yaklaşımlarMurat KanatlıKıbrıs’ta Temmuz 74’te ne oldu? - Murat Kanatlı
yazarın tüm yazıları:

Kıbrıs’ta Temmuz 74’te ne oldu? – Murat Kanatlı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Murat KanatlıTarihsel olayları anlamak için dönemlere ayırmak önemlidir. Bunun birçok yolu vardır ayrıca birçok da dezavantajları…

Tarihi milliyetçi bir amaç için kullanmak isteyenler tarafından özellikle dönemlere ayırmaktan kaçınılması ve bir doğrusal çizgide her şeyin anlatılması “büyük tarihi kurtuluş” ya da “büyük trajedi” öyküsünün kitlelerce daha kabul edilebilir(!) olmasını sağladığı için tercih edilebilir ama gerçekte yaşananlar çoğu zaman güncel milli anlatımlardan çok daha farklıdır…

Bu durum Kıbrıs için de geçerlidir.

Kıbrıs’ta Ocak-Temmuz 1974 arasında yaşananlar adeta darbenin ayak sesleriydi.

Ocak’ta Grivas’ın ölmesi, Nisan’da EOKA-B’nin illegal ilan edilmesi, RMMO’ya atanması gerek subayların reddi, RMMO görev süresinin 24 aydan 12 aya çekilmesi ve son olarak da Makarios’un Yunanistan Cunta yönetimine Yunanlı subayların geri çağrılması ile ilgili yazdığı mektup darbeye giden hızlı sürecin bazı ipuçlarıydı.

Bu nedenle Ocak 74 önemli bir kırılmaydı… Bu dönemin başlangıcı olarak da elbette Eylül 71 olarak düşünülebilir; Grivas’ın adaya dönüşü ve EOKA-B’nin kurulma süreci…

Yalnız Grivas’ın dönüşü ve ilk silahlı saldırısı arasında zaman aslında bir nevi gri alandır. Grivas’ın ilk bombalı saldırısı Şubat 1973’tür. 7 Şubat gecesi, 17 polis karakolu bombalandı. (Makarios, 2006, syf 218)

Tabii bu süreci okurken Kasım 1973 yılında Yunanistan’daki darbecilerin başındaki ekibin devrilerek yeni daha şahin bir liderliğin de oluştuğunu akılda tutmakta yarar var…

16 Şubat 1973 yılında Denktaş’ın Türk Cemaat Meclisi Başkanı ve Türk Yönetimi Başkanı seçildiğini de dipnot olarak buraya aktaralım. Dr Küçük’ün tasfiye edilmesi, Berberoğlu’nun zorla adaylıktan çektirilmesi ile “çevik adam” (!) göreve getirilmişti. Yani EOKA-B silahlı mücadelesini resmen başlattığında, Kıbrıs Türk liderliği de bu döneme yeni bir temsilciyle dahil oldu…

Biraz daha geri gidip, Makarios’un daha önce de devrilmeye çalışıldığını hatırlamakta da yarar var… Örneğin, Şubat 1972’de, bir darbe hazırlığı son dakikada ABD girişim durdurulmuştu. Şubat ayı çok hareketli geçmiş, darbe için her şey hazırlanmıştı ama 14 Şubat 1972’te ABD Lefkoşa Elçisi Klerides’e Yunan hükümetinin harekete geçmeyeceği notunu iletti. (Makarios, syf162-163)…

Tabii bu krizin birçok nedeni vardı ama görünürdeki sorun 1972 Ocak ayında Kıbrıs Hükümeti bir yıl önce Çekoslovakya’ya siparişini verdiği 287 ton silahı teslim almıştı. (Makarios, syf139)… O dönemdeki darbenin siyasi lideri ise Atina’nın Lefkoşa Büyükelçisi Panayiotakos’tu. (Makarios, syf159)… Bu süreçte de, EOKA-B direk olarak darbe sürecini içinde olmadığı, 11 Şubat’ta Grivas Yunan Alayı Kışlasına götürüldüğünde fiziki olarak resmen EOKA-B sürece dâhil olduğu da gene Makarios’un kitabından anlaşılmaktadır.

