Hafta başının birönceki gününe dek geriye gidecem. Gün Pazar. Yunanistanda seçimler yapılıyor. Türkiye ise seçim sürecine epey kağos üreterek adım atıyor du! Çakışmayan gelişmeler ve kıyası net gösterecek olgularla iyice havada uçuşuyor. Pazar günü Yunanistan seçimleri yapılıp, hemen sonuç da Syriza lehine sonlandığı açıklandı. Türkiyede ise; ayni gün Erdoğan ve Davutoğlu istanbulda kükreyerek adı “bağımsız” denilen gösteride haykırıyorlardı: “550 Yerli ve milli vekil sizden istiyoruz” demekteydiler! Kıyas şu: Biri seçim sandığında ötekisi seçimleştirilen meydanda örnekleşen bir gerçek yansıyordu. Siz seçim dönemi süresince Yunanistanda Cumhurbaşkanının seçime katılıp bir parti lehinde probaganda yaptığını duydunuz mu! Seçim süresinde ısrarla bir partinin kazanması için meydana çıktığına tanık oldunuz mu? Ama Türkiyede her ne kadar parlementer seçim adı denilse de, parlementerler yerine başkanlık sarayında muhtarların toplanıp, talimatlarla muhbirlikten, siyasal partiye çalışma talimatlarına tanık oluyorduk! Şimdi yazının başlığı ile “Farkın ne olduğunu anladınız mı”?****
Hem Yunanistan hem de Türkiye, ayni günde seçim sandığına gitmeseler de; yine de benzer dönemde seçim sürecini yaşadılar. Bu benzerlik dışında, 2 ülkenin seçim koşulalrı hiç de çakışan özeliklere sahip değildir. Gerçi Yunanistan seçim sürecini tamamlayıp, Syrizayı yeniden hükümete taşıdı. Ama Türkiye daha koğos üreterek ve ısrarla birinin dayatması ile seçim sürecini yaşamaya devam ediyor. Şimdiden 2 ülkenin epey farklı koşullar la bu dönemi geçirdiklerini kavramaktayız….
Örnek mi: Şuanda Türkiyede seçim sürecinde “Taşıma sandık” yöntemi gündeme düştü. Brakın Yunanistanı; dünyanın hiçbir ülkesinde böylesi doğalaşan bir davranışa pek raslanmaz. Bazı bölgelerin sandıkalrı kurulmayarak, başka yerde açılarak, taşıma sandıklı seçim kuramı şimdiden dağarcığımıza Türkiyeden konuldu. Tabi amacı da açınca; Öyle demokratik falan laflarının da pek kalıcı olmadığı da anlaşılıyor.
Yunanistan cumhuru ısrarla meydana çıkıp gürlemedi! Başkan seçim sonuçalrını beyenmeyip erken seçimi de tetiklemedi! Üstelik başkan, kurulamayan hükümet sonucu, tüm partielrle toplantı yapıp, herkesin uzlaştığı yargıç başbakanla kurulan hükümet le seçime gidildi. Oysa Türkiyede de hükümet resmen kurdurtulamaması biryana; hükümeti kuramayan ve parti lideri olan Davutoğlu başkanlığında adı seçim hükümeti olarak kurdutma durumu yaşandı. Böylesi ironik tutum, beraberinde de başka handikapları da oluşturdu…
Sırf denetim amacı ile hükümete giren AKP dışı bazı HDp bakanlarının de yasal yetkilerini nasıl kulandırtılmadığı da görüldü. Nitekim kısa zaman içinde HDP bakanları istifa yaptı. Çünkü: bir bakanın ile girişi vali tarafından gerçekleniyor ise; o bakanın anlamı da sıfır olur. Hiç dünyanın bir ülkesinde, valinin veya kaymakamın bakanın ilçeye girmesini yasakladığını duydunuz mu? Böyle bir yasal kural var mı? Sadece cuntalar döneminde askerler sivilere yasak kor! Peki: Yunanistanda acaba bir bakanın örneğin göçmenler sorunu olan bir adaya, ada kaymakamının bakana girme izni vermeyip engelediğini duydunuz mu? Ama Türkiyede bunlar da oldu!
Heriki ülkede de Cumhurlar bağımsızıdır ve tarafsız kalacaklarına da namusları, şerefleri üzerine yemin ederler. Siz hiç Yunanistan seçimlerinde Cumhurun meydanlara çıkıp haykırıp tek parti lehine probaganda yaptığını duydunuz mu? “Fiyli durum oluştu* Artık anayasanın değişmesi gerekir” deyip de dilediğini yaptığını duydunuz mu? Ama Türkiyede Erdoğan resmen Anayasa babayasa dinlemeyrek nasıl seçim sürecine müdahale etiğini hepimiz izliyoruz! Üstelik de bazı işbirlikci acentacılar da bunu “hayranlıkla” işdahla koltuk sevdasıyla takip ediyorlar!
Türkiye belli ki daha seçim sürecinde anormal olayları normal gibi yaşayacak. Yunanistan ise kendi işleyen yapısı ile seçimi yapıp gayet doğal sonuçları ile yeni oluşumuna yönlendi. Oysa Türkiye 7 Haziran gecesi biten seçimin doğal işleyiş yerine, hemen müdahale ile erken seçim sinyali ile tersdüz koşulalr işlemeye başladı. Başbakan atamasını dahi uzun zaman sonra yaparak, dierk sürece oynandığı mesajı da verildi!
Yunanistan seçimini tamamladı. Syriza seçimi beklenmedik oyla kazandı. Bazı vekilerin gösterdiği tepki ile sokağın direnci nedense sandıkta tepki veren siayset solun lehine durum yansımadı. Liderlik olgusu ve tepki ile seçenek ikilem kağosu sonucu, onca tepki ve yıpranmaya karşın, Syriza seçimi beklenmeyen oyla kazandı.
Şimdi konu şu: Yunanistan nereye yönelecek! Syriza uğradığı yenilgi sonrası bazı adımalrla arayışa mı girecek; yoksa geldiği noktada teslimiyetle saydamlaşıp, silinen Psoklaşma noktasında kurumsalaşacak mı? Unutmayalım: Syriza her ne kadar Radikal kelime ile açılım yapsa da; özelikle Troyka ve İMF karşısında sosyal muhalefet kırılganlığı yaşayarak, sol kesim ayrılırken, öteki kesim eski egemen çizgiye doğru kaydı! Tabi bu eleştiriyi yapaken de Avrupa solundan beklenen desteğin de gelmeme sonucunu hep eklemek şart. Şimdi Yunan deneğimi karşık şekilde ispanyadan irlandaya varan muhalefet çizgilerinin de kaderine önemli etki yapacaktır. Tabi nigiltereyi buraya eklemeyelim. Çünkü: İngiltere yeni sömürge veya alt düzey devleti değil; Metropol gelişmiş sömürge bir ülkedir. Onun için ingilteredeki işçi partisinde olanların boyutu biraz farklıdır. Onu yanılmıyorsam yazdım.
Şimdi kısanın hissesi: Hem Yunanistan hem de adamızın garantörleri. Özelikle Türkiye bizim resmen efendili merkezimiz. Orda olanların adaya yansıyışı da önemli. Fakat; burada oluşan işbirlikci dağıtım acenteleri sadece geleceği dağıtma hesapları ile cılız politik elitler olmaktadır. Suyun dahi insan hakkı değil de “ben de dağıtıp rantımı alayım” noktasına sıkışıp kaldı. Önümüzdeki yazım da bu politikalarla alakalı. Şimdi anladınız mı: fark bu!