Bu soruyu yalın şekliyle soruyorum: Türkiye’de 10 Ekim günü yaşanan katliamdan sonra, hala Kuzey Kıbrıs semalarındaki yoğun kesim hala gerçeklerden uzak, yalın fetişizmin kısgacında durmaya devam mı edecek? Gerçekten bu soruyu tekrar tekrar haykırarak soruyorum: onca yaşanana ve hepimizin beynine dek inecek faciya sonrası; sırf AKP aşkı veya çıkar uğruna bunları duymazlıkla görmezliğe devam mı edilecek. Yoksa; kendini sırf tatmin etme ile ezbere sığınıp tıpkı AKP ve Türkiye devlet ekseni gibi “terör” deyip, kendince tatmin mi olunacak! Üzüntü edebiyatı ile yaşananı örterek, konuda konuştuğunuza devam mı edeceksiniz. Gerçekten; biraz insan olmanın değeri ile çıkar uğruna metalaşan beyniniz arasında, insani duygunuzu vijdanlaştırmak adımını atacakmısınız? Bunalrı çoğaltabilirim; Gördüğüm, enazından başlangıç sürecinde sırf sürece uyma ile yine birilerine dokunmayarak sırf haberleştirme ve konuşma adına “terör fetişizim le” konu geçiştirilecek gibidir. Şu meşur “Kıbrısda çözüm getireceklerin” neleri yaptığı kıyasına hiç dokunmak istenmeyecekti. Bazı şaheserlerimiz gibi de: “Onların içişlerine karışmayalım* Terörü kınamakla eytinelim” tutumuyla yetinlicektir. İnsanlığın susup çıakrın öne geçip, yanlışlarla çıkar beklemenin esaretini yeniden yaşayacağız. Çünkü; konuşmak, görmek istenmese de, olayın nasıl göstere göstere geldiği ve resmen sürpriz sayılmadığı ortamda gerçekleşti!
****
Türkiye tarihine yeni bir kirli kanlı sayfa daha yazdı. Dersimden başlayan, 6 7 <Eylül le yol taşlatılan, 1 77 korkunç katliamı ile yol alan, Maraş katliamı ile yeni darbeler sürecine giren, Madımak la yobazlığın insan faciyasını yaratan ve şimdi de 10 Ekim günü Ankarada Barış mitingine resmen bonbalı saldırı ile yeni katliamlar tarihi yazıldı! Her olayın arkasından devletin çıktığı; katliam sonrası siyasal sonuçlarla yeni bir yapılanışın gerçekleştiği tartışılmaz öteki oluşum gelişimleri de yaşandı. Mutlak Cumartesi günü yaşanan olay da ayni sonuçalrı mutlaka getirecektir….
Ağrı deneğimi yapıldı* Geçiştirildi! Adana Mersin provakasyonu ayni şekilde uygulandı* Şöylesine Terör le süsletilip gerçeklerine doğru ilerlenmedi! Diyarbakır bonbalanması da yapıldı* Yine basit ezberlerle vurgulanıp, resmen önü açılıp yüzleşilmedi! Bunlar hep bir mesaj birikimi yapılıyordu. Nedense işlerine gelince terör kelimesi ile örgüt ifade edilirken; yukarda özetlediğimiz ve nicesi de olduğu olaylar da örgüt veya yüzleşerek derinleştirme sorgusu yapılmadı! Ama her denenen gelişmede devlete doğru da yöneliniyordu! Tıpkı Reyhanlı olayı başlangıç probagandası ile ansızın konunun bıçak keser gibi durdurulan gündemleşme* Tıpkı Roboski katliamında “dehliz” denip üstü örtülüp her bilgide resmen saldırı ile susturma ilan edildiği gibi! Örnekleri çoğaltmak zor. Ama ben ısrarla şu uyarıyı yapıyordum: “Güneydoğuda olanlara batı kamu oyu sesiz hat da bazen kulanılan linç yöntemleri ile karşılık verirken* Bu yanlış durum birgün batıya da uzanıp bedel ödetecektir uyarısını yazmıştım….
Türkiye tarihi birgün yaşama amacıyla, savaşa karşı barış sesini haykırmak için, 10 Ekim günü Ankarada buluşma eylemi yapacaktı! Değişik kesimlerden ve savaşa karşı olan insanlar resmen halaylarla, şarkılarla meydana doğru ielrlediler. Ama bazı uyarılarla “saldırı, provakasyon” gibi bilgiler de sosyal medya ekseninde yayılıyordu. Halay çeken barış şarkılarına bonbalarla yanıt verildi! Şaşkın olan ve tepki duyan insanlar, gaz bonbaları ile de karşılaştılar! Yaralı ve ölüleri toplamak için anbulans değil, biberli gazlar önce polis nezaretinde meydana ulaştı! Sonrası malum* Konu hakında yayın yasağı! Tıpkı Roboski, Reyhanlı, Diyarbakır bonbalama olaylarında olduğu gibi!
*****
Ardından bildik ezber sözcükler: “Her türlü teröre karşıyız”! Galiba bizi biraz da aptal yerine koyuyorlar. Tabi seve seve bu ünvanı yandaşlık adına kabulenenler de vardır! Katliamın neden sonuç ilişkisi veya kimlere karşı gerçekleştirildiği sorgusu yerine; hep terör kelimesi ile gerçekten fetişizme kaçışın yöntemi uygulandı. Oysa 7 Haziran sonrası takınılan devlet siayseti ile oluşturulan gerilim, herkese ilerde çok tehlikeli sonuçların olacağının da mesajı çoktan verildi! Zaten yasaklamadan önce, meydanda ahaliden gelen tepkielr de bunun kanıtıdır. Olay sürpriz gelmeyip sonrası dahi soruldu! Çünkü tüm gizlemelere ve karşıta nefretle sunumlara rağmen, zaten Türkiyenin bir bölümü resmen kirli bir iç savaş yaşıyordu. Zaten Barış mitingi de bunun bir karşıt eylemi olarak planlandı. Rizede birkaçgün önce “kan dökme” mitingine kimse dokunmazken* Fehim Taştekinin yazısı ile Hataya resmen cihatcıların girdiğini ve halkın tepkisine rağmen,korundukalrı bilgielri de raslantı değildi! Sandık taşıma, başkanlık dayatması ve yasaklarla durmadan insan toplama hareketleri öyle “ileri demokrasi” örneklemi değildi!
İnsanalr buna karşı çıkmak için barışçıl gösteri yapmak istediler. Biliyorlardı ki her barış açıklama toplantısını dahi gazla boğup gelişigüzel tutuklular yapılan yerde, bu miting için de bir şeyler olma olasılığı da yüksekti. Yine de binler, onbinler meydana doğru yürüdüler. Tabi son dönemin klasik davranışı da oldu! Bonbalar! Barış için taşınan dövizler, yaralı, ölü arkadaşların üstünü örtü, setye görevini gördü! Barış sevgisi ile savaş istencinin nedemek olduğunu, Ankara garının çevresi yeniden tarihsel gün le yaşadı!
Gaariptir herkes “tabi konuyu araştıranlar için geçerli” olayın önceden uyarılındığını söylüyorlardı! Duyanlar olurken, bakanların ve istihbaratın duymadığı yanıtı da çok garip şekilde yaşanıyordu! İnsanların barış çağırısı savaş isteyip, kendi siaysetinin karakterisliği olan bonbalarla yanıtlanıyordu. Herkes devamında onca çığlığa karşın da soruyor: 1 Kasıma kadar daha çok neolabilir ki”? Zaten yapılan hamlelerle daha seçim ilanından sonra seçimin yapılıp yapılmayacağı kuşkuları da yoğun du! Şimdi Türkiye tam da kalbindeki ankarada yaşanan bu katliamla, bir kısmının duymazdan geldiği gelişmeleri, kucağında buldu! Ölen bebek, öldürülen kadının çıplak resmi ile dolaşma, öldürülen kişinin ceseti akrebin arkasına bağlanıp dolaştırılması, öldürülen kişinin kafasının kesilmesi ve nice insan utançlı olaylara karşın duyulmayan sesi, şimdi Ankaranın göbeğinde duydurtu! Mersin veya Diyarbakır bonbalarında konu iyi anlaşılıp üstüne gidilseydi
belki de bu denli yeni deneğim olmayacaktı! Cizrede, Musabinde gezen batılı gazeteciye “siz gitmeğin* Giderseniz yine savaş oalcak” çığlığı doğru kavransaydı, bu sonuç olmazdı! Diyarbakır veya Tüm Türkiyelileri vuran Suruç katliamının üstüne gidilseydi ve batı Türkiye de tepkisini koysaydı, bu faciyaya kolay kolay cesaret edilemezdi!
Her rezaletin çözümü ise malum: Terör* Bu kelime ile içerik karıştırılıp, neden silikleştirilip, içi boş kelime ile konu geçiştirilmiş oluyor! Terörin bir siyasal seçenek olup, baskı amacıyla kulanıldığı* Terör anlamı salt birkaç örgüt değil, devletlerin en önemli terör yapısı olduğu ise,pek söyletilmez. Nedense; devletlerin terör baskısı ile faşizme gidilen yol da beleklere hiç konulmak istenmiyor.
Peki: bu saydıkalrımızın kaçı Kuzey kıbrısda hisedilip konuşuldu? Acaba; Türkiyede olduğu gibi; birçok aydının ve demokratik örgütün sorduğu soru “1 Kasıma dek, daha neler oalcak” kuşkuları burada hisediliyormu? Yoksa onca gerçeğe karşın; “Türkiye de Kıbrısda çözüm istiyor” sığıntısı ile gerçekler görülmezlikte kalıp, kulaklar duymazlığa mı sarılacak!