Nasılsın?
Türlü yanıtların var biliyorum bu soruya, lakin hakikaten NASILSIN?
Yanıtın için biraz bekleteceğim seni, bir hikaye anlatacağım dinlemek istersen. Sen anlatıcısını bilmeyecek, ben bilirmiş gibi yapacak, nihayetinde (umut ederim ki,) parçaları zamanın kendisine koyacağız, yanıtını sen bileceksin, eğer istersen dillendireceksin…
Bir varmış, bir yokmuş; dört tarafı denizlerle, tam ortası sınırlı, dünyanın hiçbir yerinden görünmeyen karanlık bir bulmaca karesindeyiz. Biz bu siyah karenin içinde, sadece bizim bildiğimiz bulmacayı çözmek mecburiyetindeyiz. Fata Morgana isminde YanılZaman’da yanılsayan serap bir deniz ülke varmış. Bu deniz ülke ahalisine günlerden bir gün dersin ki yasa, dersin ki kural… kelime bencili olmayı buyurmuşlar. Esasen yasa yok, esasen kural yok lakin bazen olur ya –belki de sana da oluyordur sevgili okuyucu- belki bir şarkı çalar da sana ne yapacağını söyler gibi yaşarmış ahali. Şarkı hep aynı şarkı, şarkı aynı olmasa da nakarat hep aynı gibi düşünmeden, düşlemeden, hissetmeden aynı kelimelerle yaşarlarmış. Sanki hep televizyon izlerken yenen yemek tatsızlığı gibi okurlarmış kelimeleri, sadece doymak için. Tabaktaki yemeğin son çatalından yemeden sanki anlayamazlarmış doyduklarını. Dillendirecekleri kelimeleri, yola çıktıktan sonra gidecekleri yeri unutmuş ya da hiç yola çıkmak istememiş de mecburi istikamete meyil etmiş gibi alelacele anlamdan kaçarmış gibi savururlarmış. Hep daha önce geçtikleri, aslında görüp de asla gerçekten bilmedik istemedikleri yolları kullanırlarmış.
İyi misin Sayın Okuyucu, iyi misin hakikaten? Sadece iyi misin?
Biraz daha bekleteceğim seni, masal ya bu, bitirmedik henüz.
Dersin ki bu Fata Morgana kişiye çaresizliğini yüzüne vuran “gerçek” hayat gibi. Kendimizi, etrafımızı, içerimizi, dışarımızı tanımlayan harfleri sıraya dizip de kocaman bir serap oluşturmuşlar bulmacanın karanlık deniz ülkesinde. Geçiştirilen yanıtlarla, geçiştirilen hayatlarla, “mış” gibi bir yaşanmışlıkla. Kelime bencili, anlam fakiri yolunda.
Ölülerin rakamlara sıkıştığı, yaşamların yollara ve sınırlara bulandığı, empati yoksunu, kendi farkındalığını dahi “başkalarının büyük harfli repliklerinden” aşırtan bir deniz ülke. Acıları yavan, mutlulukları korna gürültüsü…
Fotoğrafın büyüğüne, evrene bakmaksızın günü kurtarma telaşında pusulasız. Barış engellenemez diye bağırıp, barış’ı henüz içselleştirmeden sadece bildik bir şarkının nakaratında duymuş da hemen kalkıyormuş gibi buyuran bir misafir gibi. Engellin de, engelleyenin de öznesinden bihaber, herhangi bir öznesi bile olabileceğini düşünmeyen kendini bulduğu tiyatro sahnesinde güncellenen statüler silsilesi, hemencecik bir baş parmak hareketi ile aşağıya kaydırılan sıkışmış zaman aralığı.
Malum DenizŞehirlerde kişi yüzünü denize dönünce, sırtını döndüğü hikaye silikleşir, yani öyle olsaydı iyiydi de; Fata Morgana’da masal bu ya kişi iç’eriye DİRENdikçe dışarısı hep daha baskın. Lakin her şeye rağmeni masala rağmen, gerçeğe rağmen İNADINA inana, gökyüzüne inanlara, kendini dinleyen, dinledikçe varolan, birlikte gülen, birlikte yas’lanan, sarılmanın kokusuna bilen, aşk’a varanlara selam olsun… iyi ki…
Şimdi masalı bildin, birazını okudun kendinde bildin diyelim Sayın Okuyucu.
Peki; hakikaten Nasılsın?
Üstat’ı sorarsan;
“… Ben Ruhi Bey, nasıl olan Ruhi Bey
Nasılım
Bir yaz ikindisinden çıktım geldim
Diyelim bir pazartesiydi, biraz da şöyle geldim
Kapıyı iyice kapadım
– Kapadım mı, evet, kapadım –
Çitlenbik ağacının altından geçtim
Frenk üzümlerinden bir iki salkım kopardım
Dişlerimle sıyırdım
Sardunya renginde ve sardunya tadında idiler
Biri fotoğrafımı çekiyorkenki gibi durdum
Azıcık gülümsedim
Ve dünya bana gülümsedi…
Ölüler ki bir gün gömülür
İçimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler
İnsan yaşıyorken özgürdür
İnsan
yaşıyorken
özgürdür.”
Edip Cansever- Ben Ruhi Bey Nasılsım
Anlatıcı’dan Okuyucuya Birincil Not: Fata Morgana; Bilinen tanımı ile ( Fizik, astronomi, mühendislik, uydurma, hakkaniyet ne dersen de ismine) karada veya denizde, kutuplarda veya çölde havanın ısı farkından dolayı oluşan optik yanılsama. Yani hani bazı geceler yıldızlar daha yakındır, ya da ufukta sanki kocaman bir gemi varmış gibidir ama aslında yoktur. Fata morgana’da sıcak-soğuk hava katmanları mercek etkisi yaratır ve uzak cisimleri (bazen bir gemi, bazen bir şehir –hatta Japonya’da bir keresinde gökyüzünde bir şehir belirmiş, paralel evren olduğundan dahi şüphelenenler olmuş) ışığı kırıp gerçek yerlerinden farklı bir yerde görmemize sebep olur.
Anlatıcı’dan Okuyucuya Sekonder Not: Bugünlerde gökyüzü masal dolu, uzun uzun seyirlik. İnanırsan, inadına bakmalısın.
Anlatıcı’dan Okuyucuya Şimdilik Son Not: Elbette ki kelimeleri size öğretecek, sizden öğrenecek değiliz, azıcık kendinizi dinleyin yahu! Kelimelerin gücüne inanın.
Anlatıcı’dan Kendine Not: Surrealizm mi? İnadına alırım bi dal!