Öncelikle belirtecem; ben makalemi yazarken, Türkiye’de hala seçim süreci yaşanıyor. İnsanlar sandıkta oy kullanmaktadırlar. Bundan dolayıdır ki seçim sonuçları üzerine direk rakamsal veriler elimde yoktur. Salt seçim sandık döneminden dolayı bir yorumlama yazısı yapıyorum. Siz yazımı okurken de önünüzde seçim sonuçları olacaktır. Elbet bu makale ile de çıkan sonuçlarla, bunalın tercih gününün koşulunu tamamlayacak birliktelikle de buluşma şansınız olacaktır. Çünkü genellikle seçim rakamları şekillendikçe genellikle seçim döneminin son günleri ve seçimde oy kullanılan zaman hep dikkatten kaçarak, eksik analizlerle de olay tartışılmak konumuna düşüyor. Yani; ben yazıyı 1 Kasım Pazar günü saat 2 gibi yazmaya başladım. Daha sandıklar dahi kapanmadı. Ama: mutlaka seçim sonucuyla birlikte gözden kaçırılmayacak birçok gelişme de vardır. Hele Türkiyeleşme gerçeği ile Türkiye’yi özelikle istenilen dışında konuşup tartışmayan Kuzey Kıbrıs için de konu başka yönlerden de önemlidir…
Türkiye sandık başında. Ben yazımı bitirirken en azından bir olasılıkla bazı şehirlerin sandıklarında da oy kullanılma sonuna gelinecektir. Kısa zaman sonra da açılan sandıklarla da sanki çoğu olay yaşanmamış gibi de rakamsal “kazanan, kaybeden” eksenli yorumlar uçuşmaya başlayacaktır. Hele de Kuzey Kıbrıs’ta seçim sürecinde bazı “seçim oluyor” basit haberler dışında medya yayın yapmaktan ısrarla kaçınırken; seçim sonuçları ile kocaman Mercedeslerinden çıkacak “akademisyen ve gazetecilerle” ahkâm kesip kazanan rakamsalın peşinde dillerindeki kelimeleri dökmeye başlayacaktır. Nedense bu acı paradoksu paranayolaşan şekli ile tekrar tekrar yaşıyoruz. Hem Türkiye’nin Kıbrıs yelpazesinde, hem de Kıbrıs’tan Türkiye yörüngesine ayni paradoks devam ediyor. Konular hep resmi ideolojinin cenderesinde bırakıp öyle bilgilendirme yapma çabası gerçekleşiyor. Şimdi de sıra Kuzey Kıbrıs’ta!
Hâlbuki Türkiye seçimlerinde Kuzey Kıbrıs’tan nüfusun yarıdan fazlası Türkiye’de oy kullanma ve siyasal seçki yapma hakkına sahiptir. En azından bunlara saygı nedeniyle medya bazı açıklayıcı bilgiler ve partileri tanıtıcı program yapma şansı vardı. Kocaman yazarların da köşelerinde veya ekranlarında bilgilendirici gelişmeleri sunma şansları da vardır. Ama paranoyalaşan ve doğallaştırılan tavır ile de “aman dokunmanın” kıskacında Mercedes’li şovla bu gerçekler hep geçiştiriliyor! Tabi bizdeki bazı can alıcı durumlarda da Türkiye medya duruşunun benzerine de köşede veya ekranda olmasa da “serzeniş yapma” duygusallığı da işin öteki paradoksal ironisidir.
Türkiye’de sandıklar açıldı. Aslında konulan ifadeyle “Zorlama erken seçim” yapılıyor! Haziran seçimini beğenmeyen birileri sandık sayısal sonucunu beğenmediği için; eldeki olanakları ve devlet baskılarını kullanıp yeniden kazanma amacıyla tekrardan seçim yaptırıyor. İş zorlama olup baskılarla da olunca; bu kez yeniden iç savaşa yönelik hamleler, kontrolü kirli savaş tırmanışı ve artırılan baskı yasaklarla seçim süreci geçirildi. Bunun sonuçları da seçime 1 gün kala dış dünyanın dahi çelişkili tavırlarla olaya duyarlıklıları da yaşandı. Birçok evrensel gazeteci örgüt uygulanan yasaklama ve kapatmalar sonucu mesleki dayanışma adına açıklamalar yaptılar! Türkiye’ye 19 ülkeden seçimleri gözleme amacıyla gözlemciler geldi. Çıkar aşkına AB raporunu açıklamayarak seçim sonrasına erteledi! ABD dışişleri bakan yardımcısının “Endişeliyiz” yanıtına gazeteci” sadece endişeli olma dışında, tavır koymayı düşünüyor musun” sorusunu yöneltti! Urfa’da 2 Suriyeli gazetecinin kafası kesilerek katledildi. Türkiye dış ile iç politikaları karıştırarak, anti Kürt kartına dayanarak Rojava kantonlarını taciz edip ateş açtı! Bunlar tam da seçime beş kala yaşatılanlardır…
Seçim günü ise kuşkuların örnekleşerek sandık başında tekrarlarını yaşıyoruz. Alınan haberlere göre Özel Hareket polisleri bazı sandıklarda maskelenmiş şekli ile görevlendirildi. Bazı sandıklarda klasik biber gazı kullanıldı. Özelikle Urfa gibi kırsal yörelerde muhtarların blok oy kullanma bilgileri geliyor. Dahası: Yurtdışından gelen gözlemcilerin bazılarına sandık başında inceleme yapmalarına engeller çıkarıldığı da duyuldu! Tabi yine yüzbinlerce görevlendirilen görevli gözlemciye de bazı yerlerde zorluklar çıkarıldığı da anlaşılıyor. Üstelik bunlar olurken de ısrarla bazı kuruluşalar karşı tavırlar da tekrarlanıyordur!
Dışardan gelen gözlemcilerin ilk izlenimi ise; yukarda saydığımız görüntüler hazımlaşırsa, onlar da “militarist ortamda seçim yapılıyor” sözlerini söylüyorlar. Ama yarın seçim sonuçları ile tüm yaşananlar yaşanmamış gibi de “demokratik ortamda gayet mükemmel seçim yapıldı” sözlerini duyarsak da şaşmayalım!
Bu seçimlerin kaçırılan ve aslında direk bizi de alakadar eden bir genel dış politik gerçekler dizisi de vardır. Biliyoruz ki bizim erkân ikide bir Kıbrıs çözümü ile Türkiye’nin istediği laflarını kulana kulana sonunda doğal inanma noktasına geldik. Daha vahimi: birçok kendine demokrat diyen veya aydın etiketini kullanan kesim dahi “Erdoğan zayıflarsa Kıbrıs’taki çözüm de darbe yer” inancı da yaygındır. Çünkü Türkiye’yi sadece kendi dar eksenlerinden öteye kavramayan ve bunun üzerinden çıkar saylayan elit kesimlerdir. Oysa AKP son dönemini iyi okuyup Kürtlere yapılan Dolmabahçe protokolün rağmen, nasıl bir tekme ile yıkıldığını, Suriye olayındaki tavır ve Rojava’ya karşı takınılan savaş refleksi en azından onları da uyarması gerekirdi! Olmadı. Dedik ya: gerçekleri okumadan ve bilgisizlikle resmi algılarla tamamlama çıkarsaması, bizi hep böyle yanılgılara taşır. Dediğim gibi: “Devekuşu politikacılığı”!
Hem siyaset, hem tarih ve hem de tüm sosyal alanlı bilimler şu basit öğretiyi dayatır: Geçmişten öğrenerek sağlanacak bikrimle, geleceği hedefleme amacınızı bütünleştirerek ancak başarılı olursunuz! Bilim alanında da bu yöntemi kullanıp kullanılan akademik etiketin doğruluğuna varılır. Oysa ister akademisyenlik, ister mesleki gazetecilik veya politikacılık alanında bizde geçmiş yaşananla birikimleşme balık hafızlıkla unutturulup, resmi güncel isteme göre geçmiş yaratılıp bu başlangıç kuram yok edilirken; gelecek hedeflerini de geçmiş birikimden kopuk, gelecek gerçeklerden uzak güncel çıkarlara göre konuşturulur. Sanırım Türkiye son seçim dönemlerinde tokat gibi vuran birilerinin yüzüne de ilgili kurumsal gerçeklerin nasıl erozyonlaştırıldığıdır!