22.08.2014 tarihinde Yeniçağ gazetesinde kaleme aldığım makalede MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli için: Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarında Selahattin Demirtaş’ın aldığı oy için sorulan suale “verilen oylar bölücülüğe verilen oylar olarak görmemek gerek lazım” kapsamında verdiği cevap yapılan bir yorum haliydi.
Bahçeli çok doğru bir tespit yapmıştı.
Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığına aday olması siyasi düzeyde bir arada olmanın en üst anlatımıydı.
Neydi bu anlatım!
Türkiye’nin ortak vatan olduğu ve onun üzerinde yükselen TC’nin de bu topraklarda yaşayanların ortak devleti olduydu.
Ama:
TC’nin kendisini dönüştürmenin zorunluluğu, bunun tarihsel gerçeklik haline geldiğinin altının da çizilmesiydi.
TC:
Demokratik olacak.
Barışçı olacak.
Özgürlükçü olacak.
Bu ana akslar üzerinde yapılandırılmayan devletin pratik olarak, her daim yük olacağı gerçeğinin görülmesinin ifadesiydi.
DEVLET BAHÇELİ:
ÖRGÜTÇÜ GENEL BAŞKANLIKTAN SİYASİ LİDERLİĞE Mİ!
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kalmadan, seçmen yurttaşlar tarafından yapılan tercihlerle ilk turda sonuçlandırılmıştır.
Recep Tayyip Erdoğan, TC’nin 12. Cumhurbaşkanı olarak seçilmiş durumdadır.
Ekmelettin İhsanoğlu, çatı adayı olarak seçimlerden çatı toplamının altında aldığı oy oranıyla sonucun ikincisi olmuş halindedir.
Ve Selahattin Demirtaş, ortalama olarak 9.8 seçmen oyuyla sürecin üçüncüsü olmuştur.
Seçimin üçüncüsü olmasına rağmen, sürecin en kazananı olması da siyaset değerlendirmelerinde güncel kabul görmüş haldedir.
Bu makaleye konu olan şey Bahçeli’nin siyaset değerlendirmesidir.
Esasa gelmeden bir girizgah yapacak olursak:
Alparslan Türkeş’in vefatından sonra MHP Genel Başkanlığına gelmiş ve kısa bir aralık döneminin dışında, partisinin genel başkanlığını yürütür haldedir.
Türkeş milliyetçi camianın lideriydi.
Devlet Bahçeli ise MHP Genel Başkanı halindedir.
Ama aynı zamanda da Alparslan Türkeş’li MHP’de parti genel sekreteridir.
12 Eylül öncesi MHP’de de partinin eğitimciler grubunun temel adamıydı. Dolayısıyla partinin çekirdekten yetişmiş partilisidir.
MHP’ye Genel Başkan olduktan sonra “beyaz çoraplılar” olarak adlandırdığı destekçileri değiştirmeye çalışırken, esas olarak uymayanları da parti ilişkisi dışına düşürerek, partiyi adım adım sokaktan çekmeye çalıştı.
12 Eylülü darbesinin ideolojisinin “düşüncemiz iktidarda, biz hapishanelerdeyiz. Alparslan Türkeş” devlete egemen olması da bu tasfiye sürecinin sancısız olmasına vesile olmuştur.
Sonuç olarak Bahçeli, MHP’ye yeni bir fiziksel duruş kazandırmıştır.
Türk-İslâm sentezi devletin ideolojisi haline gelmişken, MHP’de toplumdaki tanımlanması olmuştur.
Kürt özgürleşme taleplerine, devletin geliştirmiş olduğu politikalar neticesinde de: Milliyetçilik, ırkçılık temeli üzerinde devlete ve topluma egemen edilen bir ideoloji haline getirilmiştir.
Devlet Bahçeli’nin MHP’yi kontr-gerillanın tarlası haline getirtmemesi, Veli Küçük gibi önemli kontr-gerillacıların hedefi haline getirmiş ve Veli Küçük’ün ifadesiyle “kafası koparılması gereken adam” yapmıştır.
MHP’nin geçmişteki haliyle, kendisinin genel başkanı olduğu MHP arasına (beyaz çoraplılar, sokaktan çekme, kontr-gerilla tarlası haline getirtmeme) çizgeler çizerek geçmişten kimi noktalarda ayrıştırmayı başarmıştır.
Bu onun yeni yanlarıyken, Türkçülük ideolojisine sıkı sıkıya bağlı hali de parti ideolojisinin devamlılık haliydi.
Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını değerlendirmesi ise: Türkçülük ideolojisinin dar elbisesini zorla giydirme gereksizliğinin ip uçlarını verebileceği imkanını potansiyel halde olabileceği zannı halini akla getirebilecek durumda olmasıdır.
11 Ağustos 2014 tarihli Hasan Aksay’ın t24’te ki köşe yazısında (seçimleri değerlendiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Selahattin Demirtaş’ın aldığı oylarla ilgili olarak “Tercih edilmiştir. Belli bir oranda da sayıları artmıştır. Bunu bölücülüğe hizmet eden anlayışa götürmek doğru değildir” sözüdür.
Sayın Devlet Bahçeli’nin bu sözü doğrudur, kıymetlidir.
