantısını yazdım. Baştan itibaren Suriye’de sahada olanlardan çok Suriye etkenli güçlerin dayatılanlarla toplantı olup, baştan eksikliklerin sırıttığını da belirteyim. Nitekim toplantıda en içsel zayıf ama dış destekli Riyad muhalefeti öylesi taleplerle gelip, adeta ustalarının hegemonyasını istediler ki görüşmeler daha başlamadan ertelendi. Zaten bazı güçler “başta Rusya ve Esat” sahadaki kazanımlarını perçinlemek için de bu olanağı istiyorlardı! ABD ve batı ise tüm çabalarına karşın “ılımlı” dedikleri bir dış beslemeli muhalefet yapısı oluşturmamanın eksikliğine takılıp bocalıyorlar.

Algılarla propaganda operasyonları yapıp herkes taraftarının iyi ve güçlü olduğunu imajlaştırıp, krizin tıkanmasının aşılmasında fırsatı ele geçirip kazanma veya yerini korumak çabasındadır. Bu anlatılanlar şunu gösterdi. Kriz veya kitlesel hareketliliklerde laf veya katılmakla yeterli olunmuyor. Örgütlü olmak, istediklerini bölgesel denklemlerle hesaplayıp gündeme taşımak gerekir. Bu krizde Kürtler dinamik olarak aktör olduklarını gündeme getirdiler. Getirdiler ama görüyorlar ki denklemlerdeki uyumsuzluk ile kendilerine karşı olan güçlerin tutumu sonucu, Cenevre’ye dahi onca etkinliklerine rağmen masaya sırf ortak birisi istemedi diye oturmadılar. Egemen sistemsel güçler ne olursa olsun, örgüt veya yandaş devlet ikileminde hep devlet seçkisi önceliklidir. PYD doğrudur; Suriye’de ABD ile birlikte IŞİD karşı çatışıyor! Fakat Türkiye devlet olup, üstelik yılların sömürgesel ortağı da olma öteki daha büyük gerçek de vardır. PYD örgüt olarak Suriye’de kendini kabullendirirken; Türkiye sistemin bölgesel hegemonya merkez devleti olarak daha üste bulunmaktadır. Onu niçin de birçok çevrenin anlamadığı PYD tercih yerine Türkiye’nin önemi her zaman için temeldir. Zaten şundan gereken ders alınma kolaylığı vardır: Cizre’de onca rezalete karşın sistem tıs çıkarmadı; hat da; İncirli çıkarına karşın Türkiye’nin Kürtlere karşı operasyonuna da izin verildi. Kimse PYD veya benzer örgütler le Türkiye dengesi başta ABD tarafından kurulamaz. Yine temel yer Türkiye’dir! Bu farkı da iyi anlayalım…

Burada Kıbrıslıların da alacağı şu gerçeklik dersi vardır: hangi sorunda olursanız olsun; Gündeme düşmenin önemli kuralarından birisi örgütlü olmaktır. İkincisi oynanan oyunda doğru yerde kartınızı kullanmanız gerekir. Filistin’in durumu veya Yemenin hala gündem olmamasının özünde bu gerçekler yatar. Şimdi; biz daha baştan Kıbrıs sorununu Türkiye’nin garantör olmasında, Kıbrıs’taki çıkarlarına, var olan yapının yasalaşmasına oturtup, lider denilen kişilerin de gerçeklere dokunmadan dolaşarak dıştan katkı bekledikleri ortamda, Kıbrıslılar lehine fazla bir çözümseme yapılamaz. Olacaksa sadece ayardır. Buda Kıbrıs’ı daha kolay sömürmek için yapılacaktır. Unutmayalım ki Federasyon veya şimdilerde Kurucu devlet olayları hep Kıbrıs’ın birleşmesine değil, ilerde gerektiği anda ayrışıp eklenmeleri yaratma koşullarına göre seslendirilmektedir. Hiçbir zaman Federal yapıda ortaklaşma veya demokratikleşme kuralarına rastlamazsınız! Hat da; 2 devlet arası bazı insani hakların dahi kesilme engellemeler de konulmaya çalışılınıyor! Çünkü masada olanların hangi politik savunusu olduğu ortada; Kıbrıs’ın öteki ülkeler için nedenli önemli olduğunu anlatan ve enerjilerini pazarlama ile ortaklaşma gibi saçma sapan görüşler doğallaşmaktadır. Hele de maliyetler İMF terkisine de konulduğunda!

Herhalde onca dış hayranlı beklentiler le neden her gelen yetkilinin Kıbrıslılara övgü yağdırdığını da artık anlamışsınız! Neden Cenevre temsilcisi inciler döktürmüyor da Kıbrıs’a her gelen temsilci altınlar saçıp, zamanı gelince buradan gidiyor?

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin