Aslında huylu huyundan vazgeçmez.Tam da nüfus değişikliğini sağladı, artık Kuzey Kıbrıs’ta müdahale olmaz denilen bir noktada, TC Devleti oyun içinde oyun yaratarak bir şekilde merkezi akıl tekniğini de kullanarak gene seçimlere müdahale etti. Hem de oyun içinde oyun kurarak ve buradaki küçük burjuva aday olma ve sandalye tutkularını da kullanarak. Birkaç gündür “Seçimlerde sürpriz var” denilerek, perde arkasından bir adayın, şimdiye kadar görülmemiş bir şekilde gizlice desteklenmesi gündeme geldi. Tek başına seçimlere katılan bir aday, daha hangi kulvara başlayacağı bile belli olmadan, yüzde yedilerde bir kitle desteğiyle yarışı koşmaya başladı. Elinde bir güç yoktu ama tek gücü bana göre kendisine dıştan yapılan destek telkinleriydi. Daha sonra seçime birkaç gün kala Belediye Başkanlarının birkaç tanesi ondan yana seçimlerde taraf olduklarını belirtmeye başladı. Nasıl olurdu bu? Koskoca bir Sağ muhalefet partisi ve onun Cumhurbaşkanı olan zat dururken , aslında daha fazla hariciye ve görüşme komitelerinde çalışmaktan öteye geçmemiş bir genç adam, nasıl olur da bunca destek alabilirdi? Ve seçimler sırasında “Ben kazanacağım, göreceksiniz” diyerek aslında çok çaplı konuşmayı da bilebilmişti. Belki oynatılmak istene senaryonun bir figüranı veya buna senaryo içinde senaryo denilebilir ama bu senaryo içindeki senaryo seçimlere katılan diğer altı adayın da senaryoya araç edilmesiini de getiriyordu. Şimdi ben bu yazıyı tam seçim günü yazmaktayım ama belki senaryo bu kişinin kazanmasını getirmeyebilir veya başka hesapların senaryoları da olabilir. Ama belli ki, 1974 sonrası demografik olarak sağlanan değişim yetmedi, artık seçimlerde senaryolar da öne çıkıyor ve denildiği gibi TC müdahale etmedi varsayımları da bir oranda akamete uğruyor.
1981 , 28 Haziran seçimleri Türkiye Devleti’nin 12 Eylül mentalitelilerinin bir müdahalesi oldu. O müdahale sonrasında, esasında “Sol çok büyüdü budanması lazım” sözüyle, dalga dalga demokgrafik yapıyla oynanmaya başlandı. Sayın Durduran’ın başkanı olduğu ve %28 oy kazanan partisi, hem içinde hem de dışında bu seçim başarısının akabinde, baskılarla karşılaştı. İçteki sağ sosyal demokratlar, parti içindeki Halk-Der’lilere karşı ideolojik temizlik operasyonları başlattı. Sonuçta da tehlike görülen bu sol fraksiyon, 1989 yılında parti içinden temizlendi. YKP böyle kuruldu. 1986 yılında bu partinin hükümetten çekilmesi de bir fiyaskoyla sonuçlandı ve gene Türkiye’nin direk müdahaleleriyle 1974 yılında elde kalan ve içinde binlerce Kıbrıslıtürk emekçinin çalıştığı Sanayi Holding tesisleri, bu dönemde tamamıyle kapatıldı. İşte Kıbrıslıtürklerin başlayan yokedilme süreci, solun sonu getirilmeye çalışılırken başlatıldı. Ama bu operasyonlarla artık müdahaleler pek durulmadı. Nüfus yapısından dolayı daha tam konsolide TC arka bahçesi sağlanmadığından ötürü müdahalelere devam edildi. Kimi zaman işbirlikçilerin de yardımıyla TRT’den yapılan bir anons buna yetti ve 1981 sonrası UBP bayağı oy artırmaya başladı. Daha onlarca sene UBP, bu yüzden toplumun başında erk olarak kaldı. Bu arada gene CTP de ideolojik dönüşümlere uğradı. Temelde mevcut olan ideolojik zayıflıklarından ötürü CTP sağ liberal bir partiye dönüşmeye başladı. Oyu arttı ama partinin ideolojisi kalmadı. Makyavelist felsefe partiye hakim oldu. Bunlar meydana gelirken hem ekonomik hem de politik olarak halk üzerine baskılar artarken dşarıya göçetme de sıklaştı.
Son birkaç gündür Türkiye’nin müdahalesi yok denilen bir ortamda gene müdahaleler yaşanmaya başlandı. Bu defa da Türkiye’deki ve dünyadakli kötü imajı kamufle etmek, Doğu Akdeniz’deki menfaatler ve de Kıbrıs’taki çözüm çabalarını bir şekilde kendi menfaati doğrultusunda kullanmak için Türkiye’nin bir şekilde yeni bir imaja ihtiyacı vardı. Burada belki de artık kirlenen ana sağ parti yerine de yeni bir sağ imaj yaratılırken, Türkiye’de hazırlanan ve yeni demokratikleşmeyi sağlayacak içteki mücadeleleri engellemek için Kıbrıs’taki bir yeni çehreli veya makyajlı sağ lider veya tebessüm eden , kendine daha fazla bağımlı, daha fazla kendi isteklerini uygulayacak bir politikacıyı yaratma yönüne doğru gidiliyor. Dünyada zayıflayan, devamlı aleyhine kararlar alınan, komşularıyla devamlı cebelleşen Türkiye’nin arka bahçesinde yaratılacak yeni bir imajla, son zamanlarda hızlanan baskıları da bir nevi takozlama olarak da Kuzey Kıbrıs’taki seçimler kullanılacak.
Tüm bu oyunlara karşı ise “Boykot” bir onurlu duruş olarak aslında esas kazanan tavır oluyordu…