Selahattin Demirtaş baştı HDK (Halkların Demokratik Kongresi) ve HDP (Halkların Demokratik Partisi) olmak üzere; Türkiye halklarının ve Türkiye inanç farklılıklarının özcesi, özgürlük ve demokrasi güçlerinin birlikte ve bir arada yaşamasının talepçisi ve temsilcisi halindeydi.
Özellikle BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) ve HDP (Halkların Demokratik Partisi) projelerinin Türkiye halklarının etnik ve inanç farklılıklarının Türkiye’nin zenginliği olduğu, bu zenginliğin özgürlük-demokrasi ve barışla Türkiye büyümesini sağlayabileceği ve Türkiye coğrafyasının gerçekliğiyle Türkiye siyasetinin barışması; Türkiye’nin ayağındaki prangalardan kurtulacağı gerçekliği haliydi.
Türkiye’nin Türk yurttaşlarına, kendisini Türk olarak gören yurttaşlarına kazandırılan psikoloji, algı yönetmenin getirdiği bir sonuç olarak ‘gerçekmiş gibi’ topluma egemen edilmiş haldeydi.
PKK’nın tüfeğin namlusunu toprağa gömme süreci ile birlikte (ki kurucu önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısıydı), egemen edilen psikolojisin yaratmış olduğu puslu ortam yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. Kürt özgürlük hareketi kendini topluma anlatması ve önermiş olduğu ortaklık projesiyle; Selahattin Demirtaş’ın duru söylemiyle taçlanınca, Türkiye toplumu doğru algılara doğru yüzünü çevirmeye başlamış durumdadır.
Selahattin Demirtaş’ın almış olduğu seçmen desteğinin “bölücülüğe hizmet anlayışa götürmek doğru değildir” Devlet Bahçeli açıklaması çok kıymetlidir, değer verilmesi gerekir.
Bahçeli’nin beyanatı HDP’yi yok edilmesi gereken hasım olarak görmek yerine, siyasi rakip olarak görmesine tekabül eder halidir.
Türkiye zenginliğine saygı siyaseti Bahçeli’ye saygınlığı daha yukarıya çıkaracaktır.
Bahçeli’nin bukelamum siyaseti yapmadığı gerçekliği hali de ona itimat edileceğinin kaynak halidir.
Özgürlük-demokrasi-demokratiklik konusunda Türkiye gerçekliğine uygun açılımlar yapması Devlet Bahçeli’yi, MHP Genel Başkanlığından Milliyetçilerin liderliğine yükseltmesini beraberinde getirecektir.
Türkiye topraklarının bu açılıma ihtiyacı vardır.
7 Haziran 2015 seçimleri her ne kadar parlamento seçimleri ise de; Cumhurbaşkanı T.Erdoğan yasaları da hiçe sayarak; tüm gövdesiyle bu sürece kendisini taraf etmesiyle, bunu kendisi için bir referanduma dönüştürmüş haldeydi.
AKP’nin yüzde 40 nokta oranında oy almasıyla parlamento çoğunluğunu kaybetmiş oldu.
Bundan çok daha önemli olan 2014’te yüzde 52 ile seçilen bir Cumhurbaşkanı halindeyken yüzde 40 nokta oy oranıyla da kendinse olan itimatsızlığı da kayda geçirmiş oldu.
AKP-CHP-MHP-HDP sıralamasıyla parlamento şekillenmesi ortaya çıktı.
HDP’nin almış olduğu yüzde 13 nokta oy la da barajı yıkması ve Türkiye’nin her tarafından oy almasıyla da; teorik ve hukuki olarak Türkiye partisi olduğu haline, fiilen de Türkiye partisi olduğunu göstermesi oldu.
Sonuç, koalisyonun bir zorunluluk haline gelmiş olmasıdır.
Devlet Bahçeli, HDP’nin aldığı oylara “saygılı” olarak baktığını ifade ederken, diğer taraftan da; HDP’nin içinde ya da dışında olduğu hiçbir oluşum halinin içinde olmayacaklarını ifade etmesidir.
Bahçeli, örgütçü genel başkanlıktan liderliğe dönüşmenin ip uçlarını “oylar bölücülüğe verilmemiştir” ile verirken; Türk milliyetçiliğinden Türkiye milliyetçiğine dönüşme uzak görüşlülüğüne sahip haldeydi.
“içinde dışında olmam” ısrarlı açıklaması ise kendisini tekrar Türk milliyetçiliği dar kalıplarına hapsetmiş haldedir.
Toplum ve toplumsal olgularda öznel halini ısrarla öne çıkarırken, nesnel halinin anlatımı da parlamentoya yansımış durumdadır. Ve HDP Türkiye sorunlarına arayış ve çözüm halinin kendi temel karakteri olduğunu kalın çizgilerle çizmiş haldeyken.
Liderlik var olan hali kabul noktası olarak almak değildir.
Hitap ettiği şey hakkında nesnelliğe gözünü kapatmadan kendi sistematiğini organize etmektir.
Ve dönem itibarı ile baktığımız, da Devlet Bahçeli kendisini lider haline getirecek nesnel koşulların tam orta yerinde durmaktadır.
Öznel halden kendisini ne kadar uzaklaştırırsa Türkiye geleceğinin yapı harcı olur.
Türkiye toplumunun önemli ihtiyaçlarından birisi de Devlet Bahçeli’nin kendisini liderliğe dönüştürmesidir.
Nesnel veriler ona ısrarla seslenmektedir.