Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında bir numaralı seçim propagandisti olanlar yavaş yavaş yelkenleri suya indirmiye başladılar. Seçimler sonrasını devrim olarak niteleyenler mi istersiniz, yoksa ”Statükoda da değişim olur” tezini ortaya atanlar mı gırla devam ediyordu. En mühimi her devrin adamı olan Sakallı Vasfiler gene meydanlardaydı.Yağ, yağdanlık cinsinden graso tazeliyorlar ve boykot ilan edenlere karşı binlerle, yüzlerle sayılamayacak kadar sanal alemde saldırılarını planlıyorlardı. Belki o saldıranların bir güdüleri yoktu diyeceğim ama artık solculuk da parti renkleri fetişizmine ve de göğüse takılan parti rozetlerine indirgenir oldu. Sol denilen ve nitelik ve nicelik olarak gericileşen partiler maalesef şu anda artık piyasayı sarmış durumda. “Statükoda da değişim olur” diyorlardı gerçekten. Oysa esas değişimin özgürlükler gerçekleştiğinde olduğunu bilmezlikten geliyorlardı. Ama onların ne demek istediğini de insan çok iyi anlıyordu. Seçim sonrasında kapağı partinin açacağı bir istihdamda, torpille iş bulmaya çalışacaktı refiklerim. Ha, o borazanlık yapanlardan birinin, ne menem bir adam olduğunu,ben daha 23 sene öncesinde, şimdi güya savunduğu partinin başkanı sendikada başkanken, sırf o zamanki partisine karşı çıktığı için ona saldırıyor ve bu saldırmalarının karşılığını da kendisi dış bir ülkeye kapağı atarak ödülünü alıyordu. Nitekim bana ve boykotu sanal alemde savunan arkadaşlara karşı saldırıya geçerken de, bu defa da benim eski sendika başkanının partisinden birşeyler beklediği için, kendini göğsünü gere gere o partiyi ve adayını da savunarak paralıyor ve göstermeye çalışıyordu. Nitekim bu zat daha sonra bir şekilde ödülcüğünü de almıştı. Hayıf onu savunmaya çalışanlara kalmıştı çünkü bu zatın hap demeden yut dediğini 22 sene önceki tecrübemden dolayı bilmekteydim.
Ne deniyordu? İşte efendim bilmem kim geldiğinde hemen değişim olacak, hemen Kıbrıslırumlarla barışa gidilecek, hemen Lefke-Aplıç ve Derinya Barikatları açılacaktı. Açıldı mı? Lokmacı Barikatı’ndaki tartışmalara benzeyecekti anlaşılan ve oraya da çıkılp inilen bir köprü gibi merdiven yapılmıştı. Sonra epey tartışıldığı ve nihayetinde bu barikatın binbir zorlukla açıldığını görmüştük. Belki açılacaklar ama egemen olan sultanlık payitahtını da bu efendilere kabul ettirerek bu barikatı açacak. Belki de canı öyle istediği ve egemenliğinde bir sarsıntı gördüğü için de açmıyacak. Yani işin doğrusunun, esas sorunun Güney’dekiyle değil , Kuzey’dekiyle olduğu da ortaya çıkıyor yine. Onun için diyoruz, öncelikle seçimden de önce egemen sultanlıktan, bu toplumun siyasilerinin özgürlüklerini, siyasi iradelerini devralmaları gerekiyor. Varsın siz bin defa seçim yapıp yarın birilerini oraya oturtun, eğer egemenliğiniz başkalarının elindeyse ve bunu her zaman için size engel olarak önünüze koyuyorlarsa, siz isterseniz dünyanın sahibi olun, özgür sayılamaz ve bu ülkede seçim yapsanız bile özgür olamazsınız demektir. Yani Kıbrıs Cumhuriyeti ile görüşmelere başladığınızda, Ankara ile de bu konularda görüşüp taleplerinizi ortaya koymazsanız, burada ne kadar seçim yaparsanız yapın, başarıya uğramayacaksınız. Önünüzde bir engel olarak duracaklar demektir.
Seçimler sırasında gerek TDP’den gerekse CTP çevrelerinden epey saldırı gördük. Belli ki, bu çoğu genç olanlar ama aralarında bayağı yaşlılar da vardı ,saldırdılar durdular bizlere. Biz onlara “Akıncı özeleştiri yapsın” dedik sonra daha da saldırdılar. Onlara göre geçmişte yanlış yapılmamıştı, TKP içinde darbe olmamıştı ve Durduran doğru söylemiyordu. Bense o günleri yetişmiş ve parti içinde gerek Durduran’a gerekse Halk-Der’e karşı yapılan saldırıların ve de partiden tasfiyenin bir özeleştirisinin yapılması gerektiğini söylüyordum. Bu özeleştiri yapılırsa belki de solun gerçekten bir güçbirliği yapmasının da gözönüne alınabileceğini söylüyordum. Yapmadılar. Saldırılarla bu işi kapamaya, hatta benim ve diğer arkadaşların, hatta Sayın Durduran’ın da yalan söylediğini ve öfke nöbeti geçirdiğimizi söylediler. Biz kinle hareket ediyorduk onlara göre.
Öyle olsundu. Amigoluk yapanlara, oportünistçe kariyer savaşı verenlere de birşey söyleyemezdim. Ama işte bir kere daha aydınlarının çok yanlış, hatalı, kavga ile sorumluluktan kaçan tercihleriyle, Kıbrıslıtrürkler bir darbe daha yemekte ve aldığım haberlere göre de son zamanlarda birçok Kıbrıslıtürk’ün artık Londra’ya yerleşmeye başladığını duymaktayım. Seçimler yapılmakta ama Kıbrıslıtürk’ün erimesi devam etmektedir. Birkaç aydın bile sayılamayacak kişinin, kişisel menfaatleri için Kıbrıslıtürklerin beş sene daha geleceği dumura uğradı. Sanki de biz Kıbrıslıtürklerin düşmanıymışız gibi hareket edilmekte ve seçimleri engellemekle, birilerinin menfaatleri engellenirken, Kıbrıslıtürklerin menfaatleri korunuyormuş gösterisine dönülmesine de karşıyım olayın. Bir de, sankide burada Kuzey Kıbrıs’taki sorunlar benim sorunummuş ve de sorunu batağa saplayanlar sanki de zarar görmeyeceklermiş görüntüsü de yanlış. Bilmiyorlar ki biz de, toplum da onların bu menfaatleri yolunda savrulup gitmekte ve kendilerinin de içinde bulunduğu Kıbrıslıtürk toplumu maalesef her geçen gün kaybetmektedir. Yazık diyorum. Hem de aydınların hatalarıyla yazık…