yaklaşımlarÖzkan YıkıcıNasıl bir kıskaçta yaşıyoruz? – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Nasıl bir kıskaçta yaşıyoruz? – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Gerçekten bu soruyu kendi kendimize sormamız şart: içeleştiğimiz ve resmen ilahkcı sömürge Türkiye gerçeğimize karşın; orada yaşanan son gelişmeler, neden Kuzey Kıbrıs kamuoyunda gündemleşmiyor? Başka ironi de şu: ikidebir tekrarlanan “Türkiyesiz biz     yaşayamağız derken, neden Türkiye olaylarına öylesine yabancı kalıyoruz? Daha paradoksal acıtan algı da şu: Türkiyede onca gelişmelere rağmen, sanki hiç yokmuşcasına tam aksi sözlerle sığıntı arıyoruz? Örnek; Türkiyede ki son resmen iç savaş koşulalrında debelenirken, bizler bunları görmezden gelip “Türkiye Kıbrısda çözüm istiyor* Erdoğan çözümcü ve barışçıldır” laflar nasıl ağızlardan boşanırcasına vurgulanıyor! Tüm bunlar resmen şunun işareti: Bizlere hala oluşturulan kabus tabusu nedeniyle; Türkiye gerçeğini, Türkiye gibi anlamama noktasında debeleniyoruz. Madem hala görmezden gelip, Türkiyenin barışçıl lafları ile “çözüm” deniliyor! Ozaman, buyurun son Türkiye gerçeği ve bizim içine düştüğümüz kısgaç cenderesi!***

Son günlerde Kıbrıs kamuoyunu biryana itersek, Türkiye resmen hem iç savaş koşulalrında tırmanan süreci ve toplumsal linç olayların geliştiği bir dönemi yaşıyoruz. İlginç tesadüflerle, güncel Türkiyenin de ortaklaştığı gerçekler de vardır. Yakın tarihten alınamayan dersler ve yapılamıyan yüzleşmeler sonucu da; biriken yapısal gerçeklik, ayni sorunları, daha da gelişerek tekrarlandığına da tanık oluyoruz. Yazımı hem güncel, hem de tarihi olgularla örecem….

Türkiye 3  tarihi olayın yıldönümlerini geçiriyor. Daha önceki yazımda belirtiğim “6 7  Eylül” katliyamları yaşandı! Eyer; 60 yıl önce, gereken yüzleşme yapılıp, dersler alınıp tekarına dirençli bir kamuoyu oluşturulsaydı: son günlerde özelikle Türkiyenin önemli batı, kuzey ve güneyinde tanık olduğumuz toplumsal linç olayları yeniden yaşanma şansı az olacaktı. Sanki ilgili tarihin örtülme ibretini ayni “7 Eylülde” yaşatırcasına; Türkiyede Kürt adına nevarsa “dükan, işçi, Kürtçe konuşan, HDp binaları” hepsi birden sanki işaret alışcasına saldırıya uğrarlar. Hat da; yolculuk yapan toplu taşıma araçlarının, Kürt etiketli olma durumunda dahi, onlar taşlanıp saldırrya uğradılar. Tıpkı yakın tarih le azınlıklara Türkiyede yapılan saldırılar gibi….

Siz yazıyı okurken de başka yakın tarih günlerle alınacak dersler de yaşanacaktır. Örnek: 11 Eylül ile Emperyalist sistemin oluşan paradoksal kabus ile yürürlüğe koyduğum stratejinin Türkiye mirasını da anımsatacaktır. Ortadoğu Projesi, Avrasya stratejisi ve Kültür çatışmalı siyasal hamlelerin başladığı bu tarih; ayni zamanda siyasal proje olan “ılımlı İslam, AKP döneminin de” tetiklendiği başlangıçtır. Afkanistan işkali ve ırak müdahalesi hazırlıkları yapılırken, türkiyede AKP olayı örgütleniliyor ve Buş yasaklı Erdoğanı Beyazsaraya alıp Türkiye modelinin başlangıcı yapılıyordu! Aradan geçen aKP iktidarı şimdi otoriteleşme ile Türkiyede resmen iç savaş koşulu ile iktidarını koruyup otoriteleşmeye yöneldi!****

Son bir tarih daha: 12 Eylül darbesinin de yıldönümü ayni döneme geliyor. Yapılan cunta ile Türkiye yeniden yapılanırken; Türk İslam sentezli dinci ve ırkçılarla bir birokrat siaysal eksen ve otoriter yapılı, neoliebral piyasa model li ülkeyi oluşturdu! Şimdi Türkiye oluşan 12 Eylül yapısı ile ılımlı İslam projesinin harmanlanan olguları ile tıkanılan noktaya geldi…..

Yukardaki özetlenen genel Türkiye resminin uzandığı sonuçlara bakın: önemli coğrafyada resmen iç savaş koşulalrı yaşanıyor. Cizre gibi yerlerde uygulanan politika Gazleği aratırmayacak durumdadır. Türkiyenin öteki coğrafyasında da sadece birkaçgünde dörtyüz cıvarında parti binası, esnaf dükanı, taşıtlar ve Kürtçe konuşan insan linç amacıyla saldırıya uğradılar. Paramiliter anlayışlarla, eskiden anımsadığımız “polis destekli saldırılara” gözlerimiz yeniden izleme zorunluluğunda kaldı. Bitmiştir denilen olaylar aynen daha örgütlenmiş ve pratik zenginliklerle yeniden siayset sahnesine konuldu!

Nedense; 7  Haziran öncesi ile sonrasının bıçak keser gibi ayrışan 2  dünya oluştu. Otoriterleik ile sarayı koruma adına başvurulan “kontrolu savaş” olayı, belli ki kontroldan çıktı. Kriz veya savaş kontroluğunun mantığı icabı, kontrolsuzlaşma gerçeği Türkiye de yaşanıyor.Değişti veya geride kaldı denilenlerin nasıl biranda toplumsal linç ile yeniden karşımıza gelmenin tanıklığına uğruyoruz. Onca yasak, baskı ve otoriter tek davranış şekline rağmen; dünyanın aktardığı Türkiye gerçeği; nedense Kuzey Kıbrıs semalarında hala tartışılmıyor! Tartışılmama biryana; tam aksi, “Türkiyenin barışçıl siyasetinin” anlatım yarışı da sürüyor.

Böylesi çelişkili kamuoyunda nekadar doyurucu yazıp, değişim yaratma şansı olduğu da şüpelerle doludur. Bir valinin bakanın önünü kestiği, valilere verilen otoriterlikle yasak özel bölgeler ilan etmeler veya askeri kulanma yetkileri, artık demokatik kuralalrda olmayan ilkelerdir. Onca otorite ile baskıalrla örülen politikalara karşın, Türkiyede şehit cenazelerinde dahi “neden” sorusunun sorulmaya başlandığı da görülüyor! Hastahaneye gidemediği için kan kaybından ölen insanlar veya ölen cenazelerini gömemeğip bozdolabında tutan insanların, insanlıkla ne güzel alaka kurdurup probaganda yapılıyor!

Ama belirtim: Kıbrıs semalarında tüm ölen insanalrı değil; Türkiye resmi ajanslarının verdiği ve burada ayıklanarak sadece çok az ölüm haberi ile konu aktarılıyor. Onca içeleşme Türkiye ile savaş koşularını dahi yazamayan medya! Buyrun sizin çözüm lafazanlıklarınızın sis arkasındaki konum da bunun gerçeği olmaktadır. Yarın koşulalr değişip de şimdi yazıp konuştuklarınıza bakarken, acaba yüzünüz hiç kızaracak mı

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin