yaklaşımlarYılmaz ParlanTurizm, Çevre ve Derinya Kapısı - Yılmaz Parlan
yazarın tüm yazıları:

Turizm, Çevre ve Derinya Kapısı – Yılmaz Parlan

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

 

1936053_97163862769_3982305_nTurizm ülke insanının refahı ve mutluluğu için yapılırken gelin görün ki bizde o da hatır için ve sadece otel sahiplerine yarayacak şekilde yapılmakta, kişi başına 175 euro teşvik primi verilerek tur operatörleri otel sahipleri ihya edilmekte, onlar ihya olurken vergi mükellefleri de bir güzel soyulmaktadır.

2008 yılında ÖRP-CTP hükümet döneminde dizayn edilen, daha çok TC’li otelleri doldurmayı hedefleyen teşvik primi uygulaması esnafın tepkilerine rağmen vites yükselterek, DP-UG- CTP-BG döneminde tavan yapmış bulunmaktadır. Şöyle ki; oteller ve tur operatörleri ihya olurken esnaf sinek avlamakta, sefilleri oynamaktadır. Teşvik primi üzerine kurulan bir sistem sadece komisyonlara dayandığından, Esnaf sistematik olarak devre dışı bırakılmış, ülkeye onbinlerce turist gelmesine rağmen oteller ve tur operatörleri esnafa zırnık koklatmadan truzimin kaymağını yerken esnaf ve halka da bu faturayı sadece ödemektedir. Böylesine adaletsiz bir sistem işte. Sanırım dünyada teşvik primi verilerek turist getirme ancak böyle ucube bir ülkede hayat bulabilirdi ve buldu da!

 

‘’alışveriş için acele etmeyin, biz size Antalya’da büyük fabrikalara götüreceğiz’’

2008’ de otellerdeki dükkanlar zorla kapatılıp turistler esnaftan saklanırken, bu  turizm şekline gösterilen tepkiler sonrasında oteller ve tur öperatörleri de taktik ve stratejilerini değiştirmişler, o dönem kişi başı 65 euro olan teşvik primini ilgili  bakanlıkla anlaşarak 175 euroya çıkartmışlar, rakamı bu denli yükseltme karşılığında da turistleri şehir içlerine getirip 1- 2 saat serbest bırakmayı kabul etmişlerdir. Ama bu kez de başka hilelere başvurarak hem bakanlığı ters köşe yatırmışlar, hem de esnafa yine zırnık koklatmamışlardır. Şöyle ki; bu turizm çift destinasyonlu olduğundan şehirlere getirdikleri turistleri ‘’alışveriş için acele etmeyin, biz size Antalya’da büyük fabrikalara götüreceğiz’’ deyip olası alışverişin önünü kesmişlerdir. Binlerce turist her gün dükkanların önünden sürüler halinde geçirilmekte ama hiç alışveriş yapmamaktadır. Bu durum esnafta demorailze etkisi yapmakta, anlamsızca kendi esnaflığını sorgular hale getirerek , özgüven yitimine yol açmakatdır. Turist ise, rehberi dışında güveneceği insan olmadığından, tur öperatörümuz bizi 99 Euroya iki ülkede iki beş yıldızlı otele getirdigine göre demek ki 100 euroya orada dükkan dolusu eşya alabiliriz hissine  kapılarak, destinasyonun ilk ayağı olarak geldiği kuzey Kıbrıstaki alışverişini ertelemekte, truzim simsarlarının tuzaklarına kolayca düşebilmektedir.

 

Otel sahipleri ve Tur Operatörleri de turizmin kaymağını arsızca yemektedirler.

Otel sahipleri ve Tur operatörleri pastanın tamamına el koymakla kalmıyor, aldıkları teşvik primleri ile de devleti bir nevi soymuş oluyorlar. Yaz aylarındaysa tek ayaklı olan destinasyonlarda da tedbirlerini almışlar, Otelleri birer küçük AVM’ye dönüştürerek ve yerli esnafı ordan kovarak, sadece kendilerinin işlettiği dükkanlarla donatmak suretiyle açgözlüluğün daniskasını sergilemektedirler.  Böylece vergi mükellefleri teşvik priminin faturasını karşılarken, Otel sahipleri ve Tur Operatörleri de turizmin kaymağını arsızca yemektedirler. Komşumuz güney Kıbrısta ise tam tersi bir politika uygulanıp otellerde turistlere öğle ve akşam yemeği veilmemekte, otel dışına çıkması ve çevredeki restaurant ve alışveriş merkezlerine gitmesi sağlanmaktadır. Her alanda bize fark atan güney Kıbrıs burada da bize farkını göstermiş, turizmin nasıl yapılacağını göstere göstere golü atmaya devam etmektedir. Bir başka iddia turizm gelirlermizin üç kat arttığıdır. Doğrudur ama sadece Otel sahipleri Tur öperatörleri ve havayolları için. Halbuki önemli olan halkın esnafın turizmden pay almasıdır, onların değil…

 

Derinya kapısı barış ve karşılıklı diyalog adına açılmış büyük bir fırsat penceresidir.

Teşvik primi uygulaması ile milyonlarca euroyu sokağa atacaklarına, mesela Derinya’dan bir kapı açsalar güneyde yıl boyunca civar bölgelerde konaklayan iki milyon turistin önemli bir bölümü Mağusa’daki tarihi eserleri görmek için kuzeye geçecek, sadece turizm patlaması yaşanmakla kalmayacak, her esnaf her kesim para kazanacak, açılacak olan kapıyla barışın kapısı da açılmış olacak, sosyal ve ekonomik ilişkiler geliştirilerek herkes kazanacaktır. Böylece liderlerin barış görüşmelerine de dolaylı olarak katkı konmuş olup, adayı birleştirmek için yapılan görüşmelerin ruhuna da uygun bir icraat yapılacaktır. Örneğin Arasta’da Lokmacı kapısı açılınca daha önce sıfır olan ekonomik değer, Lokmacı kapısının açılmasıyla ilk yıl 42 milyon euro gibi bir rakama ulaşmış, oralarda şimdi hava parasına bile dükkan bulmak imkansızlaşmıştır. Oradan her gün halk da geçmiştir, binlerce turist de geçmiştir. Yani bölünmüş kent Mağusa’daki Derinya kapısı aynen bir diğer bölümüş kent Lefkoşa’daki Lokmacı kapısına benzer biçimde barış ve karşılıklı diyalog adına açılmış büyük bir fırsat penceresidir. Görmek isteyene ve samimi olana tabii ki!

 

Suyu yöneteceğini iddia eden bir Bakanın Karpaz’da kesilen koca ormandan haberi olmuyor.

Çevre konusuna gelirsek, çevrenin turizm açısından ne kadar önemli olduğunu bilmeyen yok.

Turizm pastasından pay almak istiyoruz ama çevre katliamında da üstümüze yok.  Daha geçenlerde İskele Boğazı’nin en önemli sermayesi olan 120 yıllık Efgalipto ağaçlarının Devlet eliyle katliamına tanık olduk. Ardından Karpaz’da devasa bir ormanlık alanımızda toplamda 14.000 ağaç katledildi ve buharlaştırıldı da.  Devlet babacığımızın bundan üç ay sonra bilgisi oldu. Ülkede Çevre Bakanı var ama kendisi yok.  Asırlık ağaçlar kesilirken ses vermiyor ama ardından kopardığınız her lale için 3.440 TL ceza keseceğini şov yaparak açıklıyor. Şaka gibi herşey bu kakatece’de. Koca orman yok oldu da, ne Meclisten ne de Bakanlar kurulundan bir çıt çıkmadı. Karpaz’da yaşayan bir zavallı adamın üzerine kaldı herşey. Halbuki o adamcığın yapacağı işler değil bunlar. Bunun için yüzlerce işçiye, onlarca kamyona ve bir sürü ekipmana ihtiyaç var. Pekala kahraman Polisimiz ne yapıyor ormanlar buharlaşırken? Adanın dört bir yanında ‘’huzur operasyonları’’ yapıyorlar! Yolları kesip ‘’çek kenera raporlusun’’ demek kolay ama suçun her türlüsü adada kol geziyor. Onlar yolları keserken, orman çeteleri ormanları götürüyor. Güya bu olayla ilgili “Polis soruşturma açmışşşş”. Dostlar alışverişte görsün işte!

 

‘’Bu ülkede tuz da koktu’’

Eski Çevre Bakanı ‘’suyu biz yönetemeyiz’’ derken yerine gelen ve suyu yöneteceğini iddia edenin Karpaz’da kesilen koca ormandan haberi olmuyor. Böyle mi yöneteceksin suyu da ey Bakan? Doğayı çevreyi korumuyorlar ama vatandaşa   ‘’Oy vermek vatandaşlık görevidir’’ diyebiliyorlar. Vatandaş size oy veriyor icra makamına oturtuyor da,  siz ne yapıyorsunuz? Bu şartlarda insanlar sandığa niye gitsin? Kokuşmuşluk had satfaya varırken  Şener Hoca ‘’bu ülkede tuz da koktu’’ derken haksız mı yani?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin