arşivUlus IrkadResmi ideoloji dışından şu sovyet devrimini değerlendirmek - Ulus Irkad
yazarın tüm yazıları:

Resmi ideoloji dışından şu sovyet devrimini değerlendirmek – Ulus Irkad

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

ulus1917 Ekim devrimiyle Rus Çarlığının yayılmacı politikalarına son veriliyordu. Alışılagelmedik olaylar da olmaz değildi. Mesela Anadolu’nun Osmanlı Rus sınırlarından Kızıl Ordu içinde artık rütbeler konuşmuyordu. Erler ve komutanlar arasında da bir eşitlik mevzubahisti. Rus Orduları işgal etmiş oldukları birçok Osmanlı toprağını da bırakmış ve geriye çekilmişlerdi. Bu pek tabi ki bir umut olmuştu, Kemalist ulusalcılara. Talat ve Enver gibi İttihatçılar da bu devrime sıcak bakmaya başlamışlardı. Tabi bu sıcak bakmaktaki amaç kendi ulusal güdüleri doğrultuısundaydı. Bu adamların solcu veya sosyalist olduklarından dolayı değildi. İdeolojik olarak arada büyük farklar bulunmaktaydı.İttihatçılar dikkatlerini daha fazla Kafkaslar üzerinde toplamışlardı. Tabi ki İttihatçılar  mevcut koşullarda böylesi bir mücadelenin dış destek olmadan örgütlenmesinin mümkün olmadığının  da farkındaydılar. Aklılarınca Sovyetlere sızıp oradaki Türk aşiretlerini veya topluluklarını ayaklandıracak ve Türkçülük ideolojileri doğrultusunda onları da kendilerine bağlayıp, eski Osmanlı İmparatorluğu’nu tekrar kuracaklardı. Pan Türkist bir eğilimleri vardı.

Bolşevikler tarafından ilan edilen savaştan çekilme yönündeki ilkeler ve İtilaf devletleri tarafından Bolşevik  idaresinin tanınması, İttihatçıları, Bolşevikleri muhtemel müttefikler olarak kabul etmek yönünde harekete geçirdi.Bu arada Enver Bolşeviklerle irtibata geçmeye çalışıyordu.Tabi Kemalist Hareket de olaya ulusalcı yönde bakmakta ve Bolşevikleri şüpheyle karşılamaktaydı. Yani onlar da yayılmacı değil ama bir ulus devlete erişmek için, 1917 devrimini bir araç olarak kullanma eğilimindeydiler. Ve elbette onlar da Bolşevikleri faydacı bir gözle görmekteydiler. Hem İttihatçıların hem de Kemalistlerin aslında Sovyet devrimini yapanlarla aralarında büyük farklar vardı. Gerek Kemalistlere ve gerekse İttihatçılara baktığımızda gördüğümüz şu temel ayrılıklar ve birleştirici özellikler vardı:

İttihatçılar toplumsal devrimi asla hayal etmediler, din karşısında oportünist bir tavırları vardı. Onu bir silah olarak elde tutmaya devam etmek istiyorlardı, ama öte yandan o dönem Fransa’sında burjuvazinin üst kesimlerinde egemen olan pozitiivizmi benimsiyor, laisizme sempati ile bakıyorlardı. Her ne kadar Bayrak ve Kuran üstüne yemin etseler de, o dönem burjuva dünyasına egemen olan ve etkileri Latin Amerika’lara kadar uzanan Mason Localarına üye idiler.

Bir imparatorluğun mirasçıları olarak, yeni bir devlet ve toplum yaratmaktan çok, “devleti kurtarma”, “imparatorluğu yaşatma” misyonuna da soyunmuşlardı.  Öte yandan Modern dünyada “ulus devlet” olmadan yaşama olanağı olmadığını da görüyorlardı. Balkan milliyetçiliklerinin zaferi ve kendi yenilgileri, var olmak için bir ulus olmayı, eğer ulus yoksa, , onu yaratmayı, onu yoktan varetmeyi dayatıyordu. Devletin  bekası için ulus gerekiyordu. O zaman ulus ne pahasına olursa olsun yaratılmalıydı(sf.8,Fikret Başkaya, Sait Çetinoğlu, Resmi Tarih Tartışmalartı-3-,Özgür Üniversite).

