Son günler ülkemizi su gündemi ve Türkiyede kontroldan çıkan kirli iç savaş sarsıntıları ile hyaşamaktayız. İnsanların düşünce şekli ile algılar gündemi de başka bir siyasal travmaya dönüşüyor. Bunlar oluşan gündemin kolayca kandırılma ile saptırılma eylimmlerini de artırmaktadır. Zaten Cumartesi günü bunun resmen aynasını yaşadık. Resmi eksende su olayı gündemleşip, hem Türkiye seçim probagandasına dönüştürülüp kanlı içsavaş olayları örtülmeye çalışırken, Kıbrıs ekseninde resmen işbirlikci ruhiye veya Türkiyeleşmenin son adımının kitlesel oluşturulma döngüsüne uğruyorduk. Aslında Cumartesi, su gelme olayı ile Ankara katliyamının anılma haftasının birlikte yaşanıp, ayrı iki dünyanın düşünce farklılaşmasını gösteriyordu. Türkiye Şark Kurnazlığı ile pazarlık kartını oynarken, öteyanda Kuzey Kıbrısda ilahklaşma bağımlılığın su adımında “kimin dağıtıp parayı alma” tartışması yaşanıyor. Bunlar adeta gündem ile geçmişten gelen birikimin son adımı olarak siyasal gerçekliği yansıtıyor.
Konuyu anlamak ve bizim resmi siyasetcilerin nereye geldiğinin anlaşılması için, bazı anımsatmalar yapacam; Kıbrıs 74 sonrası epey yapılanma tartışmaları oluştu. Herkesin geleceği ile siyasal hamleleri oldu. Seksen yılında hazırladığım Akademik dersteki Kıbrıs sanayileşme yazım, özelikle Türkiyeli ekonomi alanında eğitim yapan arkadaşlarla epey tartıştık. Sonuçta; Türkiyenin Kuzey Kıbrıs ilhaklaşma ile sistemin Yeni sömürgeleşme ortaklaşmasının gelişmesi için; Kuzeydeki ekonomik alt yapının yıkılıp, üretimsizleşmesi ve yeniden yapılanacağını anlıyorduk. Çünkü: Kuzeydeki özelikle daha gelişkin teknolojili fabrikalar ve oluşan sosyal yapı nedeniyle Türkiyenin daha hegemonyacı olması bakımından, yıkılıp iflas etirileceğini anladık. Nitekim; odönemde Kuzeyde “kaçakcılık” adıyla Türkiye ticaretli esnaf modeli ile insanları resmen üretimden ticarete bağımlı noktasına çektiriliyordu!
Bu tesbitimiz bizat Özal ve öncesi cunta döneminde direk Sanayi holdink olayı ile başlayıp, yine dıştan gelen Asil Nadir atılımı ile üretimsizleştirme hızla gerçekleştirildi! Bu gelişmeleri geçmişte sık sık yazdım. Özelikle de Türkiyenin olanaklar ve izin verildikçe sömürgeleşme ötesinde, gerek stratejik gerek fetihcilik adıyla ilhaklaştırma koşulunu zorlayacak adımalr hep atılıyordu. Buna bağlı olarak da; Kuzey Kıbrıs güdük işbirlikci burjuvalar ve onların elit birokrat ağı, karar alma ve ülke içi alanları kontorlu da terk ederek, resmen dağıtıcı rolu ile eldeki kaynakları elitleştirme noktasında tutuyorlar. İşte Suyun dışa bağımlılığı, metalaşması, mülkiyet yapısı değil de “Gelen suyu kim dağıtacak” talebiyle, yerel yapılara pay alma kavgaları utangaç şekilde sürdürülüyor! Bu son tavır, ülkemizin özelikle egemen elitlerin geldiği dağıtıcı noktayı yansıtmaktadır.***
Ufak anımsatma sonrası, günümüze gelelim: Cumartesi resmen biriken gelişmelerin yansıyışı yaşandı. Kuzey Kıbrısda yapılan törenler dahi itiraflarla doludur. Hele de daha işbirlikleşip güdükleşen politikacıların söylemleri, bir faciya! Birisi çıkıyor ve “Türkiyedeki tüm siaysal renklerle farklılık gütmediğini” anlatırken; ötekisi ise teslim etiği su kaynağının “kontrolunun tüm ülkede yapılacağını” belirtiyordu! Oysa atasözünü dahi tersdüz yapan sonuca gelindi: “Taşıma suyla deyirmen dönmez”! Oysa Kuzey Kıbrıs tüm su kaynaklarını kirleterek, yok ederek adeta taşınır su ile hamaset yapmaktadır. Tabi ne mülkiyet şekli, ne dış bağımlı konumuna değinmeyerek konu övülme moduna konuldu.