Bundan önceki en açık saldırı ise, daha EOKA-B yokken Mart 1970’te Makarios’un helikopterine ateş açılması idi. Yunanistan’daki Dağ Komando Alayı (LOK) Komutanı ayni zamanda IDEA kadrosu ve Cunta üyesi Konstantin Aslanides’in liderliğinde bir örgüt kurulmuştu. Mart 1970 suikastı Milli Cephe, LOK’un Kıbrıs’taki bağlantıları, Yunan İstihbaratı ve Yorgacis’in adamlarından oluşan bir grubun katkıları ile gerçekleştiği yine Makarios’un kitabında mevcut… (Makarios; syf59)… Bu olayların sonrasında Yorgacis öldü veya öldürüldü. Bu konuda detaylar hala muğlak… Ama kesin olan Yorgacis’in fiziki olarak ortadan kaldırılmış olmasıydı…

Tüm bunlar aslında 21 Nisan 1967’de Yunanistan’da darbe gerçekleştikten sonraki süreçte yaşananlardı. Bu nedenle ana olarak Nisan veya Kasım 1967 ile Ocak veya Ağustos 1974’ü bir dönem olarak kabul edebiliriz…

Nisan 1967 çünkü Yunan cuntası göreve başladı, Kasım 1967 çünkü Köfünye olayları ve sonrasında Grivas ve Yunan Tugayı geri Yunanistan’a döndü…

Bu geri dönüşün aslında karşı taraftaki yani Türk tarafındaki karşılığı Şubat 1967 gerçekleşmişti.

“Türkiye Dışişleri Bakanlığının 19 Şubat günü ateşe Kemal Coşkun’la ilgili olarak yayınlanan açıklamasını gerek Türk Toplumu, gerekse Türk toplumunun ayrılmaz bir parçası olan Türk Mücahidi hayret ve üzüntü ile karşılamıştır. (Zafer Gazetesi Başyazısı, 19 Şubat 1967, sayı 98)

Zafer Gazetesi bir anlamı ile Kıbrıs’taki Türk tarafının askeri kanadının yayın organı idi. Bu yazı ile Türkiye’de olan Denktaş’ın adaya dönmesi kampanyası ve Dr Küçük yönetimine karşı açık bir mücadelenin başlatıldığı anlaşılmakta. Gerçi Kıbrıs’taki Türk liderliği içinde asker ve siviller arasında gerginlik bir süredir devam etmekteydi. 3 Ekim 1962’den beri Bayraktar olan yani askeri kesimin lideri konumundaki Kemal Coşkun’un geri çağrılması Kıbrıs Türk liderliğindeki mücadelede önemli bir kırılma noktası oldu.

28 Kasım 1967’de “Temel Hükümler” diye adlandırılan belge ile yönetilen, başında Dr Küçük’ün olduğu Geçici Türk Yönetimi kuruldu. 5 Temmuz 1970 yılında ise isim “Kıbrıs Türk Yönetimi” olarak değişti.

1968’de method değişikliği net olarak anlaşılmaktaydı. 1968’ta Mart ayında normalleşme süreci resmen başladı, gettolar etrafındaki abluka hafifletildi. 13 Nisan’da Denktaş adaya döndü ve 3 Haziran 1968’de ise Denktaş Klerides görüşmesi Beyrut’ta başladı. Görüşmeler 8 Haziran 1972 tarihindeki “genişletilmiş toplumlararası görüşmeler” başlayana kadar devam etti. (Kıbrıs’ın Anatomisi, Aydın Olgun, 1975, syf 29)…

11 Haziran’da Toplumlararası görüşmelerin yeniden başlatılması yönündeki Klerides’in mektubuna 18 Haziran 1974 tarihinde Denktaş’ın cevabındaki bazı tanımlamalar önemli bir referanslamaya kaynaklık edebilir. Denktaş mektubunda, 1974 yılında, 1963-67 olaylarından bahsetmektedir. (Glafkos Clerides, Cyprus: My Deposition, Volume 3, Alithia Publishing, 1990, syf 303-309)

Yani yukarıdaki çekincelerden dolayı tam tarih vermeden 63-67 arasını bir periyot, sonrasını da buradan yola çıkarak ikinci bir periyot olarak kabul edebiliriz…

Yani bugünkü resmi tarihe inat, aslında Denktaş’ın da Haziran 1974’te yazdığı gibi 63-67 arasında yaşananlar farklı bir dönemi sonrasını yani 67-74 arasını ise Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasındaki ilişkilerin yumuşaması, normalleşmesi ama Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin kendi aralarındaki gerginlikler ve saflaşmalar ile başka bir dönemi anlatmaktadır.