Kemalizm, İttihat Terakki Partisi’nin mirasçısıdır. Her ne kadar resmi tarih, ikisi arasındaki kadrolar ve projeler bakımından bir sürekliliği örtmeye çalışsa da, bütün veriler bunun tersini doğrulamaktadır. Milliyet anlamında “Milli Bujuvazi” yaratma, yeni bir Türk alfabesi yaratma, kadınların siyasal hayata katılımı, yasaların modernleştirilmesi vb. Konular İttihat Terakki tarafından tartışılmış projelerdi. Bir anlamda Kemalizm, İttihatçılığın kadrolarını ve projelerini çalmıştır. Kibarca buna devralmıştır da diyebiliriz. İttihatçıların çekirdek kadrosu, Kemalistlerin takibi altında olsa da, siyasetleri “iktidarda” idi. Bu oldu, tarihimizde çok kereler yaşandı. Ne varki Ekim devrimi sonrasında Sovyet Devreiminde de birçok değişiklikler yaşandı ve Sovyet Devrimi 1917 sonrasında kırıldı. Daha sonra Sovyet Devriminde Marksizm değil ama Stalinizm etkin oldu. Demir Küçükaydın “Atatrük ve Kemalizm” adlı bir makalesinde de iki ideoloji arasında şu benzerlikleri buluyordu:

“Stalinizm, Ekim devriminden sonra, muazzam bir köylü ülkesinde işçi sınıfının küçüklüğü ve uzun iç savaş ve müdahale yıllarında fiilen yok oluşuyla pekişen zayıflığı temelinde egemen olmuştur. Kemalizm ise, Türk ve Müslüman burjuvazinin güçsüzlüğü, korkaklığı ve cılızlığı temelinde.

Türkiye’de elbette adam gibi bir burjuva devrimi görülmedi ama “Kurtuluş Savaşı”na karikatür de olsa burjuva demokratik devrim olarak bakılırsa, paralellikler daha çarpıcı olur.

Ekim Devrimi ve izleyen ilk birkaç yılın Türkiye burjuva devrimindeki karşılığı, Osmanlı ordusunun fiilen çöktüğü, iktidarın silahlı çeteler ve Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunduğu, Çerkez Ethem’in tasfiyesine kadar olan dönemdir. Çerkez Ethem ve Kuvayı Milliye çeteleri, bir bakıma, Lenin-Troçki ve iç savaşın Kızıl Ordusunun karşılığıdır.

Çerkez Ethem’in tasfiyesi, Ali Fuat Cebesoy’un Batı Cephesi komutanlığından alınıp Moskova’ya elçi yapılması, Mustafa Suphi’lerin öldürülmesi ve iktidarın giderek Mustafa Kemal’in etrafındaki asker ve sivil bürokratların elinde toplanması ile karakterize olan dönem, Lenin’in hastalığıyla birlikte başlayan Devrimin ve Devrimi yapan önderlerin tasfiye edilmeye başlamasının karşılığıdır. Zinovyev, Kamanev, Buharin’lerin Türkiye’deki karşılıkları Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay gibi tiplerdir. Rusya’da Kirov’un öldürülmesi bahanesiyle 30’lu yıllardaki temizliklerin karşılığı, İzmir suikastı bahane edilerek yapılan idamlar ve daha sonra Takrir-i Sükun’dur.

Paralellikler burada bitmez. Bir zamanlar bütün sosyalist kuşakların temel eğitim kitabı; karşı devrimin resmi devrim tarihi olan ve Stalinin Rus devrimindeki yerini olağanüstü büyütüp gerçek devrim kahramanlarını tarihten silen SBKP Tarihi’nin Türkiye’deki karşılığı, “Kurtuluş Savaşı”nın kahramanlarını tarihten silen ve Mustafa Kemal’in yerini, sonra elde ettiği noktadan yeniden yazan Nutuk’tur, ve tıpkı SBKP tarihinin resmi devrim tarihi olması gibi Türk “Kurtuluş Savaşı”nın resmi Tarihi olmuştur”.

Aslında tarihe eleştirerek bakarak tarihin tekrar yorumlanmasını yapmamız gerekmektedir. Bu olursa ufuklar daha da genişleyecek ve tarihte yapılan yanlışların bir daha asla yapılmaması üzerinde büyük yollar alınacaktır…

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin