Salt kelime içeriği dahi, insanları gerek savaş koşullarını, gerek se faşist yapılanış içinde yaşamak istemediklerini söylemesine yeter ve artar. Hat da; savunduğu görüşlerin faşist olmasına veya uyguladıkları politikanın savaş ölçekli olanlar dahi; bu kavramlarla anılmak istenmez. Savaş ve Faşizm kuramları içerik olarak dahi, en keskin savunucuların dahi kabullenmediği olgular olarak paradokslarla doludur. Kimse net olarak savaş istediğini kabullenmez* Hiçbir insan faşist olduğunu veya yönetiminin faşist olmasını da istemez! Ama tıpkı günümüz gibi de özelikle bizim çevremiz, savaşla kaynayıp, birçok devlet veya yapının faşist olmasına karşın da alternatif barış seçeneğini de seslendirmek yoluna girmiyor. Gerek savaş koşulların oluşturduğu psikolojik gerçekler, gerek se faşist yapıların kitleselleşip devlet biçimli yönetim olma sonucu; hem kitleselleşme, hem de doğallaşma gibi çok tehlikeli sonuçlara gelinmektedir. Nitekim sadece Ortadoğu bölgesinde ve daha da dar anlamda, bizden başlayıp içselleştiğimiz ülkeler ve savunduğumuzla destek beklediğimiz çevrelerin savaş politikasına veya faşist yapılarını da anlamak istemekten de uzağız. Savaş öyle uzakta değil: Türkiye’nin bir bölümünde, doğu komşumuz Suriye’de ve hat da yaşadığımız denizde ve adamızın üstlerinde direk yaşanan farklı iki kuramın imgeleridir!
Artık ilgili tekrarlarım da sık sık olmaya adaydır. Biz Kıbrıslılar, denilen gibi acılar çekip bunlardan etkilendiysek; Savaş koşullarının çok bedelini ödeyip, bunun sancılarını, korkularını hala yaşıyorsak; öğrenerek yaşadıklarımızı özümsedikçe; Dün ısrarla savunduklarımızın doğru olduğuna inanıyorsak; Son gelinen aşamada epey duyarlı olmamız şarttı! Bir zamanlar adamızın savaş hali ve işgal olgularını tekrarlayan insanlar vardı* Faşizmin ezberini bilip kitapları devirip, örgütlerde bedel ödeyenler de boldu* Kıbrıs işgallerine karşı çıkmak, barışı ısrarla savunmak, ada üstlerinin bölge halklarına karşı kullanılmaması gibi söylemler de sloganlaşmıştı! Faşizmi ve savaşın yıkımını iyi bildiklerini söyleyenlerin de şimdi özelikle Kuzey Kıbrıs’ta belirli yerlerde de yönetici olduğu da malumumuzdur! Peki; etraf faşist yapılarla örülürken, adamız resmen bölge hegemonyalarında direk rol alırken, savaş her tarafa yakarak yayılırken; tam da ezberlenen veya savaşın kötülükleri uçuşur, faşist yöntemler gelişirken de; bunlara karşı olma refleksi yerine, işine gelene eklenmenin de anlamı ne? Bu soruyu da okuyucu yakınına bakarak yanıtlasın!
Eskiden sık sık söylenen daha tamamlayıcı bir gerçek de vardı: Emperyalizmin sonucu, savaşların yaygınlaştığı ve Pazar sorununa yönelik daha acımasız olduğu biliniyordu* Faşizmin ise Kapitalizmin Emperyalisleşerek tekelleşme sonucu da devlet biçimi olarak oluşturulduğu da öteki sonuç olduydu! Bunlar en basit Emperyalist işleyiş mekanizmasının, politik ve devlet oluşum enstrümanları olarak yerleşti. Şimdi, yeni rekabetler, Ortadoğu projeler, İslamlığın faşist devlet veya IŞİD tipi öteki örgütsel dönüşümlerle zenginleşip, savaş yolarında kullanıma gerçeklerine karşın; bu görüşleri bilenlerin dahi “Emperyalizm, savaşa karşı olma ve Faşizmin devletleşip uluslararası boyutunu” pek yorumlayan çıkmıyor. Tam aksi; olaylarda ya ilgisizlikle kendi kendine kelepçe vurma, tarafa göre yer tutma ikilemleri arasında, hem faşizmin kucağında rol çalan, hem de Emperyalist özü görmezden gelme cenderesine düşüldü!
Son ırak olayı adeta eyer Kıbrıslıların söylediklerinde samimi olsalar, oldukça tedirgin olması gereken sonuca doğru gidiliyor! 74 olaylarını denildiği gibi doğru okunsaydı ve buradaki Garantörlerin kendi kendilerini ret ederek yaptıkları doğru okunsaydı; şimdi hala Türkiye’nin ırak politikası veya Suriye gelişmelerindeki tutumlarının daha net bilinme sonucu olacaktı. Zamanında Türkiye veya fark etmez, öteki garantörlerin adada yaptıkları ile söylediklerinin farkı, zamanında doğru kavransaydı; şimdi ayni politik hatalar Türkiye’nin Suriye ve ırak ekseninde kolayca yapılması düşünülemezdi! Türkiye’nin işgalden başlayan ve ilhaklaşma yolu ile Kuzeye yerleşirken, hep olamayan garantör gizlemesi ile aslında başka gerçekle kabullenildi. Türkiye kamuoyu ne yazık ki tıpkı Kıbrıs konusunda olduğu gibi; içsel konularda da başta Kürt sorununda da ayni anlayışı uyguladı. Şimdi zamanında yanlış algılatılıp başarı gösterilen Kıbrıs’a asker çıkarma destek kamuoyu, şimdi ister Kürt politikasında, ister Suriye hamlelerinde ve son olarak Irak’a asker gönderme anlayışında aynen tekrarlanma zinciri oluşamayacaktı. Oysa Osmanlı yıkıldı denilirken; kültürel olarak halk varlık gerçeği sonucu, kitlesel faşizmin yerleşmesine de taban olmaktadır. Hiç Türkiye batı muhalefetinin Kıbrıs politikasını, Suriye’ye Türkmen adıyla yapılan müdahaleleri veya son Irak’a girip oluşan krizde tepki koyma veya kitlesel savaşa karşı durma duruşu duydunuz mu?