Resmi söylemdeki 11 senelik mezalim sözcüğü de bu nedenle anlamsızlaşır…

“Kıbrıs sorunu” denen konuyu 55-74 arasını bu çerçevede 4 periyoda bölmek ve buna bağlı analiz etmek mümkün, 55-59, 59-64, 64-67 ve 67-74…

Son periyotta adanın bölünmesini sağlayan Türkiye’nin işgaline giden sürece detaylandıralım…

 

Grivas’ın ölümü

Makarios Druşotis’in Galeri Kültür Yayınlarında çıkan “Kıbrıs 1970-1974” (2006) kitabından hızlı hatırlayalım…

27 Ocak 1974, EOKA-B lideri Grivas öldü. (syf298)

24 Nisan 1974 yapılan EOKA-B baskını sonrası örgüt resmen illegal ilan edildi… (syf316)

18 Haziran 1974, EOKA-B arşivi ele geçti. Arşivde Yunan cuntası ile ilişkiler, Makarios’u devirme planları, örgütün finansal bilgileri yer alıyordu. Arşivin ortaya çıkarılmasından sonra örgütten kopmalar başladı. (syf336)

1 Temmuz 1974’te, Bakanlar Kurulu RMMO’daki zorunlu askerlik süresini 24 aydan 14 aya indirdi. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios ayrıca RMMO’daki tüm Yunan subaylarının geri çekilmesini de resmen talep etti. (Syf341)

11 Temmuz’da EOKA-B liderlerinden Lefteris Papadopulos tutuklandı (syf351). Papadopulos’un tutuklanmasından sonra, EOKA-B liderliğini panik havası sardı. Arananlar listesinde adları bulunan iki teğmen kendiliklerinden gidip teslim oldu. Aranan 125 kişinin dağlarda saklanmasına rağmen EOKA-B lidersiz kalmıştı ve gerçekten bölünmüştü (syf352)

Yani Grivas’ın ölümü sonrası EOKA-B hızla çözülmeye gidiyordu…

 

Sampson darbesi değildi!

RMMO 3. Taktik Üs Komutanlığı Başkanı Tuğgenerali Mihail Georgitsis liderliğindeki darbe 15 Temmuz 1974’te saat 7.45’te oldu ve darbeciler bir anlamı ile başkan aramaya çıktılar. Önce Yüksek Mahkeme Başkanı Michael Triantafyllides denendi sonra Sağlık Bakanı Zenon Severis, Klerides’in de Cumhurbaşkanı olarak adı geçer ama Constandinos kitabında bunun için yeterli kanıt olmadığını düşünür (Andreas Constandinos, “America, Britain and the Cyprus Crisis of 1974: Calculated Conspiracy or Foreign Policy Failure” syf 195-196)… Bu rağmen Constandinos kitabında 1972’de Amerikalılar ve o dönemdeki Yunanistan’daki darbecilerin lideri Papadopoulos tarafından Makarios’un alternatifi olarak düşünülmüş olabileceğini belirtir. 1972 Darbe girişimi ile ilgili Makarios da kitabında “Eğer Makarios düşseydi, Atina onun yerine Klerides’i geçirecekti” diye yazar(syf165). 1974’teki darbede de o dönemdeki Yunanistan’daki darbecilerin lideri Ionnades’in ondan habersiz onu da planlarına dahil etmiş olabileceğini Andreas Constandinos kitabında belirtir ama hiç biri bir şekilde kabul etmez  ve ‘görev’ Sampson’a kalır… Ayni Cumhurbaşkanlığına düşünülen isimleri Makarios Druşotis da kitabında belirtir (Makarios, syf 350)

Yani 15 Temmuz’daki Sampson darbesi değildi… Hatta Andreas Constandinos son İngiliz ve ABD’de de açılan belgelere dayanarak yazdığı “America, Britain and the Cyprus Crisis of 1974: Calculated Conspiracy or Foreign Policy Failure” (2009) kitabında bu konuya değinmekte ve konuyu “Sampson Fiyaskosu” (syf196) olarak adlandırmakta…

Sampson o dönemde iyi bir satışı olan Mahi gazetesi editörüdür, darbecilerle ve EOKA-B ile bağlantısı vardır hatta Grivas sonrası kendini yerine halefi olarak görmektedir ama EOKA-B ile hiçbir örgütsel ilişkisi yoktu, bu nedenle örgüt liderliğine seçilmez! (Makarios, syf300)

Constandinos kitabının 914. sayfasında neden Sampson sorusuna da cevap arar… 2 buçuk yıl İngiliz cezaevlerinde yatmış, Tourkofagos (Türk yeyici) lakabı ile bilinen, Kıbrıslı Türkler tarafından ‘Omorphita kasabı’ denen biri Cumhurbaşkanlığına niçin getirildi sorusunu sorar ve bunu bir fiyasko olduğunu belirtir… Zaten böylesi bir ortamda Sampson’un uluslararası kamuoyundan herhangi bir destek görmeyeceği açıktı ki görmedi…

Makarios kitabında Yunanistan’daki parlamento kayıtlarına dayandırdığı alıntısında “ortalıkta cumhurbaşkanı olmayınca, Sampson’un bu koltuk için yanıp tutuştuğunu anlayan Kombokis ona, “git üzerine bir kravat geçir de Cumhurbaşkanı olarak ant iç” demişti… (syf369)

Makarios’un kitabında ayrıca EOKA-B’ye darbede hiç rol verilmemiş olmasından bahseder (syf 350). Zaten yukarda da hızlı geçtiğimiz gibi örgüt hızlı çözülme sürecine girmişti…

Bu nedenle bu darbeye EOKA-B ve Sampsoncuların darbesi denmesi komik kaçmakta ama niyet propaganda olunca her şey mübah!

Ancak bu darbe adanın Türkiye tarafından işgal edilmesinin gerekçesini yaratır. Türkiye, 14 Ağustos’ta ikinci bir harekat ile adayı böler. 13 Ağustos’ta Cenevre’de son öneri olarak toplam yüzde 35’lik kantonal sistem önerisini fiili olarak hayata geçirir.

Elbette bu sürecin tartışılan diğer ayağı, ABD ve Kissenger bu sürecine neresinde olduğuydu.

Bu konu daha kapsamlı değerlendirilmesi gerekmektedir ama kısaca şunu belirtmekte yarar var, Truman Doktirini ile NATO’nun doğu kanadının güçlendirilmesi süreci bir süreliğine de olsa sekteye uğradı. Yunanistan, NATO’nun askeri kanadından ayrıldı, ABD Türkiye’ye silah ambargosu uyguladı, Türkiye ise kendi ülkesinde üslerin konumu değiştirdi, ABD ile olan askeri antlaşmaları fes etti.

Bu nedenle Andreas Constandinos’un sorusunun cevabını aramamız gerekiyor 74 hesaplanmış bir komplo muydu yoksa dış politika başarısızlığı?


Not: Bu yazının bir kısmı daha önce yayınlandı. Yayınlanan kısmı kısaca elden geçirilip, genişletip, yeniden yayınlıyorum… Yazı’da da belirttiğim 55-74 arasını 4 farklı dönem olarak ele alabiliriz ve son iki dönemini kendi okuduklarım üzerinden, resmi tarih ile karşılaştırarak yeniden yazıya dökme çabam bir süredir sürüyor. Umarım bu projeyi bir gün tamamlarım. Elbette resmi tarih diye belirtirken, geniş anlamı ile kullanıyorum, “sol”un dayattığı resmi tarih anlayışı ile de hesaplaşmamız gerekiyor…

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin