Yer kürenin kendi iç kesimlerinin kendi aralarındaki hareketlilikleri ve bunun yarattığı sürtünmeler ve ısınmalar, magmaların akışkan hale gelmesi ve bu akışkanlıklardan magmanın sıkıştığı yerde yarattığı basınçla; kendisini en uygun yerden, yerlerden yeryüzüne bırakması, püskürtmesi.
Sürecin bu şekilde şematize edilmesi, bunun kısa sürede oluşan doğanın o andaki bir davranış biçimi olarak algılamak yerine; tabiatın kendi yaşam hali içerisinde çok uzun bir zaman diliminin meydana getirdiği, doğanın sert davranış biçimi olarak algılamak gerekir. Yüzeyin sertliği ve kalınlığı volkanik patlamalar yaratırken, yüzeyin yumuşak halde olması da volkanik akmalar halinde olmaktadır.
2015 yılı Türkiye’si sosyal ve siyasal toplumların tüm alanlardaki iç devinimleri sonucu olarak geldiği nokta tam da bu hal içerisindedir.
Sosyal tektonikler(inanç ve mezhep farklılıkları) Türkiye sosyal yaşamında kendini çeşitli biçimlerde ifade etmekte ve görünür halde olmaktadır.
Yine, Türkiye’nin temel tektoniklerinden olan işçi sınıfı ise, etnik ve inanç tektonikleri karşısında çok hareketsiz bir halde durmaktaydı.
Etnik fay hattının çeşitli ve zengin bir karakter halinde olması da başka bir tektonik halidir.
TC’yi Türkiye yeryüzü olarak ele aldığımızda; oluşum halinin yapısal özellikleri itibari ile üç ana fay hattı üzerinde oturduğu ve tektonik hareketlerin bunların üzerinde yükseldiği görülmektedir.
Genç tarihi içerisinde şu veya bu biçimde oluşmuş olan TC devleti mantosu; Anadolu tektonikleri karakterlerinin ifadesi olarak oluşmadığı için bu manto, her yerde ve her zaman bu yetersizlik halinin malullüğü içerisinde olmuştur. Ve bu manto sağa-sola çekiştirilerek açıkları bir türlü kapatılamamış, çare olarak manto dikişlerinin üzerine atılan yeni dikişler ise için de kilerini sadece sıkıştırmıştır.
1980 12 Eylül Askeri Darbesi ve Anayasa’sı da, kaim iplerle atılan sıkı bir dikiş olarak sahne de yerini almıştı, aldırılmıştı.
Mantoyu sağlam iplerle dikerek:
Demokratik hak ve özgürlükler yok hükmüne alınmıştır.
12 Eylül Anayasa’sı ile manto daraltılarak tekrar dikilirken, giydirilen mantonun patlamaması için de askerin palaskası ile her yerden bağlanmış hale getirilmiştir.
90’ların ilk döneminde Zonguldak yer altı maden işçilerinin greve Ankara yürüyüşü.
2010’ların ilk yıllarına tekabül eden Tekel fabrika işçilerinin grev ve direnişi ve bunun Ankara’da kitlesel gösterilere dönüşmesi.
İşçi sınıfı ile TC arasındaki sürtünme de, sürtüşme de ısınmanın volkan haline dönüşmemesi; Türkiye sosyal yaşamının ana tektoniklerinden olan işçi sınıfının var olan halinde:
Sendika, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkının, çıkarılan yasalarla hukuksal olarak işlevsiz hale getirilmesi.
DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) de ifadesini sendikaların kapatılması.
Önder işçilerin işten atılmaları, cezaevlerine düşürülmesi ve bunun neticesi olarak; sınıf içerisinde kapalı devre de olsa bilinç ve tecrübe aktarımının kopuntuya uğraması, uğratılması.
İşyerlerinin parçalandırılması ve işçilerin taşeron sisteminde çalıştırılması.
Oluşturulan sendika kanunları ile, Türkiye’de güçlü bir geleneğe sahip olan sarı sendikacılığın işçi sınıfının üzerine örtülmesi.
Sendika kurma ve kongre düzenlemeleriyle, sendikacılığın meslek haline getirilmesi.
Tek tek işyerlerinde toplu iş sözleşmesi imzalayabilmek için, iş kolunda belli yüzde de işçi üyeliğinin mecburiyet haline getirilmesi.
1980 12 Eylül’ün hemen sonrasında TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) genel başkanı Halit Narin’in “şimdiye kadar işçiler güldü, gülme sırası şimdi bizde” anlatımının tüm koşullarının işverenlere ve onlara payan da olan sendika yöneticilerine sunulması.
İşçi sınıfının 12 Eylül 1980’den bu yana ki toptan haline baktığımızda temel başlıklar, bir takım ilavelerle birlikte bu haldedir.
Ne oldu da metal işçileri direnişler yaşamaya başladı. Reno’da başlayan ve diğer oto metal sektörlerinde zincirleme büyümeye başlayan işçi direnişleri ve talepleri nelerdir.
İşçi ücreti.
İşverene sendikacılık yapmanın metal işkolunda şahikası olan Türk Metal Sen’den istifa etme talep ve kararlılıkları.
Direnişten dolayı işten atılmama garantisi.
Birbirlerine zincirlenen tüm fabrikalarda ortaklaşmış olan bu taleplerdir.
Direnişteki işçiler Türk Metal Sendika’sından istifa etmelerini kararlılıkla ifade ederken, taleplerinde ifade ettikleri bir sendikanın olmaması!
Direnişe çıkarken işyerlerinde işçi demokrasini uygulamaları. Ve yapacak oldukları şeyleri kendi aralarında oylayarak karar altına almalarıyla da bu konuda adım atmaya başlamış halde olmaları.
Gelecek anlamında: buradan yükselecek üst görüşle de sendika içi demokrasi ve işçi sınıfının demokratik sendikacılığı onların hedefi olacak haldedir. Kendilerinden öznelerin de dahil olduğu Gezi Direnişi kendilerine bir takım doneler verme imkanına sahip konumlarıyla da bir yaşanmışlığın tecrübesi halidir.
İşçi sınıfı temel olarak kendi sermaye deri tarafından sömürülürken ki, bu işçi sınıfının olmazsa olmaz halidir; devlet tarafından da sömürülmektedir.
Nasıl mı!
Devletler; egemen olan üretim ilişkilerinin yaratmış olduğu tip ise, başta egemen sınıf olmaz üzere diğer sınıf ve tabakaların kendi aralarındaki ilişki ve çelişkileri de o devlet tipinin hangi biçimi olacağını belirler.
Bu nokta da kapitalist devlet tipi ve biçimi şu veya bu biçimde sömürüyü teminat haline alma hali ise: işçi sınıfının devlete dolaylı, dolaysız ödediği her vergi de aynı zamanda burjuva devletine, burjuvazinin kendisini sömürmesine devamlılık kazandırdığı bir kaynak halidir.
İlave olarak TC devletinin diğer sömürü biçimi de: kendisinin devamlılığını sağlayacak argümanları toplum da çatışma halinde tutmak ve bunu körüklemek, toplumun ve toplumların bir birlerine düşmanlaştırılmasında bire bir rol almak. Demografik farklılıkları çatışma noktasında tutmak, inanç ve mezhep farklılıklarını kullanarak kendisinin sömürücülüğünü gizlemek.
Devletin ve toplumun demokratikleşmesine paralel olarak, devletin bu sömürüden aldığı pay azalır ya da çoğalır. Ama asla ortadan kalkmaz.
Geldik en enteresan sömürü biçimine!
Sendika sömürüsü.
İşçi sınıfının ekonomik-demokratik, ideolojik ve politik mücadele aracı olan sendikalar, sınıfın olmazsa olmaz mücadele örgütleridir, bu işin bir gerekenidir.
Bir de işçi sınıfının işverene sendika örgütü vardır.
Bu tip sendikalar işçi-işveren ilişkilerinde işçi kefesinde olması gerekirken; gövdeleri işçi kefesindedir, başları ise işveren kefesindedir.
Gövdelerinin işçi kefesinde olmasıyla sendikaların imkanlarını kendi kişisel kullanma alanı olarak kullanmakta, başının işveren kefesinde olmasıyla da patron için ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir. Sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik alanda aldığı ya da ona verilen temsiliyet yetkisini de: kendi imkanlarını çoğaltmak, devlete ve işverene sunmalarıyla da gerekliliğini ve devamlılığını sağlamaya çalışmaktadır.
Metal işçilerinin bu direnişi, işveren için sendika olan Türk Metal Sen’i tasfiye kararlılığı hali ise de; 35 yıldır kendisini hapseden yasaların değiştirilmesinin bir zaruret olduğunun ifadesidir de.
Etnik ve inanç farklılık gerçekliği kendisine nasıl ki demokratik bir zeminde yaşama kararlılığını gösteriyorsa; Türkiye sosyal hayatının diğer ana tektoniği olan işçi sınıfı da kendisini demokratik yaşam ve demokratik siyaset sahnesine çıkarmış bulunmaktadır.
Sosyal magmaların bu ısınma hali, yüzeye çıkışta yumuşak bir zemin bulmasın da ortaya çıkacak olan volkanik akmalar hali olur.
Politika yürütücüleri yumuşak bir zemin yerine, kendilerini sert ve kalın bir yapı halinde tutukların da ise: magmaların iç hareket halinin yarattığı yüksek ısı ve onun toplamı olan yüksek basınç volkanik patlamayı beraberinde getirecektir.
Her şey egemen politikanın kendisini nasıl konumlandıracağının sonucu olarak önümüzde durmaktadır.