AKP ise resmen Şark Kurnazlığı ile fırsatları değerlendirmeye devam ediyor! Kolay kulanıma sunduğu Kıbrıs objesi ile fırsatı yakalayıp AB ile fırsati makami oynamaya çalışıyor. Sanki Türkiyede hiçbbirşey olmamış gibi, daha dün Ankara katliyamı veya Kürdistan kirli savaşı yokmuşcasına, doğal AB pazarlığı yapılıyor. Avrupa mültecileri Türkiyede tutma adına tüm gelişmeler görmezden gelinmektedir. Şu meşur AB gerçeği çok sırıtır hale geldi. Türkiye Kopenhak ilkelerine uyma adeta yok sayılarak, diktatörlük gelişmeleri görmezden gelinerek mülteci pazarlığı çirkin şekilde yapılıyor. Buda; ezberletilen AB ilkeleri algısının yerlebir oluşunun da korkunç kanıtına tanık oluyoruz. Avrupalılar ülkelerine mülteci gelmeyip, onarlın Türkiyede kalması pahasına, bizat kendi koydukları kuralları nasıl yok saydıkarlını resmen kendi pratikelri ile görüyoruz. Böylelikle çoğunun beklediği batının Erdoğanı tasfiye etme değil, pazarlıkla ortaklaşma birlikteliğini görüyoruz. Tıpkı yapılan anlaşma ile incirlik karşılığı Türkiyenin PKK saldırılarını görmezden gelme ikilemi gibi!****
Şimdi merakım şu: özelikle Türkiyede ve bizde bazıalrının batının baskılarını beklediği biranda adeta AKP destekli politikalara karşı ne diyecekler? Bazı dürüs demokratlar Türkiyede şunu söyledi: “Avvrupa demokratları yalnız braktı”! Can Aktarı okuyanlar bunu anlar. Ayni şekilde Avrupa basınının da “AB Erdoğanı hediyelere büründürüyor” mahşetlerini çekiyor! Bu noktada elbet Türkiyedeki her olaya yasak koyma, sokaktan armut gibi insan toplarken, IŞİD boncanlı bonbacılarını “eyleme geçmedikelri için tutuklayamıyoruz” tutumlarına ses vermiyor! Kürt olayında ise özelikle Suriyede örgütlü güç olma nedeniyle de batı Türkiyedeki Kürtlere karşı yapılanlara ses çıkarmazken; Suriyede örgütlü tek muhalif kesim olma nedeniyle YPG yok sayılamama ikilemi vardır. Türkiyenin Şark kurnazları bunu dahi yakalayamayıp, Yeni Osmanlı derin stratejisi ile devam ediyorlar. Öyle devam ediyorlar ki; iflas eden EĞitdonat dan IŞİD gerçeğine ve Rus rulet kartına rağmen, ayni döngüde oynamaya devam ediyor.
Peki Kuzey Kıbıs için Suriye veya Kürtler konusunun bir anlamı var mı? Onu hepimiz biliyoruz! Hele de projeli bol paralılar da etrafta dolaşırken. Ekleyelim; açıklanacak ken neden AB Türkiye raporundan şimdilik tıs yok? Tüm bunlar geçmişte kalan Şark Kurnazlığı ile işbirlikci dağıtıcılık noktasının nelere tanıklaştırıldığını anlamamıza yardımcı olan günlerden geçiyoruz. Örgütsüz sosyalistlerin adeta örgütsüz olmanın sonunda da sağ idolojilerle ve güdük sermayedarlardan beklentielrle nasıl savruldukları da madalyonu tamamlayan renkli kesim olmaktadır.
Şu konuşulmayan bilgi ile yazımı tamamlayım: israilin Filistin bölgelerinde ölümler oluyor. Örgütsüzleşen ve siaysal hedefsizleşen Filistin hareketinin son Ortadoğu olaylarındaki hiçeleşme tutumu malumlaşırken; dünya bu noktaya odaklanıyor mu? Filistin dersine bence ençok dikat etmesi gereken, son gelişmelerle bölgesel dinamik olan Kürtlerdir! Suriye başarısı ve HDp seçim sonucu olmasa, kimse Kürtlerin Ortadoğu durumunu konuşmayacaktı! Örgütlü olmanın önemi burada gizli. Hele de gelişmelerde mutlaka stratejiniz olup, kaygan zeminde itifaklara dikat etmek de zaruridir.