Ortadoğu özelikle feodal veya aşiret otoriter yapılardan İslam’ı kullanarak dini faşist devlet deneyimlerini bugünlerde yaşıyor. Faşizmin sermayenin siyasal tercihlerinden birisi olduğunu, normal yönetememe koşullarda bu yola başvurduğu nedense hep unutuluyor. Hat da; Faşist devlet kuramı belekten sildirtiliyor! Hâlbuki Kapitalist yapı girilen ekonomik krizden hala çıkılamadığı için, Ortadoğu projesi başarısızlaştığı sıkışmasında olma nedeniyle; giderek oluşan kaoslar kitlesel ırkçı veya dinsel yönelimi otoriterlikle resmen taban bulma noktasına geldi. Sistemi tam algılarsak: Son ABD Cumhuriyetçi adayın dahi kültürler çatışmasına uygun din karşıtlığını kullanması* Son olarak Fransa yerel seçimlerde oyla tırmanan ırkçılığın artık yönetim kapısına dayanması* Korku nedeni ve yabancı düşmanlıkla mülteci göçleri sonucu birçok başta İskandinav ülkelerinde faşist partilerin ikinci sıralarda dolaşması, tesadüf değildir. Zaten oluşan boşluk ve yaratılan korkuyla savaş ortamı, faşizme kitlesel desteği de yoğunlaştırdı. Hiç uzağa gitmeyelim: Kıbrıs ve Türkiye ekseninde bunu hemen yakalamak kolaydır!
Ortadoğu savaşlar cenderesinde en modern silahlar kullanıp, vekâlet savaşlar altında anormalin normalleştiği bir dönemi yaşıyoruz. Kıbrıs da bu bölgenin ortasında. Hat da; Olaya katılanların adada cirit atığı bir dönemden geçiyoruz. Güvenlik talepli Türkiye ise bırakın çevre ülkelerle sorunlarını; kendi içyapısında Anti Kürt politikası sonucu, önemli kesimi savaş hali yaşıyor. Tüm resmi okumadan da “adaya barış getirmek istiyorlar” atmalarına da burada inanacak epey kesim hala buluyorlar! Tekrardan belirtecem: burada Faşizmin ne olduğunu bilen daha doğrusu bildiğini söyleyen ve karşı olan insanlar vardır! Onlara sorsan da size tehlikelerini de anlatırlar* Ancak: kendi faşist gerçekliklerine gelince de hemen tepki koyarlar! Yine herkes savaşa karşı* Ama: nedense savaş politikalarına da destek vermeden de edemiyorlar. Salt “savaş istiyoruzla değil elbet”; Savaşa karşı olup, savaşın düşüncesi ile ikili oynamanın üçüncü maymuna gitme rolünü oynamaktadırlar.
Kısaca; ister bilelim, ister söylemeyelim fark etmez: Etrafımız savaşla kaynıyor. Dünya savaşının bölgesel hesaplaşması içimizden etrafımıza dek dolaşarak dans ediyor. Tüm güçler askeri güçlerini yığıyor, en modern silahları deniyor, en kötü facialar yıkımlar yaşatılıyor ve girilen kaos sonucu, ittifaklar dahi günden güne çatırdıyor. Savaşın bir uzantısı olacak ki; “siyasi İslam, ılımlı kesimler” gibi saçma sapan ezberler dahi tıpkı “savaş olma gerçeği” kullanımlı olarak algılara büründürülüyor. Medya propaganda algılarla operasyonlar yapıyor. En kirli ticaret savaş koşularında birilerin ceplerini dolduruyor. Dünya güçleri ile yöreselleşen Ortadoğu Pazar kavgasında da devlet faşizmin artık örnekleri çoğalıyor. Otoriter devletler savaşın dehşeti ile güvenlik adıyla kolayca güçleniyor! Irkçılık, dincilik ve sermaye rekabeti piyasada faşizm, kapitalizm ve savaş politikalarıyla darmadağınlık yapıp, milyonlarca insanı ya katlediyor veya mülteci yapıyor! İnanmazsanız; Ortadoğu savaşında ortaya çıkan örgütlere bakın; Türkiye’de Erdoğan Kürt savaşı ile nasıl Haziranda kaybettiği seçimi hemen oy artırarak geri aldığı* Son Rus uçağı düşürterek ve Irak’a müdahale ederek bir anlamda içsel olarak başkanlık kamuoyu desteğini de artırdığını görürsek; bu savaş la güçlenen siyaseti de anlama bakımından güzel bir örneklemi de okumuş olacağız. İşte Savaş ile Faşizmin kıskacında yaratılan siyasetlerin insana ödettirdiği ile insanları kuşatma altında nasıl bir kelepçeye vurduğunu da bilelim. Olmayan; savaşın ve faşizmin karşısında hala barışçıl ile insan temelli sosyalist seçenektir. Şimdi anladınız mı; neden bazılarına eskiden savunulan doğruların şimdi tam da vurgulanma dönemi olduğunu anımsatıyorum? Her olay veya söylem, ancak yerinde ve zamanında kullanılırsa anlamı olur!